Türkiye giderek normal olandan uzaklaşıyor ve normalleşmeden kaçınıyor. Bunun nedeni, AK Parti-MHP ittifakının normal şartlarda iktidarlarını koruyamayacaklarını düşünmeleri. Tersinden söylemek gerekirse, Cumhur İttifakı iktidarını olağanüstülüğün devamına bağlamış durumda. Bunun için iktidar medyasında, olağanüstü koşulların sürdüğünün propagandası yapılıyor. Olağan dışılığı olağan kılan bir iktidar dili kullanılıyor ve toplum hep bir teyakkuz durumunda tutulmaya çalışılıyor.
Kalp ve tansiyon rahatsızlığı çekiyordu... Kayseri’ye gitmesini doktorlar istemiyorlardı... Buna rağmen gitti. Ve Celal Bayar’ın yazdığı son mektupları okuyamadı. Çünkü Reşide Bayar, Kayseri’ye gitmek üzere bindiği yataklı trende Ankara’ya ulaşmadan kalp krizi geçirerek hayata veda etti.
Avrupa ülkeleri için binlerce mağdur insan hiç mesabesinde; dünyada kaybı olan insanların değerli ve değersiz kurbanlar ayrımına kurban gitmesi dünyayı daha da tekinsiz hale getiriyor. Hikayeci Mukadder Gemici’nin bahsettiği bir araştırmada görüldüğü gibi Batı medyasında mülteci kelimesi neredeyse “tehdit”le eş anlamlı kullanılıyor.
Yine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine göre Meclis’te kanun tekliflerini sadece milletvekilleri verebildiği için, torba yasanın ve bu teklifin altında da görünüşte milletvekillerinin imzaları bulunuyordu. Bu milletvekilleri arasında termik santrallerin bulunduğu Bursa, Kütahya, Manisa, Ankara, Muğla, Sivas ve Kahramanmaraş milletvekilleri de vardı.
Maalesef İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ne böyle bir hassasiyeti var, ne de böyle bir sorumluluk bilinci. Tersine, oturduğu koltuğun kendisine şahsi bir güç verdiği zannıyla bağırıp çağırmayı, muhataplarına parmak sallamayı ve kabul edilemez bir dille onlara saldırmayı marifet biliyor.
Onun Süleyman Demirel’le dostluğu ve yakınlığı özeldi. Demirel’den “öfke kontrolü” konusunda aktardığı öykü, bugünlere ışık tutabilir: 1970’li yıllar. Konya’nın Sarayönü ilçesi. Demirel konuşuyor: ‘Şunu yaptım, bunu yaptım... baraj köprü yol yaptım’... Kalabalıktan bir adam bağırır ‘babanın parasıynan mı yaptın?’ Demirel’in etrafındakiler adama doğru harekete geçince, Demirel onları durdurur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle iktidar partisi-devlet arasındaki çizginin iyice kaybolması, seçilmiş vekillerin ve belediye başkanlarının elinin, atanmış bakanlar, valiler ve bürokratlar karşısında zayıflaması, yargının zaten az olan bağımsızlığını kaybetmesiyle devlet, vatandaşlarının yanında küçücük kaldığı, Hobbes’un Leviathan’ına dönüştü.
SAYFALAR