Ana SayfaYazarlarRadyatöre yumurta kırmak

Radyatöre yumurta kırmak

 

Epey zaman önceydi. Durup dururken vesileler yaratıp Anadolu’nun her yerini gezmeye çalıştığım zamanlardı. Reşat Nuri’nin roman kahramanlarını aradığım, Yakup Kadri gibi dolaştığım tek kişilik yolculuklar yapardım.

 

İnsanların yüzüne, toprağın kokusuna, küçük ilçelerdeki sade ve anlamlı hayatlara büyük bir romantizmle baktığım, şehirlerin içinde yalnız dolaşırken tam olarak bilemediğim birilerine oldukça kuvvetli bağlarla bağlandığım zamanlardı. 

 

Bir arkadaşımın davetiyle Konya’ya gitmiştim. Bir bayram günü, külüstür denebilecek kadar eski bir arabayla Meram’a doğru ilerliyorduk. Alaattin Tepesi’ne mi gidecektik, neyi görmeyi düşünüyorduk tam hatırlayamıyorum; çünkü yolda sonradan her şeyi silip sadece kendisini hatırlatacak denli çarpıcı bir olayla karşılaşmıştık. O günden sonra Anadolu’yu tarif et deseler, çaresizliğin canlı bir yaşantıya çevrilebildiği yerdir, derim hep.

 

Arabamız, yolun bir yerinde gitmekte zorlanmaya başladı. Buna rağmen arkadaşım durumu olabildiğince zorlasa da bir türlü gidemiyorduk. Arabanın motoru boğulur gibi oluyordu. O da ben de arabalardan anlamadığımız için daha fazla gaz vermemiz gerektiği konusunda birbirimize sürekli gaz verip duruyorduk. Ve çok geçmeden ön kaputtan dumanlar yükselince durmaktan başka yapabileceğimiz bir şey olmadığını da anlamış olduk.

 

İnip baktığımızda motorda ne kadar yağ varsa asfalta boşalmıştı. Öyle olurmuş! Yani, araç hararet yapmasına rağmen fazlaca zorlanırsa motor yağını boşaltırmış. Yaşayarak görüyorduk. Durum ciddiydi. Arabayı bırakıp gitmek yapılacak en iyi iş gibi görünüyordu.

 

Meram’a doğru giden harika bir yoldu burası. Her şeye rağmen o yoldaki huzuru ve bu huzuru bütün canlılığıyla içlerinde yaşatan iki katlı avlulu evleri unutmadım. O evlerin içinde olmak ve o yaşantıların her birinde ayrı ayrı bulunmayı ne çok isterdim.

 

İşte böylesi bir evin önünde kalakaldık. İki katlı evin bahçesi –yanlış hatırlamıyorsam- kerpiçten bir duvarla çevriliydi. Duvara dayalı at arabası tekerlekleri hatırlıyorum bir de. Tahta üzeri lastik kaplama tekerleklerdendi bunlar.

 

Bayramın da birinci günüydü galiba. Her yer kapalıydı ve kapılar yalnızca bayramlaşmak isteyenlere açılıyordu. Kime gidebilirdik ve kimden yardım isteyebilirdik?

 

Bırakıp gidecektik ama gitmeden arabayı da bahsettiğim eve emanet etmek için kapıyı çaldık. Evde erkek yoktu. Kapıyı açan kadının da bu işi tam olarak yapabileceğine pek ikna olamadık. Ama kadın bize bir yerlerde birilerinden bahsetti ve de bir telefon verdi.

 

Bu bir motor ustasının telefonuydu. Hemen arayıp durumu olduğu gibi aktardık. Adam, bayramda çalışmadığını ama yine de bir saat içerisinde gelip ne olduğunu görerek bayram sonrası için bir plan yapabileceğimizi söyledi.

 

Bir saat sonra da tarif ettiğimiz yere aracıyla geldi. İşini iyi bildiği her halinden belli olan adamlardandı. Ve bu türden adamlarda genellikle olduğu gibi zaman içerisinde kendine has çözümleri oluşmuştu.

 

Bakar bakmaz durumun sıkıntılı olduğunu ama üzülmememiz gerektiğini söyledi. Hemen kolları sıvayıp işe koyulacak gibiydi ve de. Fakat yanında hiçbir aleti yoktu. ‘Bilseydim birkaç alet getirirdim tüh!’ dedi bize. Yine de yakındaki bir benzim istasyonuna götürdü bizi aracıyla ve motor yağı almamızı istedi.

 

Sonra dönüp arabanın başına geldik tekrar ve bu kez de gidip üç-dört tane yumurta bulmamızı istedi. Motor yağı tamamdı ama yumurta ne içindi hiçbir fikrimiz oluşmuyordu.

 

Bütün dükkânlar kapalı olduğu için yumurtayı evlerden isteyebilirdik ancak. Kerpiç duvarlı eve yeniden yöneldik kafamızda acayip sorularla. Kadından yumurta isteyebilirdik ve Anadolu’nun herhangi bir yerinde bir evin kapısını çalarak yumurta isteyebilirsiniz ama bir şartla: bunun için anlamlı bir nedeniniz olmalıdır. Arkadaşım endişeli olduğu için bu işi ben üstlendim.

 

Kapıyı çaldım. Aynı kadın açtı başörtüsüyle yüzünü kapatmaya çalışarak. Özür dileyerek bize üç-dört yumurta verip veremeyeceğini sordum. Kadın garipsedi ve karnımızın aç olduğunu düşünür gibi oldu sandım. ‘Usta geldi de yumurta istedi, her yer kapalı, kusura bakmayın lütfen’ gibi bir şeyler geveledim. Kadıncağız –sanırım- bu garip insanlardan bir an önce kurtulmak için hızlıca getirdi yumurtaları.

 

Ben de hemen ustaya getirdim. Dört adet yumurta elimde öylece bekliyordum. Usta da motor üzerinde garip incelemeler yapıyordu. Bayramlıklarına en ufak bir leke getirmeyecek bir mesafeden gözleriyle motorun her yerini tarıyordu sanki.

 

En çok da radyatöre bakıyordu ve çok geçmeden de zaten şüphelendiği teşhisi kesin bir dille bize bildiriyordu. Anlattıkları ilk kez duyduğumuz çok acayip şeylerdi ama anlatışından onun için ilk olmadığını anlayabiliyorduk.

 

 ‘Radyatör delinmiş alttan’ diye başladı. ‘O nedenle, hazır çok sıcakken içine birkaç yumurta kıracağız. Kızgın tavaya yumurtaları kırdığınızda ne olur düşünün. Tıpkı öyle olacak ve bir anda katılaşarak radyatörün delinen yerlerini tıkayacak.’

 

Zaten büyük bir şaşkınlıkla dinliyorduk ki usta, ikimiz için de bitirici vuruşu yaptı: ‘Aslında biraz da pul biber olsa ne iyi olur!’.

 

Bu bir bayram şakası filan mı diye düşündüm o an. Pul biberli bir omlet yaparak motoru dağılan aracı yürütebileceğini büyük bir ciddiyetle anlatan bir ustayla başbaşaydık.

 

Çaresiz, kadının kapısını bir kere daha çaldık bu kez pul biber için. Kadın da alışmıştı bize sanki ya da bir an önce savmak için artık soru sormadan veriyordu istediklerimizi.

 

Pul biberi de getirip ustaya verdik. Usta, ciddiyetinden en ufak bir taviz vermeksizin radyatörün iç yapısını anlatıyordu.

 

Buna göre, birbirine yapışık saclardan oluşan petek gibi birşeydi bu. Arabamızın radyatörü, iki sac arasından delinmiş ve bütün suyu akıtmış, bu nedenle de hararet yapmıştı. Sonra biz de zorlayıp boğunca olanca yağ ısınarak incelmiş ve asfalta inmişti.

 

‘Şimdi’ dedi usta ‘Önce pul biberi dökeceğiz radyatöre. Delinen gözenekleri tıkaması için. Üzerine de yumurta kıracağız.’ Dediklerini harfiyen uyguladık ve bol pul biberli üç yumurtalı omletimizi yaptık. Sonra radyatörü suyla doldurduk. Sonra da motor yağını tamamladık.

 

Garip bir mucize eseri olarak aracımız hiçbir şey olmamış gibi ve hatta eskisinden daha iyi bir performansla çalıştı.

 

Bayramdan hemen sonra ustaya gidecek olan vurdumduymaz arkadaşım da -anlattığına göre- iki yıl omletli radyatörle yoluna hiç sorun yaşamadan devam etmişti.

 

Anadolu deyince, avlusunda huzur kokan tertemiz evler gelir aklıma. Bir de çaresizliğin ustaları.        

 

- Advertisment -