Ana SayfaYazarlarMacron’dan “Fransa çıplak” mesajı

Macron’dan “Fransa çıplak” mesajı

 

Fransa’nın PKK/YPG’yi “müttefik” kabul eden ve terör örgütüne finans, eğitim ve silah desteği sağlayan ABD öncülüğündeki uluslararası Daesh’le mücadele koalisyonu içinde ön plana çıkan bir üye olduğunu uzun süredir yazıp çiziyorum. Bu konuya son olarak “Nato’nun Afrin Bozgunu” başlıklı yazımda eski Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Le Monde’da 12 Mart’ta yayımlanan söyleşisi bağlamında değinmiştim. (https://serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/natonun-afrin-bozgunu-845892)

 

Bu yazımdan iki hafta önce 40 Fransız senatörün Zeytin Dalı operasyonunun durdurulması amacıyla başlattığı kampanya hakkında bilgi aktararak Fransa’nın Suriye’de ne işi olduğunu sormuştum. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında aktif rol oynayan o dönemin iki büyük sömürgeci ülkesinden biri olan Fransa’nın Birleşik Krallık ’la (BK) birlikte Irak ve Suriye’nin bugünkü sınırlarını belirleyen Sykes-Picot gizli anlaşmasının altında imzasının bulunduğunu anımsatmıştım. ( https://serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/fransanin-suriyede-ne-isi-var-845658)   

 

Bu itibarla, Serbestiyet okurları Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un önceki gün Elysée Sarayı’nda bir PYD heyetini kabul etmesini, ardından da akılsızca, bilgi ve zekamızla alay edercesine yaptığı açıklamayı şaşkınlıkla karşılamadılar elbette. Selefi Hollande, Türkiye için “kim bu öz müttefiklerimizi Daesh gruplarının yardımıyla vuran Türk müttefik” gibi öncelikle devlet adamlığına hiç yakışmayan bir ifade kullandığında, onun herhangi biri olmadığını ve sözlerinin kişisel değil bir ölçüde Fransa’nın resmi tutumunu yansıttığını belirtmiştim. Aradan sadece iki hafta gibi kısa bir süre geçtikten sonra Emmanuel Macron bunun böyle olduğunu teyit ederek adeta “Fransa çıplak” diye haykırmış oldu.

 

Kral çıplak” hikayesini bilmeyenimiz yoktur. Bu öyküye atıf yapmamın nedeni Macron’un PYD heyetini ağırladıktan sonra yaptığı açıklamanın, hepimizin aslında bildiği bir gerçeği bilmeyenlerimizin de anlayacağı gibi faş etmesi. Fransız “özgür” ve “entelektüel” medyasının sesi Le Monde konuyla ilgili başyazısında genç Cumhurbaşkanı’na arka çıkmaya çalışıyor. “Fransa Türkiye’nin Kürtlere karşı savaşı karşısında güçsüz” (La France impuissante face à la guerre turque contre les Kurdes) başlıklı başyazı özetle, Macron’un aslında PKK’ya karşı Türkiye ile birlikte olduğunu ama Fransa’nın “Cihadizme karşı savaşında en iyi müttefiki olan SDG heyetini” kabul etmek suretiyle onlarla da “dayanışma içinde olduğunu” gösterdiğini ama Ankara’nın, PKK ile aynı gördüğü SDG’nin domine ettiği siyasi bir entitenin sınırları boyunca varlığını beka tehdidi olarak gördüğünü hatırlatıyor. Bu nedenle “Türkiye ile SDG arasında Fransa’nın yardımıyla diyalog kurulması önerisinin” diplomasinin sınırlarına dayandığını ve Erdoğan’ı Suriye’de “Kürtlere karşı” bu seferinden vazgeçmeye ikna çabalarının sonuç verebilmesi için “Batılıların, Fransız, Amerikalı, İngiliz ve Almanların” ortak bir cephe oluşturmaları ve ortak girişimde bulunmaları gerektiğinin altını çiziyor.

 

Başyazıda dile getirilen “Erdoğan’a karşı ortak cephe” önerisi aslında dört-beş yıldır medya üzerinden yürütülen dezenformasyon bombardımanıyla zaten hayata geçirilmiş durumda. Le Monde’un baş yazısında, askeri bir cephe de kastediliyor mu, böyle yorumlamak da mümkün belki. Arazide Fransa dâhil NATO’nun isimleri zikredilen ülkelerinin sembolik düzeyde bile olsa askeri güçlerinin olduğu biliniyor. Pek ihtimal vermiyorum ama bu güçlerin Türkiye ile çatışma olasılığı olabilir mi? Bu soruyu ancak askeri uzmanlar yanıtlayabilir ama bir önceki yazımda altını çizdiğim gibi, bu olasılık NATO’nun NATO’ya karşı çatışması demektir ki Pakt’ın böyle bir çatışmadan ayakta çıkması mümkün değil.

 

Başyazının son paragrafında dile getirilen düşünce ise evlere şenlik. Bu konu iktidar tarafından Türk toplumunda geliştirilen “yıkıcı İslamcı milliyetçilik” (islamo-nationalisme virulent) fikriyatına uygunmuş ve 2019’da yeniden seçilmek isteyen Erdoğan’ın popülerliğini sağlaması bir yana muhaliflerini baskılamaya da yarıyormuş. (!) Sanki bu millet Kurtuluş savaşını yapmamış, Erdoğan karşıtları Türkiye’nin değil, yabancıların çıkarlarını savunurmuş gibi.

 

Le Monde’un İstanbul temsilcisi Marie Jégo “Erdoğan Macron’u Suriyeli Kürtlere desteği nedeniyle azarlıyor” (Erdogan tance Macron, accusé de soutenir les Kurdes de Syrie) başlıklı haberinde Engin Altay’ın açıklamasına atıfta bulunarak “Kemalist muhalefet” dediği CHP’nin de İslamcı milliyetçilerle aynı çizgide olmasından yakınıyor. Tuhaf ama dezenformasyonla Erdoğan karşıtlığını abartmak suretiyle bu halkın Türkiye aleyhine seferber olacak kadar aptal olabileceğini hâlâ düşünüyorlar herhalde.

 

Oysa Fransa’nın ve “özgür” medyasının şu iki konuda dezenformasyondan vazgeçmeden inanılır olması mümkün değil. Birincisi, SDG’nin PKK ile bağı olmayan bir “Kürt milisi” olduğu yalanı. Bizim kaynaklarımıza değil Türkiye’de erişime kapalı olan Wikipedia’nın Fransızcasına baksalar SDG’nin “geniş ölçüde YPG tarafından domine edildiğini”, ayrıca YPG’nin “PYD’nin silahlı gücü” olduğunu görecekler. PKK ile bağı için de KCK’nın İngilizcesine “Kurdistan Communities Union” bakmaları yeterli. Orada KCK’nın Büyük Suriye’yi savunan PKK, PYD ve PJAK gibi örgütleri şemsiyesi altında birleştirdiği açıkça yazıyor.

 

İkinci dezenformasyon, bırakın dindar ya da milliyetçi olmayı, kendilerini sadece “yurtsever” olarak tanımlayanların da Batı’nın Türkiye’ye yönelik emperyalist emellerini kabul etmediği insanları toptan İslamcı olarak nitelemeleri. AK Parti yüzde 50 oy alıyor, Fransız medyası Türkiye’de “halkın yarısı İslamcı oldu” diyor. Halk darbe girişimine karşı sokağa dökülüyor, “İslamcılar sokakta” diye manşet atıyor. Bu örnekleri daha da arttırmak mümkün elbette.

 

Özetle, başkalarını dezenformasyon yaparak kandırdıklarını düşünenler sadece kendilerini kandırıyor. Tıpkı Fransız Cumhurbaşkanı Macron gibi. PYD heyetini kabul etmese, o saçma sapan açıklamayı yapmasa da Fransa’nın Suriye’de Türkiye aleyhine uygulanan senaryoların içinde olduğunu biliyor olacaktık ama Macron konuşmayı, konuştukça da Türkiye halkı nezdinde ülkesinin itibarını batırmayı tercih etti. Bu tercihin ikili ilişkiler üzerinde en azından başka ülkeler lehine olumsuz etkileri olacaktır kuşkusuz.    

 

 

 

     

 

  

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik