Ana SayfaYazarlarGüneyi isyanlarda, 'Yahşi Batının'...

Güneyi isyanlarda, ‘Yahşi Batının’…

Yunan halkının, riski göze alarak, AB'nin dayattığı borç ödeme sistemini yüzde 60'ın üzerinde bir oyla reddetmesi; bir tavır alış, bir karşı koyuş anlamına geliyor. Aslında, geçtiğimiz aylarda; seçmen, Çipras liderliğindeki Syriza'ya oy verirken başlamıştı bu tepkisel tercih.

 

Özellikle Almanya merkezli “Kuzey Avrupalı okuma”, şöyle özetlenebilir: "Tembel Yunanlılar, AB'den akan paraları, üretime dönüştürmediler. Bizim paramızı kullanarak, bizden iyi yaşıyorlar. Şimdi bedel ödemeleri gerekiyor. Çok çalışacak, az kazanacak, kıt kanaat yaşamaya razı olacaklar." Kuzey Avrupalıların; yalnız Yunanlılara değil, Akdeniz’deki birçok ülkeye, aşağı yukarı benzer bir gözle baktıkları, sır değil.

 

Yüzde 60'lık Yunan tepkisi ise, yaklaşık olarak şöyle özetlenebilir: "Çok paranızla bizim bütün hayatımızı alt üst edemezsiniz. Bizim kendimize özgü bir yaşam tarzımız, kültürümüz, toplumsal dengemiz, farklı bir ruhumuz var. Sizinkinden değişik bir çalışma tempomuz var. Onlarca yıldır, bu anlayışla yaşıyoruz. Biz size benzeyemeyiz. Benzemeye çalışmamız, yok olmamız anlamına gelir."

 

Güneyin estetiği

 

Geçenlerde, bir öğretim üyesi arkadaşım, Napoli’den bir örnek aktarmıştı. El dokumasıyla hazırlanan bir ceketin, hala üretildiğinden söz etmişti. Seri üretimi değil, zevkli üretimi tercih eden Akdeniz kültürüne dikkat çekmişti. Yalnızca üretim değil, gündelik yaşamda da, bir kuzey-güney farklılığından söz etmek mümkün

 

Kuzey Avrupa; yüksek verim odaklı bir çalışma anlayışını, teknolojiyi ve “kitlesel üretim”i öne çıkaran bir sistem içinde yaşıyor. Almanların çok sık kullandığı "sparen, sparen, sparen", yani "tasarruf edin, tasarruf edin" sloganı, birçoğunuza yabancı değildir. Almanların bireysel olarak ne kadar tutumlu veya çalışkan insanlar olduklarına dair farklı görüşler olabilir; ama Alman devleti ve genel olarak “Kuzey Avrupa” devletleri, tasarruflu ve disiplinli devletlerdir.

 

Dünyanın kuzeyi ve güneyi arasında büyük yaşam farkları olduğu gibi; Avrupanın kuzeyi ve güneyi arasında da, “ekonomiye bakış” dahil, bir çok fark dikkat çekiyor.

 

Yunan ekonomisi, Almanya gibi “reel üretim odaklı” ekonomiler karşısında cılız bir görüntü veriyor.

 

Aynı şekilde, İtalya, İspanya, Portekiz ve hatta Fransa; “Kuzeyin zenginleri” karşısında, ekonomik olarak boynu bükük hale düştüler.

Fransa ve İtalya’nın (kısmen de İspanya’nın) ekonomik birikimini, küçümsemek de doğru olmaz. Bu ülkelerde, yıllardan gelen bir “bireysel refah birikimi” var. Çok ciddi düzeyde orta sınıfları, orta-üst sınıfları var. Peki, reel üretim üzerinde yükselmeyen orta ve orta-üst sınıflar; nereye kadar var olmaya devam edebilirler?

 

Dengeler bozuldu

 

Bozulan, yalnızca “ekonomik dengeler” değil. Kuzeyde, güneyi “siyasi olarak da hor gören bir tutum”dan söz etmek mümkün. Bu yukarıdan bakış; güney Avrupa'da siyasi tepkilere yol açtığı gibi, yeni arayışların da doğmasını beraberinde getiriyor.

 

Çipras önderliğindeki Syriza, biraz da böyle doğdu. İspanya'da Podemos, İtalya'da Renzi öncülüğündeki Sosyal Demokrat Parti(İtalyan siyasetinde, birçok “daha alternatif” akım da oluştu son dönemde), hatta Fransa'daki ırkçı Le Pen'in yükselişi;  bu tepkilerin de bir ürünü.

 

Güney, kuzeye öfkeli. Toplumlar arasındaki gerilim belki şimdilik sınırlı olsa da, devletler arasında gerilim yükseliyor. Kuzeyin zengin devletlerinin tehditleri, karşı tepki ve öfkenin yükselmesine neden oluyor. Tepkisel siyasi akımlar, belki henüz kaydadeğer siyasi ve ekonomik modeller önermiyorlar. Ancak, bir arayış içindeler ve varolan düzene karşı çıkıyorlar.

 

Avrupa Birliği ideali

 

Avrupa Birliği ideali; bu kara parçası üzerindeki ülkelerin eşitliğini, sosyal dayanışmasını, insan hak ve hürriyetlerinin daha derinleşmesini hedefliyor.  Avrupa Birliği; demokrasi ölçüleri bakımından, dünyaya örnek olacak gelişmeler anlamına da geliyor.

 

Ancak, paranın yarattığı güç; Avrupa'yı, ülkeler temelinde sanki sınıflara bölmüşcesine, parçalayıcı bir etki yarattı. Zengin ve daha disiplinli bir üretim geleneği olan Kuzeyliler; Euro'ya geçildiği andan itibaren, ekonomik kontrolü biraz daha fazla ele aldılar. Güneyliler içinse, ilk başlarda gelen bol para; geçici bir “ego tatmini” yarattı.

 

Komşuyla dayanışma

 

Kuzey, verdiklerini bir gün geri alacağı umudunu taşırken; birden karşısına, isyancı bir “Güney tepkisi” çıktı. Kuzey Avrupa devletleri; para güçleriyle, ekonomik üstünlükleriyle, bir denemeye giriştiler.

 

Yunanistan'daki referandum sonucu, “zengin Kuzey” için, bir hayal kırıklığı. Yunanlılar, boyun eğmediler, riski göze aldılar.  Kuzey Avrupa’da, “Yunanistan Euro’da kalırsa, dilenci olarak kalır” gibi küstah yorumların yanı sıra, daha ılımlı sesler de var.

 

Yunanistan'ın isyanı; bütün yoksul dünyanın, bir sembolik çatışmada kendisini hissettirmesi olarak değerlendirilebilir mi? Belki de… Ne olursa olsun, Avrupa’nın dengeleri, artık eskisinden farklı olacak.

 

Türkiye'nin, komşusuyla dayanışma içine girmesi; komşuluğun da ötesinde, bir kader birliği anlamına gelecek.

Gönlümüz Yunanlı komşularımızdan yana…

- Advertisment -