Ayşe Kilimci

Adolf Hitler, cehennemden n’aaber?

Yahudi olanları, Yahudiler için çalışan devletleri ölümüne suçlayan siz, dünyanın şu günlerini görseniz, yahut malumunuz olsa, ne düşünürdünüz diye insan merak ediyor. Zalimliği, diktatörlüğü seçenler, yerinizi hemen aldı, merak buyurmayın, olan gene kadınlara, çocuklara oluyor en fazla…

Tribünlerden sahaya inmek…

Şu dünyayı yeniden daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı.Demokrasimizin kahır, küfür, kamplaşma ve zulümle, darboğazlara itildiğinin, sağdan ve soldan güzelim evlatların sırayla vurulduğunun…Dünya bilim sanatta alıp başını giderken, birilerinin bizle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı.

Sevgili Muhtar Amca,

Koskoca dünyada bir oturumluk yer bırakmadılar güzelim çocuklara, uçurtmayı salacakları bir gökyüzü bırakmadılar, çiçekler açmıyor, kuşlar ötmüyor olmalı şimdi onların vatanında. Ya nereye sığınacak bu serçe kuşu çocuklar?Ağlama hemen, hem sen ölüsün, ağlayamazsın…

Sokağı duymak…Yangına su serpmek…

Sokağın ikinci bam teli zorla çalıştırılan 7 bin çocuk…Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu , sokak riski altındaki çocukların korunma ve topluma kazandırılma çalışmasını hızla ve başarıyla yürütüyor. 117 Mobil ekip sokak denen topun ağzındaki 7.965 çocuğa ulaşmış.

Sevgili Vladımır Nabokov,

Yaratıcı da lambanın ve yazılmakta olan eserin sürgünü. Tümüyle yalnız bir kurttur orada. O yüzden size göre birinci sınıf kurmaca eserin gerçek çatışması karakterler arasında olan değil, hayır, yazarla dünya arasında olandır.

Cilalı Yalnızlık Çağı

Öylesine derdli, çaresiz, yalnız idi ki, az ilerde, aşağıda, Damlacık yokuşundaki Tezveren dedeye mum dikse, hemen önündeki güzelim, adı sanı silinmiş, çeşmeliği belli bile olmayan, yokuşa dikilmiş koca bir vida sanılan çeşmeden sular serpse, hem yüzüne, hem dedenin kabrine, gene dağılmazdı içinin derdi tasası…

Sevgili Ayşe Hanım,

Konak Meydanında çinileri, sekizgen yapısıyla dikkat çeken, İzmir’in en zarif camiilerinden Yalı (Konak) Camii’ni, Mehmet Paşanın kızı Ayşe Hatun olarak, siz yaptırmışsınız, 17.yüzyıl sonlarında. Soyun yabancılarla yakın ilişkisi yüzünden ‘İngiliz Ayşe Camii’ diyen de olmuş, Ayşe Hatun Camii diyen de…

Aşkla kurban olmak

Kapını çalanınla, bir tas çorba sunanla, saçını okşayanınla, borçsuz, niza’sız, alın aklığıyla…El kınamaz ayıbıyla. Bayram vatanı olana, yöneteni akıllı , yiğit olanla bayram.

Sevgili Şiir Yazarı Şair,

Hatta şiir sürülüp çıkarıldı, gönlün sarayından ve dahi tarlasından…Taş ekip, taş biçiyor insanlar, keder ekip hüzün biçiyor. Birbirini görmeden, dünyayı seyirlemeden geçip gidiyor, meydanlardan, sokak aralarından, çaybahçelerinden, parklardan, kaldırımlardan…

Dört hırsız, on dört hırsız

Bu soyguncu, acımasız, kitle kıran emperyalizm, nam mikrop, ilaçtan, sirkeden öte akılla, dik duruşla, dayanışmayla ve elbet her hastalık ve savaşın olmazsa olmazı kendine, ülkene, insanına güvenle püskürtülür.

Sevgili Asfalt Osman,

Başımıza gelen, getirilen haller, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir, İzmir’in zat’ınızca asfaltla boğulan yollarının başına gelmemiştir, inanınÜlkenin yarınları ve demokrasinin hep birlikte düşünmek, direnmek, dayanışmak ve soluk almaktan geçtiğini, zifte boyandıkça dibi boylayacağımızı niye herkesin anlamadığı, ya da anlamak istemediğini?.

Gelin başı nasıl bağlanır?

Akıl vermesi ne hoş, ne kolay…Ömrüm bu çocukların dalsız budaksız olduklarında yitip gidişlerini izlemekle geçti, hadsizliğimi buna verin.

Sevgili Büyük Teyze,

Onca insan, onca kapıdan geçen, onca soru, sorun, kalbağrısı, yarın olsun hayr’olsun, bu da geçer ya hu, umudu kesme Yaradandan, Allah el kınamaz ayıbı versin, senden olmayana da kulak ver, nasıl sığardı o eve, anlamazdık.

Öpmeyi ve ölmeyi öğrenmek…

Ama en ağır olan... Babasının, anneannesinin dilinde ‘Vatan sağolsun’. Öpmeyi öğrenir öğrenmez, ölmeyi öğrendi, Bedirhan bebek. Oysa öğreneceği neler vardı…

Sevgili Marconi,

Bunca yaratıcı ve üstün zekada bir erkek gündelik hayatta nasıldır, mutlak çekilmezdir, hoş onların vasat zekada olanları da çekilmez , o da ayrı… Keşke erkekleri daha zeki, çekilir, kadını mutlu eden bir makine olarak tasarlayıp, o yönde kimi küçük, bizler için büyük buluşlarınız da olaymış…

Mardin’li olmak, hayalşör olmak

Suriye tarımı bizden geride sanılsa, öyle görünse de, toprağı temizleme yöntemleri, susuz gübresiz tarım bilgilerini hemen farketmiş Demir ve ilkin, Mardin’in yaygın buğdayı Sorgül ile yerel halka da mültecilere de Mardin’in geleceğine de yeni bir yol açmış

Sevgili Sıtkiye,

Memleket kalkmış oynuyordu, darbeye adım adım götürülüyorduk, bütün okullarda eğitim dökülüyordu, çıkartma oldu, sen öldürüldün, biz toplanıp saygı duruşunda bulunduk. O ilk yıl ilk kitabımı yazmayı bitirdiysem de kağıt sıkıntısı yüzünden iki yıl sonra basılabildi. Sınıfımızın tuzu kuruları devrimci olmaya yazılırken, başka ilden gelen orta kesim çocuklar farklı iki siyasi eğilimi seçti.

Hayatın farkına varmak

Piyango çıkmayınca çocuklar kırgın, dönüyorlar çöp toplamacılık oynamaya, çöpün durduğu duvarın üstüne kömürle slogan düşüyorlar, ‘Bir Mucize Olsun!’ Çöpten atık boya bulunca ellerini boyaya sokup, çöp kutusuna yahut duvarına Çiçek, güneş, kalp çizip boyuyorlar, ben boyadıkları çiçeğin kokusunu bile alıyorum, onlar hayatın farkında değiller iyi ki, neşe içindeler.

Sevgili Şehidler,

Vatan olmazsa hiçbir şey olmazmış… Vatan dediğimiz de can bahasına olurmuş. Can borçluyuz…Haklarınız ödeşilmez. Vatan sevmek ne demek, demokrasi nasıl korunur, gözünüzü kırpmadan ölümün üstüne yürüyerek, gösterdiniz…

Sahiden çocuk olmak

Çocuklarımızın, farklı çocukların başka başka isteklerini veren bir sisteme sahip miyiz, hepsini değil, azıcığını, istemeye özendiren, almayı öğreten sistem? Neden olmasın? Birşeylerden esinlenemediği için bazı şeyleri başaramayan, esinlenmek , istemek ve başarmaktan habersiz insan yığınlarını farkedip, çaresiz kalınca ne hissediyoruz? Ya farketmeyip, düşünmeyen, çaresizliğinden bîçâre insanlara ‘yeni form at atılabileceğini düşünüyor muyuz ?

Sevgili Kör’ler,

Sahiden görebilmek başka bir şey vesselam…Tıpkı yıldönümü yaklaşan 15 Temmuz işgal gecesi olduğu gibi…Gören kör’lerle derinden görenlerin seçildiği o gece, körler sağırlar birbirini ağırlayıp kucaklaşırken, sahiden görenler ölümle kucaklaşmıştı…

Ne asalım, ne besleyelim…

Genç kızlar ve kadınlar, küçük erkek ve kız çocuklar nasıl korunacak? Buna tanık olanlar ve kurban yakınları nasıl sağaltılacak? Ders kitapları, toplumun eğitim kanalları, yazılı-görse l basın, herkes, hepimiz bir büyük seferberliğin gönüllü kişileri olmadan olmaz…Okulların rehberlik eğitmenlerine büyük iş düşüyor…Sağlık ve emniyet görevlileri her seviyede okul öğrencilerine belli aralıklarla konunun ilk önlemleri ve olası sonuçları hakkında eğitim vermeden de olmaz.

Sevgili Şair Eşref,

Ne buyurmuştunuz şair Eşref? ‘Arızû ettiği eşkâle koyup mânayı/ Hokkabazlıkla süreyyayı serâ gösteriyor/ Ne meharet ki, Tanininde Cenab-ı Cahit/ Karayı ak, ak’ı isterse kara gösteriyor.’O da bir hüner belki, böylesi aklının ermediğini alafucuruk bozduman gösteriyor.

Memleket mazbut velakin kimileri puşt!

Büyük bir seçimi alın aklığıyla geçen halkımızın aklı, fikri, gönlü sağolsun, düşmanlık etmeyen, dili ve rey’i satılık yahut dış mihrak emrinde olmayanların elbet. Bundan sonrasında da yapılanları görüp anlayıp, bağrına basacak bu millet, yönetme ateşten gömleğini giyen, derviş sabrı kuşananların dayanacağı dağ olsun…Halkın seçtiği halkıyla gür güven içinde ve birbirine baştacı olsun.

Yengem, ah yengem…

Kardeşi kardeşe kırdıranlara, ülkeyi satmaya kalkışanlara değil, birlikten, sahici sevmekten sözedenlere, bunu gerçekleştirenlere bakın, o safta alın yerinizi. Yoksa kediler köpekler güler halimize…

Küçük prensten yalnız çocuğa…

Mültecinin günü olsa ne yazar? Ne mülteciliği biter, ne yalnızlığı…Desene vatansızlığın adını mültecilik koymuşlar. Kim tutuşturuyor küçük prens, sence, bu güzelim dünyayı? Niye dünya büsbüyük bir yangın yeri, ha?

Sayın Bayar,

Uzun ve hep kavgayla, büyük işlerin mimarı olmakla geçen ömrünüzce yakınınızda olanlar sizi hep ‘doğru düşünmesini bilen adam’ , ‘alnı açık devlet adamı’ olarak niteliyor, ne mutlu…Öyle yapamayanlara, hatta anlamsız kavgayı ve eğri düşünmeyi ilke edinenler Sizden ibret alsa keşke...Emek emek ortaya getirdiğiniz demokrasi sizden sonra nice vartalar atlattı sayın Bayar, zaten biliyorsunuz…En sonuncusu darbe değil, işgaldi…

Ablalarım- abilerim, teyzelerim- emmilerim!

Hepinize akrostiş şiir yazdırtacam, evde kalanlara anahtar büyüsü,hem de papaza, kısmet açacam, dula eş, batana avukat, çıkana himmet, evsize huzureviii, yeni doğana çocuk yuvasııı, kele peruk, köseye sakal, şeysize şey, kaçırana akıl, kaynanaya vicdan, boysuza boy, soysuza soy, engelliye rulmanlı kasa araba, engelsize at arabasıııı…

Sevgili Gorki,

Stalin ne düşündü acaba? Ben öldürtmüş olsam , kederlenmek zorundayım, mı dedi? Siz şimdi bu öldürüldüğünüz faslına inanmıyorsunuz, biliyorum, ama, bütün mağrur ve mağdurların olduğu âlemdesiniz, kendisine sorun…

İncecikten bir kar yağar…

Seçim meydanları harman yeri, esersin savurursun, tozutur, cozutursun, sapla samanı ayırdım sanarak…Da, bunun ekin bereketine ve o buğdaya emek edene , aş’a ekmeğe katkısı, etkisi ne ola?