Ana SayfaHaberlerMedeniyetler hazinesi: Tarsus

Medeniyetler hazinesi: Tarsus

 

İstanbul’dan uçakla 1,5 saat uçup Adana’dan 45 dakika süren keyifli karayolunun ardından ulaşacağınız Tarsus bir hafta sonunu ayırmayı kesinlikle hak ediyor. Gizli hazinelerini yürüyerek bile keşfedebileceğiniz ve benzersiz tatlarla karşılaşacağınız bu sıcak Akdeniz kenti hakkında önce biraz tarihçe;Tarsus Gözlükule Höyüğü’nde yapılan kazılar Tarsus’un Anadolu’daki ilk yerleşim yerlerinden biri olduğunu ortaya koyuyor.

 

Hititlerden başlayarak Asur, Fenike, Pers ve Roma uygarlıkları boyunca bir cazibe merkezi olmaya devam eden Tarsus’u en parlak zamanlarında Julius Caesar ve Kleopatra gibi önemli tarihi kişilikler ziyaret etmiş.

 

Bugün kentin içinden geçen ve hala önemlice bir bölümü görülebilen Antik Yol ve Kleopatra Kapısı gibi büyüleyici eserler Tarsus’un bu şaşaalı geçmişinin en önemli izleri…

 

Filozofların, kral ve kraliçelerin kenti

 

 

Tarsus Tarihi M.Ö. 2000’lere tarihlenen, Kilikya uygarlığının merkezi, asırlar boyu farklı ulusların, medeniyetlerin ve kültürlerin birleşim ve etkileşim noktası, yetiştirdiği ünlü filozofları ve kurduğu üniversiteler ile köklü bir medeniyetin başkenti Tarsus.

 

Tarsus Cicero gibi filozof ve hatiplerin yönettiği Tarsus’un yetiştirdiği bir başka önemli isim ise Aziz Paul. (St Paul). Hristiyanlığın Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasında yayılmasında etkili olan Aziz Paul, İsa’nın havarilerinden biri değil ancak kaynaklarda adı ‘’Tarsuslu havari’’ olarak geçiyor.

 

Tarsus Aziz Paul’ün Tarsus’ta yaşadığı evin kalıntıları bugün, Aziz Paul Kuyusu olarak önemli bir ziyaret mekanına dönüşmüş durumda. Tarsus’ta Hristiyanların yaşadığı dönemde bu kuyudan içilen suyun kutsal olduğuna inanılırmış. 30 metre derinliğinde olan bu kuyu çevresinde yapılan kazılar bölgede Roma, Bizans ve Osmanlı kültür katmanlarının varlığını gösteriyor.

 

Din turizmi açısından önemli bir merkez

 

Tarsus Aziz Paul’ün adını taşıyan bir başka anıt mekan ise, adına M.S 11 veya 12. yüzyıllarda yapılmış olan St. Paul Kilisesi.

 

Hristiyan cemaatin kentten 1923’te ayrılmasıyla bugün artık kilise sadece Anıt Müze olarak ziyaretçilere açık durumda. 1994’te tescillenerek Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan anıt müze, Anadolu’da korunabilmiş ender sayıda sağlam kiliselerden biri.

 

Mimari anlamda son derece iyi durumda olan kilisenin içinde Hz. İsa ve İncil yazarlarının tasvirleri ise özenle korunmuş.

 

Tarsus Aziz Paul’ün Tarsus doğumlu olması kenti uzun yıllar boyunca Hristiyanlar için hac mekanı haline getirmiş. Ancak ne yazık ki Suriye savaşı ve son dönemde artan güvenlik tehditleri nedeniyle kente eskiden kafilelerce gelen yabancı turist sayısında gözle görünür azalma olmuş.

 

Örneğin Tarsus’u gezerken sokaklarda yabancı turistlere pek rastlanmıyor, oysa eskiden her döneminde turist kafilelerinin geliyormuş.

 

Esnaf yakınıyor: Savaş bizi bitirdi

 

Tarsus Tarsus’u gezmenin en güzel yolu kenti boylu boyunca yürümek. Adım attığınız her adımda bir arkeolojik alana veya eski bir kilise veya camiye rastlayabiliyorsunuz. Tarsus Adım adım kenti dolaşırken kendimizi kentin en göz alıcı tarihi yapılarından biri olan Kırkkaşık Bedesteni’nin kapısı önünde buluyoruz.

Bedestende tek Türk müşteri var

 

Tarsus Dükkan sahiplerinden biri, Suriye Savaşı yüzünden bırakın yabancı turisti yerli turist bile göremediklerinden yakınıyor.

 

Küçük ama görkemli bir yapı olan Bedesten’de Tarsus’a özgü bir efsane olarak da bilinen Şahmeran figürlü çeşitli objelerden tutun da Tarsus- Çamlıyayla bölgesinden kadınların yaptığı iğne oyalarına farklı hediyelik eşyalar bulmak mümkün.

 

Bu Şahmeran efsanesi çok farklı

 

Tarsus Yeri gelmişken Şahmeran efsanesinin görsel tasvirlerinde kadın başlı olarak betimlenen yılanlar şahı Şahmeran’ın erkek heykel tasvirine ilk defa Tarsus’ta rastladığımızı belirtelim.

 

 

Heykeli Adana Caddesi’ndeki kavşakta görebilirsiniz. Tarsus’ta anlatılan Şahmeran efsanesi ise oldukça ilginç.

 

Hikayeye göre yılan gövdeli Şahmeran’ın yaşadığı yer altı dünyasına inen odunculuk yapan Cansab, arkadaşlarının ihanetine uğruyor ve Şahmeran’ın dünyasında kalmaya karar veriyor. Yılanlar Cansab’ı yakalıyor ve Şahmeran’ın karşısına çıkartıyorlar. Cansab başından geçenleri anlatıyor ve serbest bırakılmak istiyor. Şahmeran ise dışarıya çıktığında gördüklerini kimseye anlatmaması ve hamamda yıkanmaması şartıyla onu bırakıyor.

 

Tarsus Eğer hamamda yıkanırsa vücudu yılan derisine dönüşecek ve Şahmeran’ı gördüğü anlaşılacak çünkü…Cansab kabul ediyor ve kente geri dönüyor.

 

Aradan yıllar geçiyor ve bir gün Tarsus hükümdarı hastalanıyor. Hastalığının tek ilacı ise Şahmeran. Askerler tek tek herkesi hamama sokarak sınavdan geçiriyorlar. Cansab kaçmaya çalışsa da sonunda hamama girmekten kurtulamıyor ve vücudu yılan derisiyle kaplandığı için büyük sırrı ortaya çıkıyor.

 

Tarsus Şahmeran’ın sonu ise bugün de kullanılmakta olan hamamda üç parçaya bölünmek suretiyle öldürülmek oluyor. Bugün hala hamamın göbek taşında ve yine iç kısımdaki duvarlarında görülen hafif kırmızıya yakın rengin, burada öldürüldüğü söylenen Şahmeran'ın kanından geldiğine inanılıyor.

 

Filmlerin aranan platosu Tarsus

Tarsus Öte yandan ‘’Babam ve Oğlum’’, ‘’Issız Adam’’ gibi son yıllarda büyük ilgiyle izlenmiş filmlerin Tarsus’ta çekildiğini ancak film jeneriklerinde kentin adının bile geçmediğini üzüntüyle karşıladıklarını söylüyor Yener Bey. ‘’Belki bundan sonra Tarsus’ta bir film veya bir sanat eseri üretmek isteyen yapımcılar, yönetmenler bizi dikkate alırlar’’ diye de ekliyor.

 

Ancak Tarsus’un bu açıdan en sorunlu yanı ilçede konaklama tesislerinin sayısının yetersiz olması. Bu yüzden gelen turist otel konaklaması için çevre merkezleri tercih ediyor. Tarsus, mimari yapısı ve tarihi dokusunu bozmayacak bir planlama ile yeterli sayıda tesise kavuşursa çok daha cazip bir merkez haline gelebilir. Bizden söylemesi…

 

Elektrik ilk buraya gelmiş

 

Tarsus Tarsus efsanelerin birbirine karıştığı, her taşının altında ayrı bir kültür katmanı olan çok zengin bir kent. Hatta öyle kalkınmış ve refah bir kent olmuş ki zamanında, Türkiye’deki elektrik enerjisi ilk kez 1902’de Tarsus’ta kurulan santral ile üretilmeye ve yurt genelinde kullanılmaya başlanmış.

 

II.Abdülhamid döneminde kurulan santral sayesinde İstanbul’da elektrik yokken Tarsuslular gayet medeni şartlarda yaşamaya başlamışlar. Tarsus’un zengin mimarisini yansıtan eski mahallelerinde dolaşırken tanıştığımız Cafe Maça’nın sahibi Yener Bey, Tarsus’un eski görkemli günlerini böyle anlatıyor. Ancak Tarsus’un günümüzde bu zenginliği kaybettiğini düşünüyor.

 

Çok değil 20 sene önce kentte sinema salonları olduğunu, Adana ve Mersin’den insanların kültür ve sanat faaliyetlerine katılmak için Tarsus’a geldiğini ancak şimdilerde bir Tarsuslu olarak bir sanat etkinliğine katılmak için Adana veya Mersin’e gitmek zorunda olduğunu söylüyor. Başlı başına bir kültür hazinesi olan Tarsus için bu söylenenler kuşkusuz düşündürücü.

 

Dünyanın en büyük üç mutfağı burada

 

Tarsus Tarsus’u adımlarken bölgenin yemek kültüründen bahsetmemek mümkün mü? Akdeniz, Türk ve Ortadoğu mutfaklarının leziz bir karışımı olan Tarsus mutfağına Tarsus kebabı damgasını vuruyor.

Humus ise sıcak ve bol tereyağlı sunumuyla bildiğimiz humustan biraz farklı.

 

Tatlılarda ise kerebiç, karakuş ve cezerye gibi bu yöreye ait özel lezzetleri tadabilirsiniz. Ben tercihimi kentin en eski lokantalarından biri olan Kebapçı Eyüp’ten yana yaptım. 1900’lerin başından bu yana aile boyu kebapçılık ile uğraşan bu sıcak lokantada kadın-erkek Tarsuslular akşamın geç saatlerine dek yemek yiyor, sohbet ediyor. Dileyen içkisini içiyor. Kimse kimseye karışmıyor, yan gözle bakmıyor. Geleneksel el kıyması kebabın ve başta humus ve tarator olmak üzere enfes mezelerin tadına bakmadan dönmemekte fayda var! 

- Advertisment -