Ana SayfaYazarlarABD Rusya’yı Suriye’de nasıl dengeler?

ABD Rusya’yı Suriye’de nasıl dengeler?

Bir Kürt atasözü “serê du beranan di beroşekê de nayê pahtin” der; kelimesi kelimesine bir çeviriyle “iki koç başı bir tencerede pişirilemez” anlamına gelir. Ama bu çevirinin Kürtçe bilmeyen pek çok okuyucu için çok da anlamlı olmayacağını tahmin ediyorum.  Bu söze denk düşecek bir Türkçe atasözü aklıma gelirse, yazacağım. Ancak karşılığını bulamazsam, okuyucudan özür dileyerek ne anlatmaya çalıştığımı birazdan söyleyeceğim.  Şüphesiz her dilin kendine has özellikleri vardır; lakin Kürtçenin özellikle atasözleri ve deyimler konusunda oldukça zengin olduğunu söyleyebilirim. Medrese eğitimi almış bir Kürt imamın, elli bin Kürtçe atasözü derlediğini hatırlatarak meselenin özüne gelelim.

 

Rusya sahaya inerken

 

Rusya’nın Suriye’ye yönelik yeni atakları ve radikal müdahalesi bana yukarıda sarfettiğim Kürt atasözünü hatırlattı.  İşte ben bu sözü nasıl anlatacağım, nasıl da açıklayacağım derdine düşmüşken, Alla’tan, bu Kürt atasözüne, aşağı yukarı denk gelecek bir Türkçe atasözü de aklıma geldi.  Yukarıdaki Kürtçe atasözüne en yakın düşecek Türkçe atasözü şu: “Bir ipte iki cambaz oynamaz.” Eminim, artık derin analizler ve uzun cümlelere başvurmadan, Sokrates’in deyimiyle, “meramımızı anlatacak bir ipucu elde ettik.”  Şu dillerin böylesine bir yakınlığı da olmasa, halimiz dumandı. Şimdi Kürtçe atasözünü bir tarafa koyup, “Bir ipte iki cambaz oynamaz” sözündeki şu “cambaz”ı açıklayarak yola koyulacağım. Efendim, Kürtçemiz veya Farsçamız üzeriden Türkçemize geçmiş olan “cambaz” kelimesi,  “can+baz”  köklerinden geliyor. “Can’ı” hepimiz biliriz, “baz” ise oynamak anlamındadır. Yani “can +baz” daha sonra “cam+baz”  halini aldıysa da, kısaca canı ile oynayan, canını tehlikeye atan anlamına gelir.

 

Suriye üzerindeki küresel çekişme

 

Şimdi artık bir oh çekip konuya girebiliriz. Daha önce belirttiğim gibi Rusya bu oyunun tâ başından beri çok önemli bir aktörü idi. Murat Aktaş’ın editörlüğünde, daha 2012’de yazdığımız  Arap Baharı adlı kitapta, ben Suriye üzerindeki uluslararası bloklaşmayı kısaca şöyle ifade etmiştim: Başını ABD’nin çektiği, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın daha aktif olarak yer aldığı bir Batı Bloku; diğer yandan, bu blokun karşısında yer alan ve Rusya öncülüğünde şekillenen, İran, Irak ve Suriye’nin etkin olarak rol aldığı bir Doğu Bloku.  Küresel bir güç olarak Çin’in de, özellikle BM süreçlerinde, Rusya öncülüğündeki Doğu Blokundan yana tavır aldığını hatırlatalım.

 

Aslında bu blokların da kendi içlerinde çok ciddi önceliklere sahip olduğunu biliyoruz. Ancak Rusya’nın temel paradigması, Başer Esat yönetiminin iç ve dış saldırılar altında olduğu, rejimi devirmek isteyen bu güçlerin meşru bir zeminde hareket etmediği teziydi. Eğer Suriye’de bir rejim ve yönetim değişikliği olacaksa, (sanki memlekette işleyen bir demokrasi varmış gibi) bu da ülkenin normal iç dinamikleriyle vuku bulmalıydı. Rusya bu tezini korudu ve Esat’ın düşmemesi için, Kırım ve Ukrayna meselesinden zaman buldukça Esat’a el uzattı. Şimdi artık her iki meselede de eli rahatlamış bir ülke olarak Suriye’de tam gaz ileri atıldı.

 

Doğrusu bu yeni ve çok ciddi bir durum. Pek çok şeyi değiştirebilir; belki biraz abartılı olacak ama bir dünya savaşını bile tetikleyebilir.  Dün akşam Suriye’nin üç farklı kentinden birden hava saldırıları düzenlemesi, tüm dünyanın dikkatlerini üzerine toplamaya yetti. Birkaç yıldır Kırım ve Ukrayna meselesinden dolayı Suriye konusunda defansif (savunmacı) bir oyun sergileyen Rusya, birden bire kendi yarı sahasından çıkarak ofansif (saldırgan) bir oyun oynamaya başladı. Üstelik Rusya’nın bu oyunda yer almasının kendince sağlam gerekçeleri de var.  Bir kere IŞİD içinde 2400 Çeçen teröristin yer aldığını söylüyor. Birkaç yıldır Çeçen saldırılarından azade olmuş Moskova’nın,  yarın tekrar bu saldırılarla karşılaşması sürpriz sayılmaz. Hazır ülke sınırları dışında, onlarla hesaplaşmanın bir fırsatı ve gerekçeleri doğmuşken, Rusya geri durur mu? Rusya Başer Esat yönetimini Suriye’nin meşru iktidarı olarak tanıdığından, “terör saldırıları” altındaki dost ve müttefikine yardımda bulunması uluslar arası hukuk açısından da bir sorun teşkil etmemekte.

 

Rusya Suriye’de hava üssü kurarken ABD ne yapar?

 

Şimdi bizim yukarıdaki Kürt atasözü üzerinden durumu biraz daha açalım.  Suriye, dünyanın iki süper gücünün yan yana, dirsek dirseğe yarışacakları, boy gösterebilecekleri ve karşılıklı askeri üslerini konuşlandıracakları büyük bir çöplük müdür?  Diğer bir deyimle Suriye, dünyanın en büyük iki koçunun başlarının bir arada pişirilebileceği kadar büyük bir tencere midir?  Acaba ABD ve Rusya, Suriye’de ortak bir komuta merkezi mi kuracak? Aynı anda, aynı hedeflere karşı havalanacak Rus ve ABD uçakları, yarın havada kafa kafaya çarpıştığında ne olacak? ABD İncirlik üssünü kullanabilmek için yıllarca Türkiye ile pazarlık yapmak durumunda kalırken, Rus uçaklarının Lazkiye’yi üs olarak kullanması ve yarın İncirlik’e karşı Akdeniz’de bir hava üssüne dönüştürmesine ABD seyirci mi kalacak? Sahi, dünyada ABD ve Rusya’nın bu kadar dip dibe, burun buruna olduğu başka bir egemenlik sahası var mı?

 

Şüphesiz Rusya, her ne kadar BM toplantısında Kürtlere bir öpücük gönderse de, ağırlıklı olarak Araplarla çalışmayı tercih edecek. Hazır ABD’yi ve nerdeyse Türkiye hariç bütün dünyayı  Başer Esat’lı bir geçiş dönemine razı etmişken (ve üstelik, sayın Davutoğlu’nun BM toplantısında Başer Esat’lı geçiş dönemini kabul etmeyeceklerini söylemesine karşın sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya dönüşü bu işe de yeşil ışık yakmış gibiyken), Rusya’nın Suriye’yi bırakması mümkün mü?

 

Kürtler için Akdeniz göründü mü?

 

Bu yeni durum Türkiye’nin “tampon bölge” oluşturma talebini de tamamen etkisiz kılarken, ABD’nin farklı bir hamle ile Rusya’yı dengelemeye çalışmasını dayatmakta. Peki, bu nasıl bir hamleyle olur? Bir kere Rusya ve ABD, aynı ülkede hava üssü oluşturamaz. Üstelik Suriye’nin yapay bir ülke olduğunu herkes biliyor. ABD’nin Kobani meselesinde Kürtlere yaptığı yardımlar ve geliştirdiği ilişki sır değil. Eğer ABD Kobani’nin Afrin ile birleşmesi meselesinde Kürtlere destek verir ve neredeyse her ulusun denizlere açılmasını bir hak olarak gören Wilson Prensipleri doğrultusunda hareket ederek, Rojava’nın Akdeniz’e açılmasını mümkün kılarsa, o zaman Kürt toprakları dahilinde Rusya’yı dengeleyecek bir üs kurabilir.

 

Biliyorum, bu söylediklerim ilk bakışta Türkiye’nin aleyhine görülebilir. Ama emin olun değil ve böyle bir durumun, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünü, bölünme alternatifini tamamen dışarıda bırakacak ve ileriki süreçlerde genişleme potansiyelini de içinde barındıracak şekilde, daha da kolaylaştıracağını düşünüyorum. Nasıl mı? Eğer merak ediliyorsa başka bir yazıda anlatalım.

 

Not: Serbestiyet Yayın Kurulu, Türkçe'ye çevrilmek kaydıyla haftada bir Kürtçe de yazabileceğimi iletti. Eğer Kürtçe yazdıklarımı hakkıyla Türkçe'ye çevirebilecek gönüllü bir dost varsa, ben memnuniyetle Kürtçe yazarım. Uzun yıllar Kürtçe de köşe yazıları yazmış biri olarak, henüz bu yeteneğimi koruduğumu düşünüyorum. Bu vesileyle, “neden Kürtçe yazmıyorsunuz” eleştirilerinden de kurtulmuş olacağım.

- Advertisment -