Ana SayfaYazarlarTarihte iz bırakmış bir komutan: Şirkuh (Şêrgo)

Tarihte iz bırakmış bir komutan: Şirkuh (Şêrgo)

 

Kudüs Kralı III. Baldwin (Fransızca Baudoin), 10 Şubat 1162’de ve henüz 33 yaşındayken hayata veda edince, kendisinden altı yaş küçük olan kardeşi I. Amalrik (Fransızca Amaury veya Morri) tahta oturdu. Amalrik oldukça hırslı bir liderdi ve komşu Mısır’ın Nil’in suladığı verimli topraklarına göz koymuştu.  O sırada Mısır’ı yaklaşık 200 yıldır Fatımiler yönetmekteydi.  Vezir Şaver (bazı kaynaklarda Şawar, diğer bazı kaynaklarda Şavir), ülkeyi Fatımi halifesi el-Adid adına yönetiyordu. Amalrik’in ağabeyi III. Baldwin, Aşkalon’u daha 1153 yılında ele geçirmiştir. Aşkalon, Kudüs’ün güneybatısında, Fatımilerin deniz kenarındaki son üssü niteliğindeydi.  Mısır’ı fethetmeyi kendisi açısından bir saplantı haline getiren Amalrik, 1163-69 yılları arasında Mısır’ı beş kez istila edecekti.

 

Mevkiini kaybeden bir vezir: Şaver

Şaver, Aralık 1162’de Kahire’de iktidara gelmişti. Ancak ondan önce bu en yüksek mevkie yükselen 15 yöneticiden sadece biri canlı kurtulabilmişti. Diğer yöneticilerin kimisi asılmış, kimi hançerlenmiş, kimi çarmıha gerilmiş, kimi zehirlenmiş, kimisi de halk tarafından linç edilmişti. Bu talihsiz yöneticiler arasında biri evlât edindiği oğlu tarafından öldürülürken, biri de bizzat babası tarafından vurulmuştu.  Zaten Şaver de iktidara geldikten dokuz ay sonra, yaveri Dirgam tarafından iktidardan düşürüldü. Ancak canını kurtarıp Suriye’ye sığındı ve iktidarını tekrar elde etmek için Halep Atabeyi Zengi’nin oğlu Nureddin’den yardım talebinde bulundu (bkz Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, çev. Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, 12. baskı, s.151-52).

 

Nureddin önceleri Mısır işlerine karışmak istemiyordu; ancak Frenklerin giderek Mısır’ı etki alanlarına katmalarından da memnun değildi. Zira 1160 yılından beri Mısır, iç işlerine karışmasınlar diye Kudüs Krallığına senelik 60 bin dinar haraç vermekteydi. Şaver’in devrilmesini fırsat bilen Amalrik, Nil üzerindeki Bilbeys kentini kuşattı. Mısır’ın tüm zenginliklerini Frenklere kaptırmak istemeyen Nureddin ise sağ kolu Şirkuh’u (Şêrko; Kürtçe’de “aslan” anlamında) Mısır üzerine göndermek istedi. Ancak Kürt komutan pek istekli değildi. Şaver, iktidarını geri alması durumunda hem sefer masraflarını karşılamayı, hem de her yıl devlet gelirinin üçte birini Halep ve Şam emirine vermeyi taahhüt edince, Nureddin Şirkuh’u ikna edebildi.

 

Efsane komutan: Şirkuh

Amin Maalouf, Şirkuh’tan şöyle söz eder: “Selahaddin’in amcası kısa boylu, obur, içkiden ve pisboğazlıktan sürekli alı al moru mor dolaşan bir askerdir. Öfkelendiğinde deli gibi böğürür ve kimi zaman kendini tamamen kaybedip karşısındaki hısmını öldürdüğü bile olur. Ama pis karakteri bazılarının hoşuna da gider. Askerleri, sürekli onların içinde yaşayıp karavanlarını ve şakalarını paylaşan bu adama hayrandır” (A. Maalouf, s.153). Başka bir kaynakta ise Şirkuh’tan söyle söz edilir: “Bu kısa boylu, şişman ve tek gözlü general,  askeri alanda üstün yetenekli biriydi” ( Ephrem-Isa Yousif, Süryani Vakanüvisler, çev. Mustafa Aslan, Doz Yayınları, 2009, s.213).

 

Bu son alıntının hissettirdiği gibi, ne boyunun kısalığı, ne öfkesi, ne de “pis karakteri,” Şirkuh’un askeri dehasına gölge düşürebilir.  Zira kendisi daha önce Suriye’de katıldığı pek çok savaşta olağanüstü fiziksel cesarete sahip bir lider olduğunu kanıtlamıştı. Mısır seferi onun aynı zamanda çok derin bir kurmay yeteneği olduğunu gösterdi. Frenkler Sina üzerinden Mısır’a ulaşırken, Şirkuh Suriye’den Mısır’a geçmek için Frenklerin denetimindeki Filistin’den geçmek ve onların saldırılarını göğüslemek zorundaydı. İki bin atlısıyla Nisan 1164’te Suriye’den çıkan Şirkuh, Amalrik ve şövalyelerini bir aldatmacayla Filistin’in kuzeyine çekerek Şeria nehrinden aşağı indi; bugünkü Ürdün toprakları üzerinden geçti ve Ölü Deniz’in güneyinde batıya dönüp ancak o noktada nehri geçti. Daha sonra fark edilmeden Sina yönünde hareket etti; 24 Nisan’da Mısır’ın Bilbeys kentini ele geçirdi ve 1 Mayıs’ta Kahire surları önünde ordugâh kurdu. Vezir Dirgan’ı hazırlıksız yakaladı; Dirgan kaçmaya çalışırken öldürüldü ve cesedi sokak köpeklerine atıldı. On üç yaşındaki Fatımi halifesi el-Adid, Şaver’i yeniden görevine tayin etti; aslında Şaver kendisini tayin ettirdi demek daha doğru olur.

 

Şaver’in ihaneti

Şirkuh’un bu başarısı stratejik anlamda çok büyük bir hamleydi. Selahaddin’in amcası, şişman ve kekeme rakibi Amalrik’i faka bastırıp Mısır’ı almıştı. Ancak iktidara geçirdiği Şaver verdiği sözü unutarak Şirkuh’un derhal Mısır’ı terk etmesini istedi. Abû’l Farac, Şaver’in Şirkuh ile kardeşinin oğlunu (Selahaddin’i) ele geçirmek için bir ziyafet  düzenlemek istediğini, ancak kendi oğlunun buna engel olduğunu yazar (bkz.  Abû’l Farac Tarihi, çev: Ömer Rıza Doğrul, TTK yayınları, 1999, Cilt II, s. 408). Tartışmasız gerçek olan şu ki, Şirkuh ile baş edemeyeceğini bilen Şaver, derhal Frenk kralı Amalrik’ten yardım istedi.  Şaver Amalrik’e,  Kudüs’ten Nil’e kadar 27 merhale tutacak seferinin her bir merhalesi için bin dinar vermeyi, ayrıca sefer masraflarını karşılamayı ve bunun yanı sıra şövalyelerine hediyeler sunmayı teklif etti (bkz. Steven Runciman, Haçlı Seferleri, çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 2008, II. Cilt, s.308).  Mısır’a müdahale etmekte ısrarlı olan Amalrik, Temmuz 1164’te Sina’ya girdi. Kahire’den Bilbeys’e çekilen Şirkuh, orada haftalarca direndi. Şirkuh üzerindeki Frenk kuşatmasını hafifletmek amacıyla bu kez Nureddin, Müslümanları toplayarak Antakya’ya saldırdı ve Kral Amalrik Şirkuh ile uzlaşmak zorunda kaldı. Anlaşma uyarınca iki ordu aynı anda Mısır’ı terk etti Altı ay devam eden bu seferden Şaver kârlı çıktı.

 

Ancak herkes Şirkuh’un bu ihaneti affetmeyeceğini biliyordu. Kürt komutanın ani bir saldırısından korkan Şaver,  Amalrik ile bir karşılıklı yardım anlaşması imzaladı. 

 

Şirkuh’un askeri dehası

Nureddin’i yeni bir Mısır seferine ikna eden Şirkuh, yeğeni Yusuf’un da (Selahaddin) içinde yer aldığı seçkin bir birlikle 1167’de (bazı kaynaklara göre 1166’ın sonlarında) ikinci kez Mısır’a doğru yola çıktı. Ancak önce Bağdat halifesini, bu seferi “sapkın” Fatımi hilafetine karşı bir cihat olarak ilan etmeye ikna etti. Amin Maalouf’un ifadesiyle, “Frenk kralı ve Kürt komutan, her biri kendi alıştığı yoldan gidip göz koydukları ülkeye hemen hemen aynı anda vardılar.” Şaver ve Frenkler Şirkuh’u Kahire önünde beklemeye başladı. Ancak Şirkuh Kahire’nin güneyine indi ve askerlerini kayıklara bindirip Nil’in karşı yakasına geçirdi. Oradan tekrar kuzeye çıkarak, düşmanlarıyla arasında Nil nehri olacak şekilde mükemmel bir pozisyon aldı.  Daha sonra Şaver’e bir ulak göndererek “güçlerimizi birleştirip Frenkleri birlikte vuralım” dedi. Ancak Şaver teklifi reddedip ulağı öldürttü. Buna karşılık Frenkler Şaver’den kuşkulanmaya başladı, zira daha önce Şirkuh’a yaptığı gibi ilk fırsatta kendilerini de satacağını düşünüyorlardı.

 

Fakat sonuçta Frenkler ile Mısırlılar aralarında anlaşıp Nil’i geçtiler ve Şirkuh’un ordusuna saldırdılar. Şirkuh Kahire’den bir haftalık yürüyüş mesafesi uzaklaştıktan sonra, askerlerini durdurup ateşli bir konuşma yaptı ve zaferin kendilerini beklediğini söyledi. Merkez kuvvetlerinin komutasını yeğeni Selahaddin’e vererek, düşman saldırdığı an geri çekilme emri vermesini istedi. Selahaddin kaçar gibi geri çekilince, Amalrik ve şövalyeleri peşlerine düştü; ancak bir süre sonra Suriye ordusu onları çembere alıverdi. Frenkler ağır bir yenilgiye uğrarken Amalrik kurtuldu ve Kahire’ye, ordusunun asıl büyük bölümünün yanına döndü. Onlar yukarı Mısır’a (yani güneye) doğru yola çıkarken, bu kez Şirkuh Mısır’ın en büyük şehri olan İskenderiye’yi ele geçirdi. İskenderiye halkı Frenklerle işbirliği yapan Kahire yönetimine karşı Şirkuh ve ordusunu kurtarıcı olarak bağrına bastı.

 

Düşmanlarının Kürt komutana ayak uydurması hiç de kolay değildi. Bir müddet sonra Şaver ve Amalrik İskenderiye’yi kuşatma altına aldılar. İskenderiye kalesini yeğeni Selahaddin’e teslim eden Şirkuh, yanına birkaç yüz süvari alarak, gece gündüz at sırtında yukarı Mısır’a ulaştı. Yukarı Mısır’da ayrı bir cephe açan Şirkuh, pek çok köylüyü de saflarına kattı. Sonra birlikleriyle Kahire önlerine gelen Şirkuh,  Kral Amalrik ile bir anlaşmaya vardı ve İskenderiye kuşatması kaldırıldı. Ağustos 1167’de Selahaddin bir şeref kıtası tarafından selamlandı ve iki ordu şehri terk etti.

 

Ancak Amalrik Kudüs’ten ayrıldığı sırada Şaver ile varmış olduğu anlaşma çerçevesinde bir bölük şövalyeyi Kahire’de bıraktı. Bunların görevi, Şaver’in Kudüs Krallığı’na ödemeye söz verdiği yüz bin dinar haracı tahsil etmekle görevli memurları korumaktı (Runciman, s. 311, Şirkuh ülkeden kovuluncaya kadar Frenklerin Mısır’ı terk etmemesi şartıyla, Şaver’in  Amalrik’e  yarısı peşin, yarısı sonradan ödenmek üzere 400,000 Bizans altını vermeyiğ taahhüt ettiğini yazar). Ancak bu kadar yüklü bir verginin Frenklere verilmesi yerli ahalide ciddi bir rahatsızlığa sebep oldu. Halkın Frenk şövalyeleri ve memurlarına yönelik nefreti giderek artınca, Kahire’deki kuvvetler Amalrik’ten yardım istedi. Böylece Amalrik 1168’de dördüncü kez Mısır seferine çıkmak durumunda kaldı. Bilbeys’i aldı; kadın çocuk demeden önüne geleni kılıçtan geçirdi ve Kıpti Hıristiyanlara bile acımadı.  Artık Şaver de Kahire’ye doğru ilerleyen Amalrik’in işgal niyetine uyanmıştı. İstilacılar kente yaklaşınca, Şaver eski Kahire’yi ateşe verdi ve yangın 54 gün devam etti. Bu esnada Fatımi halifesi el-Adid de Nureddin’e bir mektup yazıp imdat istedi.

 

Mısır’ın fethi ve Fatımilerin sonu

Şirkuh, Nureddin’in emriyle üçüncü kez Mısır’a sefer düzenlemek durumunda kaldı. Ancak bu kez yeğeni Selahaddin onunla gitmek istemedi.  Sonunda Nureddin’in araya girmesiyle sefere katılmaya ikna edildi. Kahirelilerin şehri teslim etmektense tamamen yok etmeye niyetli olduğunu anlayan Amalrik, bir daha Şirkuh ile çatışmayı göze alamadıve 2 Ocak 1169’da Filistin’e döndü. Kürt komutan altı gün sonra Kahire’ye ulaştı ve bir kurtarıcı olarak karşılandı. Ancak Frenklerle işbirliği yapan Şaver’i affetmedi.  18 Ocak’ta pusuya düşürülen Şaver’i, halifenin yazılı onayıyla bizzat Selahaddin, kendi elleriyle öldürdü.

 

Kürt komutan Şirkuh, ancak üçüncü seferinde Mısır’ın hâkimi olabildi. Fakat bu mutluluğu uzun sürmedi. Zaferinin üzerinden henüz iki ay geçmişken, 23 Mart’ta bir ziyafetin ardından fenalaştı, nefesi daraldı ve can verdi (Abû’l Farac, s. 408, “hunnak iletinden öldü” diye yazar). Onun yerine yeğeni Selahaddin Mısır tahtına oturdu.   Amin Maalouf’un deyimiyle, “bir destan son buldu, ancak bu daha büyük bir destanın başlangıcıydı.”

 

Bir askeri deha, stratejist ve komutan olarak Şirkuh, tarihte büyük izler bırakan Makedonyalı Büyük İskender,  Kartacalı Hannibal, Selahaddin Eyyubi ve Napoleon Bonaparte ile aynı kategoride yer alabilirdi. Ancak en büyük “talihsizliği” Selahaddin Eyyubi’nin amcası olmasıydı. Zira  “tarih defteri”nde  hep Selahaddin’in amcası olarak anıldı ve onun gölgesinde kaldı. Maalesef tarih herkes için aynı oranda eşit ve cömert değil.

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik