Ana SayfaYazarlarKürdistan kaosta vücut buluyor

Kürdistan kaosta vücut buluyor

 

Bu küçük cümle, Le Monde’un PKK militanı gibi kaleme aldığı yazılarıyla tanıdığımız Erbil temsilcisi Allan Kaval’ın son yazısının başlığı: “Le Kurdistan reprend corps dans le chaos”.  Kaval, “sınırları belirsiz, haritaların sessizliğinde kaybolmuş, hayal edilen bir devlet bu” cümlesiyle başladığı yazısını romantik üslubuyla şöyle sürdürüyor:

 

Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bölünmüş topraklar. XX. yüzyıl boyunca Kürdistan sadece Kürt milliyetçilerin savaşı, daha doğrusu savaşlarıyla var olabilmiş. Bu toprakların kendilerine ait olduğu hususunda anlaşmış dört ülkeye karşı ayrı, ayrı yürüttüğü silahlı mücadeleleriyle. Çoğu kez (birbirine) muhalif grupların yürüttüğü ve nüfus hareketleri, katliamlar ve ihanetlerle noktalanmış bu sonu olmayan savaşlar tarihi, trajik kahramanlık efsaneleriyle süslü. Devleti olmayan, var olabilmek için mücadele eden bir halkın tarihi bu. Ama Suriye sorunu ve Orta Doğu’yu sarsan şiddet sarmalı, bu Kürdistan alanı projesini bölgedeki gerilimlerinin kalbinde ortaya çıkardı.”

 

Allan Kaval, “devletsiz” Kürt halkının yüzyıllık bağımsızlık mücadelesinin ne kadar haklı olduğunu ortaya koyduğu bu giriş paragrafından sonra PKK güzellemesi yapmaya başlıyor. Yazısının “İslam Devleti’ne karşı uluslararası bir koalisyon” alt başlıklı bölümünde, “1984 yılında Ankara’ya savaş ilan etmiş olan Kürdistan İşçi Partisi PKK’nın Suriye iç savaşıyla birlikte, ülkenin kuzeyindeki Kürt bölgelerini ele geçirdiğini” ama giderek güçlenen Daesh ’in hedefi haline geldiğini vurguluyor. Bu bağlamda Daesh’in Musul’dan sonra Irak’ın kuzeyine yöneldiğini, önce “Irak Kürt Peşmergeleri” ile çatışmaya girdiğini, bu arada Sincar’da Ezidileri katlettiğini, bunun üzerine uluslararası koalisyonun kurulduğunu anlatıyor. Batılı Koalisyon güçlerinin Daesh’in Türkiye sınırındaki Kobani’yi kuşatmasıyla birlikte, “Kürt güçlerine” askeri yardım yapmaya başladığını ve bu stratejik iş birliğinin “cihatçılara” karşı başarıya ulaştığını ifade ediyor.

 

Kaval’ın “Kürt güçleri” sözcüğü ile hem Peşmergeleri hem de PKK/YPG’lileri kasttettiği anlaşılıyor. Ama Peşmergeler Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IBKY) yasal askerleriyken, PKK bir terör örgütü. Kaval, yukarıda tırnak içinde aktardığım gibi, PKK’yı “Kürdistan İşçi Partisi” olarak takdim ediyor. Yanına “siyasi ve askeri bir hareket” olarak not düşüyor. Bu ifade, kuşku yok ki, Batı’da PKK’yı yavaş, yavaş legalize etmeye yönelik hazırlıklardan bağımsız değil. Her ne kadar iki yıldır hep bu minvalde yazan Kaval resmen Batı’yı, ülkesi Fransa’yı temsil etmiyor olsa da.  

 

Kobani muharebesi, yeni kurucu mit

 

Yazının bu alt başlığı taşıyan ikinci bölümünde PKK’nın terör listesinden çıkarılabileceği ve Suriye’de Daesh’e karşı mücadelesinin ödülü olarak kontrol ettiği coğrafi alanı yönetmesine izin verilebileceği izlenimi ediniliyor. Nitekim Kobani’nin bölgedeki Kürtler için yeni bir mit oluşturduğuna dikkat çeken Kaval, özellikle Kürt kadınlarının Kobani’deki kahramanlığının Batı’da hayranlık, bölgede ise milliyetçilik duygularını uyandırdığını vurguluyor.

 

HDP’nin 7 Haziran seçimlerindeki “tarihi” skorunu bu milliyetçilik duygusuna bağlayan Kaval, ancak coşkunun çok sürmediğini ve PKK’nın işgal ettiği “Kürt şehirlerinde” denediği ayaklanmaların “Türk askerlerince eşi görülmemiş bir sertlikle” bastırıldığını, mahallelerin bütünüyle yakılıp yıkıldığını, sakinlerinin yerlerinden yurtlarından edildiğini öne sürüyor.   

 

Şok edici tespitlerine karşın Allan Kaval’ın bazı doğruları söylediğini de bu vesileyle teslim etmek gerekir. Bir kere, PYD’den ve PYD’nin PKK’dan farklı olduğundan hiç bahsetmiyor. Onun için sadece PKK var. İkincisi, bir kez daha altını çizdiği gibi, PKK’nın şehir savaşlarını kaybettiğini vurguluyor. Üçüncüsü, “Kürtlerin” tarihte ilk defa sınırları belirmeye başlayan bir coğrafi alanının oluştuğuna dikkat çekiyor.

 

Allan Kaval, PKK’yı Kürtlerle özdeşleştirdiği için bu gelişmeyi coşkuyla karşılıyor ama terör örgütü Türkiye’de olduğu gibi Suriye’de de Kürtlerin küçük bir azınlığını temsil ediyor. Bu nedenle Suriye’de sınırları belirmeye başlayan Kürt nüfus yoğun bölgelerden çok daha geniş bir coğrafi alanda PKK yönetiminde özerk bir birim kurulması kimin için kazanımdır ayrı bir tartışma konusu. Ama Pentagon’un Rakka operasyonunu, belkemiğini PKK’nın oluşturduğu yerel güçlerle yapacağını açıkladığı dikkate alındığında, başlıktaki olasılığın güçlendiğini de kabul etmek gerekiyor.  

 

Türkiyeli Kürtlerin hüzünlü Nevruz’u  

 

PKK’nın Allan Kaval’ın ifadesiyle şehir savaşlarını kaybetmesi, “Türkiye Kürtlerinin” kaosta vücut bulmakta olan Kürdistan’ın sınırları dışında kalması sonucunu doğuruyor kuşkusuz ama bu gerçek Le Monde’un PKK/HDP’ye olan ilgisini azaltmış değil. Gazete, Kaval’ın yukarıda özetlediğim yazısının ardından Nevruz şenliklerini izlemeye Diyarbakır’a gönderdiği İstanbul temsilcisi Marie Jégo’nun HDP güzellemesini aktarıyor.

 

Marie Jégo, Selahattin Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu Edirne’deki cezaevinden ilettiği “Nevruz ateşi baskılara ve yasaklara karşın neşeyle yanıyor. Zorbalara boyun eğmeyeceğiz” mesajını alkışlayan partililerin sesi olmaya özen gösteriyor. Mikrofon uzattığı, ellerinde “Na” pankartları taşıyan gençlerin 16 Nisan’da “Kürtlere hiçbir şey vaat etmeyen” referandumda neden “Hayır” oyu kullanacaklarını onların ağzından aktarıyor. Bu bağlamda, Civan’ın “Kürtler için değişimin bu referandumdan değil, Rojava’daki gelişmelerden geleceğine” dair beklentisinin altını çiziyor.  

 

Marie Jégo, Türkiye’nin PKK’nın Cizre, Şırnak, Nusaybin ve Sur gibi kasabalardaki “şehir gerillası” operasyonlarına cevabının “vahşi” olduğunu yazıyor. Sanki PKK operasyonlarında vahşet yokmuş gibi. Jégo ayrıca BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 10 Mart tarihli raporuna atıfta bulunarak, Türk ordusunun operasyonlarında kentlerin yıkıldığını, -terörist-sivil ayrımı yapmadan- binlerce insanın öldüğünü, 350 bin kişinin yerlerinden yurtlarından edildiğini aktarıyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra PKK ile ilişkilerinden ötürü görevlerinden alınan öğretmenlerden, iflas eden KOBİ’lerden, işsizlikten, kısacası “bölgede hüküm süren hoşnutsuzluktan” söz ediyor. Bugüne kadar Kürt sorunu bağlamında demokratik reformlar hiç yapılmamış, bölgeye yönelik yatırımlara öncelik verilmemiş, dahası demokratik şemalara uygun bir çözüm süreci denenmemiş ve PKK tarafından bozulmamış gibi.

 

Yukarıda ana hatlarını aktardığım iki yazı, Le Monde’un Suriye’de vücut bulmaya başlayan PKK ağırlıklı “Kürdistan” ve Türkiye’deki PKK/HDP’liler hakkındaki yaklaşımını özetliyor. Bu, söz konusu Kürdistan projesine sıcak baktığı için Türkiye’nin karşısında konumlanmış bir yaklaşım. Ayrıca Batı Avrupa’da Erdoğan üzerinden yürütülmekte olan Türkiye karşıtlığıyla da tam uyum içinde. Fransa’nın resmi görüşünü yansıtmıyor elbette ama Fransız kamuoyunu bu yönde etkilediği için son derece kaygı verici.  

 

- Advertisment -