Ana SayfaYazarlarIŞİD neden Kilis’i vuruyor?

IŞİD neden Kilis’i vuruyor?

 

2016 yılının Ocak ayından bu yana, Suriye’nin IŞİD denetimindeki bölgeden atılan roketler nedeniyle şimdiye kadar Kilis’te 17 kişi hayatını kaybetti. Son olarak 24 Nisan Pazar günü atılan beş roketle bir kadın hayatını kaybederken 26 kişi de yaralandı. Kilis’in sınırda ve Suriye mültecilerin de barındığı bir il olması sebebiyle, hayatını kaybedip yaralananlar sadece Türkiye vatandaşı değil; ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınmış olan Suriyeliler de bu saldırılardan nasibini alıyor. Nitekim son saldırılarda yaralananların 6’sı Suriye uyruklu.

 

IŞİD neden Türkiye’ye roket atar? Türkiye’ye düşen roketler, kasıtlı ve hedef gözetilerek mi atılıyor, yoksa kaza sonucu mu bizim topraklara düşüyor? Türkiye’nin IŞİD’i bir terör örgütü olarak gördüğü, İstanbul’daki son iki intihar eyleminin IŞİD tarafından yapıldığı, 10 Ekim 2015’te Ankara’da 103 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Gar eyleminin de IŞİD damgası taşıdığı sır değil. Evet, bu cani örgüt fırsat bulduğunda Türkiye’yi içerden vuruyor; üstelik son iki eyleminde turistlere yönelmesi, Türkiye ekonomisini de hedef aldığını gösteriyor. İyi de; bu örgütün Türkiye ile sınırdaş olduğu bir yerden doğrudan doğruya sivil yerleşim yerlerini hedef almasının ardındaki gaye nedir? Amaç Türkiye’ye ağır darbe vurmak ise, turizm ve ekonominin can damarı niteliğindeki Batı kentlerinde saldırılar düzenlemesi daha etkili olmaz mı?

 

IŞİD’in siyasi hedefleri

 

Kuşkusuz IŞİD, Türkiye’yi ve Batılı ülkeleri belirli bir strateji doğrultusunda hedef alıyor. Ne kadar terör uygulasa, ne kadar canice davransa ve ne kadar gayri insani işler de yapsa, IŞİD’in siyasi hedefleri var. Örgüt, bu siyasi hedeflerine ulaşmak amacıyla kimi stratejiler izliyor. Örgütün birinci siyasi hedefi, Irak ve Suriye’de Sünni nüfusun yoğun olduğu yerlerde güçlü bir devlet kurmak; ardından “İslâmî” söylemi esas alarak önce Sünni Müslüman ülkelere doğru genişlemek; son aşamada Şii nüfus alanlarını da egemenliğine katarak, halifelik rejimi adı altında bir “İslam imparatorluğu” kurmak. IŞİD bu hedefine ulaştığında da asla savaşı durduramaz; iktidarını uzatmak ve daimi kılmak adına, “sürekli cihat” felsefesiyle yeni düşmanlar bulmak zorundadır. İslam âleminde halifelik tesis edilip “düzen “sağlanacak olsa, bu kez muhtemelen Batı’yı hedef almaya kalkar.

 

IŞİD’in Suriye ve Irak’taki Kürdistan topraklarına saldırmasının asıl amacı, her iki ülkede Sünni nüfusun oturduğu toprakların büyük ölçüde çöl olması ve ekonomik açıdan bir devleti ayakta tutacak zenginlikten yoksun bulunması. Kürtlerin, IŞİD’in birinci hedefi olmasının diğer bir sebebi de, Kürdistan’ın bağımsız bir devlet statüsüne sahip olmaması. Kürt topraklarının  no man’s land yani “sahipsiz” konumda olması, IŞİD’in iştahını kabartıyor.

 

IŞİD’in Kilis’i hedef alma nedenleri

 

Şimdi, IŞİD’in neden Kilis’i hedef aldığı üzerinde durabiliriz. Bu eylemin farklı açıklamaları olabilir:

 

(1) IŞİD Türkiye’yi doğrudan hedef almıyor; roketler yanlışlıkla Kilis’e düşüyor.

 

(2) IŞİD Türkiye’yi düşman olarak gördüğü için saldırıyor.

 

(3) IŞİD Türkiye’yi Suriye bataklığına çekip kendi hareket alanını genişletmek için vuruyor.

 

Birinci alternatif üzerine çok şey söylemeye gerek yok. Nitekim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, düzenlediği basın toplantısında “Bunun bilinçli olarak yapıldığı, yapılmadığı konusunda bize ulaşan bir bilgi yok. Suriye tarafında kaotik bir savaş ortamı var. Bunun bir kısmı yanlışlıkla geliyor olabilir, bir kısmı kasıtlı atılmış olabilir. Son tahlilde karşımızda bizim de mücadele ettiğimiz bir terör örgütü var” dedi. İkinci alternatifi de çok fazla açma gereği duymuyorum. Her ne kadar Batı basınında neredeyse her gün (ve çok büyük ölçüde Cemaatin çabalarıyla) Türkiye’nin IŞİD’in bir numaralı destekçisi olduğu işlense de, gerçek dünyada IŞİD’in Türkiye’yi düşman olarak gördüğü açık ve bu, yabana atılmamalı.  Çünkü IŞİD zihniyetinde Türkiye tarzı bir İslami anlayışa yer yok. Sırf saçının birkaç teli görünüyor diye sokak ortasında kadınları infaz eden, Yezidi Kürt kadın ve çocukları pazarda satan bu cani örgütün, Türkiye’ye dost olması düşünülemez.

 

Üçüncü alternatif ise önemli, çünkü Suriye’de sahadaki durum gittikçe IŞİD aleyhine dönmekte. IŞİD’in Suriye sınırındaki Kürt topraklarını; yani Kobani ve Afrin arasındaki bölgeyi uzun süreli bir denetim altında tutması mümkün değil. Bugün eğer bu toprakları hâlâ kontrol ediyorsa, bunu 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK’nin basiretsiz bir şekilde Türkiye’de şiddete dönmesine borçlu. Eğer PKK böyle tarihi bir hata yapmamış olsaydı, bugün hem Suriye Kürtleri hem de genel olarak Suriye halkı çok daha iyi bir konumda olacaktı.  Türkiye’de meşru ve sivil siyasetin kapıları sonuna kadar açıkken, PKK’nin birilerinin şiddet oyununa gelmesi, Kürtlerin tüm parçalardaki kazanımlarını geriletti.  Oysa bölgesel ve uluslar arası koşullar, IŞİD ve Esat belası, Rojava Kürtlerinin Irak Kürdistan’ından da önce bağımsız bir devlet olmasının imkânlarını bile hazırlamıştı.

 

Amaç, Türkiye’yi Suriye bataklığına çekmek

 

IŞİD Rojava’da elinde tuttuğu Kürt topraklarını eninde sonunda terk edeceğini biliyor. ABD’nin Suriye’ye 250 askeri personel gönderme kararı alması (hâlihazırda ABD’nin Suriye’de 50 uzman askeri personeli var), PYD’nin sahadaki etkinliğini daha da artıracak. Bütün bunlar IŞİD’i endişelendiriyor ve örgüt için Rakka ve Musul’u korumak, “olmak veya olmamak” meselesi haline geliyor. İşte IŞİD bu yüzden Kilis’e saldırarak Türkiye’nin Suriye bataklığına dâhil olmasını amaçlamakta. Türkiye Suriye’ye girip bölgedeki Kürt topraklarında, yani Afrin ile Kobani arasında bir “güvenli bölge” oluşturmaya kalktığında (haydi PYD ve Kürtleri bir yana bırakalım) başta İran ve Esat rejimi olmak üzere, Rusya ve ABD ile de karşı karşıya gelecek. Çünkü IŞİD Türkiye’nin Suriye’ye girmesi durumunda, kendisini Rakka’ya kadar kovalamak istemeyeceğini hesaplamakta. Ama  Türkiye söz konusu ülkelerle karşı karşıya geldiğinde, IŞİD için yeni bir hareket alanı açılacak ve en kötü olasılıkla, Suriye ve Irak’ta Kürt toprakları dışındaki yerlerde egemenliğini korumaya devam edecek.

 

Peki, Türkiye IŞİD’in bu oyununa gelir mi? Ben ihtimal vermiyorum. Son bin yıllık Türk-Kürt ittifakının sadece son yüz yılında, İttihatçı ve Kemalist politikalar nedeniyle Kürtler ile Türkler arasında  sorunlar yaşandı. Türkler ne Osmanlı’nın ve ne de “neo- Osmanlıcılığın” Kürtler olmadan olmayacağını bilecek kadar devlet tecrübesine sahip. Günün sonunda, Türkler ile Kürtler arasına sınır çizilemez. Bölgede bağımsız veya federal birkaç Kürt devleti kurulsa bile, ki bugün kurulması da gerekiyor, eninde sonunda bir Türkiye ve Kürdistan Federasyonu ortaya çıkacaktır. Unutmayalım; Türklerin akrabaları Orta Asya’da değil, Kürtler ve Anadolu’nun diğer halklarıdır. Alparslan,  tarihi Anı kentini Ermenilerden aldığında Şedadi Kürt devletine, Şedadi kralı Mîr Abu Suwar Şawêr’e bıraktı. Bizans imparatoru Romanos Diogenes’in Malazgirt’te yenilgiye uğratılmasında Şedadi Kürt devletinin de desteği vardı. Alparslan’ın önderliğindeki güçler, Mervani Kürd devletinin topraklarından geçerek Urfa şehrini kuşatma altına aldığında, ordusunda Mervani askerleri de bulunuyordu. Alparslan’ın bir kızı, Annaz Kürd devletinin beyi Mir Serxab Kurdî ile;  yine Alparslan’ın Safiye Hatun adındaki kız kardeşi de Kürt “mir”lerinden Hezarhespî ile evlenmişti.  Aynı dönemde, Ahwaz, Kuzistan ve Basra’da Cuma hutbesi Mîr Hezarhesp adına okunuyordu.

 

İşte tarih böyle derslerle dolu…

- Advertisment -