Ana SayfaYazarlarAstyages veya bir diğer Antik Dünya hikâyesi

Astyages veya bir diğer Antik Dünya hikâyesi

 

Bir önceki yazımızda, Herodot tarihini esas alarak Atinalı kanun koyucu Solon, Lidya kralı Kroisos ve Pers hükümdarı Kyros’un hikâyesini yazmıştık. İzninizle bugün, yine Herodot’u esas alarak Med kralı Astyages ve torunu Kyros’un hikâyesiyle devam etmek istiyorum.

 

Kâhinler “katırdan kork” demişti

 

Daha önce de anlattığım gibi, Lidya kralı Kroisos Perslerle savaşa başlamadan önce kurbanlar kesmiş,  dönemin önde gelen tüm kâhinlerine danışmıştı. Özellikle Delfi (Delphoi) tapınağından alacağı olumlu cevaba büyük önem veren Kroisos, Delfi halkına çok cömert davranmış ve kentte yaşayan herkese iki stater altın (Antik dönem Yunan parası) dağıtmıştı. Delfililerin gözünü iyice doyuran Kroisos, tapınağa üçüncü kez danışarak bu kez de saltanatının ne kadar süreceğini sormuştu. Delfi’deki kâhin rahibe Pythia, Kroisos’a şu uyarıyı yapmıştı (Herodot, 32):

 

            Günün birinde katır, Medlere kral olacak

            O zaman, ey yumuşak ayaklı Lidyalı kaç

            Çakıllı Hermos boyunca, tabanları yağla,

            Unutma, yüzün kızarmasın kaçtığın için.

 

Aslında uyarının sırrı “katır” kavramında yatıyordu. Delfi kehanetindeki “katır” sözcüğü, geleceğin Pers hükümdarı Kyros’a işaret etmekteydi (veya, sonradan bu amaçla formüle dilmişti). Kyros’a katır denmesi, baba tarafından (son) Med kralı Astyages’ten gelmesine karşılık, anne tarafının Pers olmasından kaynaklanıyordu. Zira genel olarak Medler ve özel olarak Astyages, iyi bir soydan gelen bir Persi dahi “orta tabakadan gelen bir Medyalıdan bile çok daha aşağı” görüyordu.

 

Tarih boyunca, özellikle Mezopotamya’da gücü ve dayanıklılığından yararlanılan katır, genetik açıdan at ve eşeğin “kırması”dır. Kısacası katırın babası eşek, annesi ise attır. Ziya Gökalp’ın da Türkçülüğün Esasları’nda dikkat çektiği üzere, “insanlarda değil, atlarda şecere aranır.”  Ancak nedense  eşek üzerinden bir benzetme, genellikle hakaret içerirken, at üzerinden benzetmelerde çoğunlukla olumlu boyut esas alınmaktadır.  Örneğin bir Kürt atasözü şöyle der: “Ji kerê re gotin bavê te kî ye, wî got xalê min hesp e” (eşeğe baban kim diye sordular, o da benim dayım attır dedi).

 

Kyros’un doğuşu

 

Med kralı Kyaxares (Keyaksares, Keyxusro, daha sonra Keyhüsrev denecek), kırk yıl hüküm sürdükten sonra ölmüş ve yerine oğlu Astyages tahta oturmuştu. Medler Kyaxares’in saltanat döneminde (İÖ 624-585) Ninova’yı almış (İÖ 612), Babil dışında bütün Asurluları kendilerine bağlamışlardı.  Asur İmparatorluğu döneminde Ninova’da  biriken olanca zenginlik, bu kez Med başkenti Akbatana’ya kaymıştı (Izady, Kürtler, çev. Cemal Atila, Doz Yayınları, s.78). Medler, Asurlulara karşı ayaklanıp bağımsızlıklarını almadan önce yaklaşık 500 yıl Asur egemenliği altında yaşamışlardı. Herodot Medlerden, Yukarı Asya’da Asurlulara karşı yiğitçe savaşarak, kölelikten kurtulup özgürlüklerini elde eden ilk halk olarak söz eder (s.38). 

Kyaxares’in önemli özelliklerinden biri,  Asya ordularını atlılar, okçular, mızraklılar gibi belirli kolordulara ayırarak yeni bir yapılanmaya tabi tutması olarak gösterilir. Benzer şekilde, devlet yapılanmasında da ilk protokol kurallarının, Med imparatorluğunun kurucusu, Kyaxares’in dedesi Deikokes tarafından uygulanmaya konduğu rivayet edilir. Onun döneminden başlayarak işler aracılar eliyle yapılır, kralın yanına kimse giremez, önünde kimse gülemez. Kralın önünde tükürmek büyük bir terbiyesizliktir (Herodot: 49). Med imparatorluğunun sınırları Kyaxares zamanına dek genişleyerek Kızılırmak’a ulaşmıştır (Herodot: 50). 

           

Astyages’in rüyası

 

Astyages kral olduktan sonra bir kızı olur ve Mandane adını verir. Bir gün kral rüyasında, kızı Mandane’nin işemesinden önce bütün kentin, sonra da bütün Asya’nın seller altında kaldığını görür. Kral rüyasını falcılara anlatınca, onlar da kralın yüreğine korku salacak yorumlarda bulunur. Mandane’nin evlendirilme zamanı gelince, Astyages kızını kendisine lâyık bir Medyalı ile evlendirmez; Kambyses adında bir Perse verir. Bu evliliğin birinci yılında Astyages kızını tekrar rüyasında görür. Bu kez kızının döl yatağından çıkan bir asmanın çubukları bütün Asya’yı kaplar. Rüya yorumcuları krala, bu kızdan doğacak çocuğun kendi yerini alacağını söyler. Kızın doğum zamanı yaklaşınca, Astyages kızını Perslerin yanından alır ve sıkı bir gözetime tâbi tutar.

 

Kyros doğduğunda, Astyages çok güvendiği akrabalarından Harpagos’u çağırır ve ona şöyle der: “Harpagos, şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle, bu sözleri hafife alıp beni tehlikeye atma, kendini de başkasından yana çıkıp sonradan ayağını sürçtürecek tehlikelere bırakma. Mandane’nin doğurduğu çocuğu al götür evine ve öldür; sonra göm, nasıl kolayına gelirse.”

 

Böylece çocuk, kendisine kefen olacak kundak bezleri içinde Harpagos’a teslim edilir. Harpagos kucağındaki çocukla evine gider ve kral ile konuşmasını eşine anlatır. Eşi “şimdi ne yapacaksın?” diye sorduğunda, Harpagos, “Hayır yapamam,” der. “Bu küçücüğün kanına girmemek için birçok nedenim var. Bir defa benim de akrabam oluyor; ayrıca Astyages yaşlı, erkek çocuğu da yok. Ya öldüğü zaman tiranlık, şimdi oğlunu benim elimle öldürtmek istediği kızına kalırsa, o zaman başıma gelecek olanlardan daha berbatı düşünülebilir mi?” Harpagos’a göre,  çocuk illâ öldürülecek se de, bu kendi eliyle olmamalıdır.  Bu yüzden, kralın sığırtmaçlarından Mitridates veya Mitradates’i  çağırıp “al bu çocuğu, dağların en uzak yerine bırak, çabuk ölsün” der.

 

Kyros’un mucize kurtuluşu

 

Mitradates, Kyno adında bir köleyle evlidir. Kyno da o günlerde doğum yapmak üzeredir. Mitradates  kundaktaki çocukla eve döndüğünde, karısının da doğum yaptığını, ancak çocuklarının ölü doğduğunu görür. Bu durumda karısı,  Mitradates’i kendi ölü bebeklerini tabiata bırakmaya ikna eder. Mitradates ve Kyno, Kyros’u kendi çocukları gibi büyütür.

 

Cocuk on yaşına geldiğinde akranlarıyla sokakta oyun oynamaktadır. Çocuklar oyun gereği onu başlarına kral seçerler. O da rolü gereği herkese farklı görevler dağıtır; kimini saray görevlisi yapar, kimini asker, kimini vezir. Kimisni de haber toplamakla görevlendirir. Çocuklardan biri, Medlerin ileri gelenlerinden Artembares’in oğludur. Çocuk emirlerine itaat etmeyince, Kyros onun yakalanmasını emreder. Diğer çocuklar onu getirir, Kyros  da kamçı ile döverek ağır bir şekilde cezalandırır. Kyros’un elinde kurtulan çocuk doğruca kente koşar ve babasına sığırtmacın oğlunu şikâyet eder. Artembares, oğlunu alarak öfkeyle Astyages’e gider ve şöyle der: “Ey kral, işte kölen sığırtmaç oğlunun bize karşı gösterdiği saygısızlık.”

 

Astyages’in emriyle çoban ve oğlu kralın karşısına çıkarılır. Astyages Kyros’a bakarak, “Demek ki sen,” der, “benim katımda baş yeri tutan şu adamın oğluna, hem de hangi tabakadan olduğunu bile bile böyle ağır bir hakarette bulunmaya kalkıştın.” Kyros şöyle cevap verir: “Efendim, ben adaletten ayrılmadım. Köy çocukları, ki bu da aralarındaydı, oyun oynarken beni kendilerine kral yaptılar; onlar içlerinde bu göreve en lâyık kişi olarak beni görüyordu. Öbür çocuklar emirlerimi yerine getiriyordu, ama bu başıbozuk çıktı ve o kadar ileri gitti ki, sonunda cezalandırdım. Eğer bundan ötürü ceza görmem gerekiyorsa, işte emrinizdeyim.”

 

Astyages, torunu Kyros’u tanır

 

Çocuğun sözleri Astyages’e bir şeyler hatırlatır; ayrıca çocuğun yüzü ile kendi yüzü arasında bir benzerlik de fark eder. Üstelik çocuğun ağzından çıkan cevap, herhangi bir köle çocuğunun verebileceği türden değildir. Ayrıca çocuğun yaşı da uymaktadır. Astyages çocuğu iç tarafa gönderip, Artembares’i de yolcu ettikten sonra sığırtmacı sorguya çeker. Önceleri çocuğun kendi oğlu olduğunda dirense de, Astyages, doğruyu söylemezse başına gelecekleri imâ edince, olup biteni baştan sona anlatır.

 

Astyages bu sefer vakit kaybetmeksizin Harpagos’u getirtir.  Ancak Harpagos daha içeri girerken sığırtmacı görmüştür zaten. Onun da gizleyecek hiçbir şeyi kalmamıştır ve hikâyeyi baştan sona anlatır. Kral öfkesini belli etmemeye çalışır ve sözlerine şöyle devam eder: “Bu çocuğa yaptıklarım içime dert olmuştu, kızımla aramın açılması da beni üzüyordu. Mademki bu iş böyle mutlu bir sonuca bağlandı, sen de oğlunu gönder, bizim evine dönen çocukla tanışsın; çocuğun canını bağışladıkları için Tanrılara kurban sunmak istiyorum, bunu hak ettiler, sen de gel, birlikte yemek yiyelim.”

 

Harpagos bu sözler üzerine yerlere kapanır. Bu mutlu sonu kutlamak üzere kral tarafından ziyafete çağrılması, kendisini ayrıca sevindirmektedir. Derhal eve koşan Harpagos, henüz on üç yaşındaki biricik oğlunu Astyages’e gönderir ve kendisine, kral her ne buyurursa yapmasını tembih eder. Yemek vaktinde, Harpagos’un da aralarında bulunduğu konuklar saraya gelir. Harpagos karnını iyice doyurduktan sonra, Astyages “et iyi miydi?” diye sorar. Harpagos “çok güzeldi” der.  Bu arada önceden tenbihli hizmetçiler,  örtülmüş koca bir tepsiyle  içeri  gelirler. Harapagos’un yanında durup örtüyü açarak, içinden beğendiğini almasını söylerler. Harpagos örtüyü kaldırınca,  dehşet içinde oğlundan arta kalan parçaları görür. Astyages, yediği etin hangi hayvanın eti olduğunu anlayıp anlamadığını sorunca, Harpagos “kral ne yaparsa iyi yapar” diye cevaplar. Daha sonra, çocuğundan geri kalan parçaları toplayarak götürür ve bir mezara gömer.

 

İktidar Medlerden Perslere geçer

 

Astyages, tekrar Mag’ları (Medyalı rahipleri) çağırarak, Kyros’un kendi yerine geçip geçmeyeceğini sorar. Mag’lar, Kyros’un köyde çocuklara  oyun şeklinde de olsa yaptığı krallığın, rüyanın yerine geldiğine delâlet ettiğini, dolayısıyla artık korkacak bir şey kalmadığını, çocuğu anne ve babasına göndermesinin uygun olacağını söyler.

 

Oysa bu arada Harpagos, Med kralına karşı gizlice içerden bir isyanı örgütlemektedir. Kyros büyüyüp delikanlı olunca, Harpagos ona da bir mektup yazarak şöyle der: “Kambyses’in oğlu, Tanrılar seni koruyor, yoksa alınyazın bu kadar gün vermezdi sana; katilinden, Astyages’ten öcünü al. Eğer onun istediği olsaydı sen ölmüştün; bugün yaşıyorsan eğer, bu Tanrıların ve benim sayemdedir… şimdi eğer bana güvenirsen, Astyages’in hüküm sürdüğü ülke baştan başa senin olabilir. Persleri ayaklandır, bir ordu ile Medya üzerine yürü. Astyages sana karşı çıkaracağı orduya ister beni, ister Medya’nın öbür ileri gelenlerinden birini komutan yapsın, senin başarıya ulaşman bakımından fark etmez; ilk olarak Astyages’i bırakıp senin yanına geçecek ve kralı devirecek olanlar onlardır.”

 

Kyros,  Persleri toplar ve tomarı onların önünde açıp kendilerine okur. Persler,  Kyros öncülüğünde Medlere karşı ayaklanarak Med ordusunu ağır bir yenilgiye uğratır.  Bu kez savaşta tutsak düşen Med kralı Astyages’in kaşısına  Harpagos dikilir. İçindeki hınç ve nefreti kusan Harpagos, Astyages’e “dün kral iken bugün köle olmanın nasıl bir şey olduğunu” sorar. Astyages başını kaldırıp, Kyros’un yaptıklarını kendisine mal ediyor diye düşünerek, Harpagos’a alaycı bir bakış atar. Harpagos ise Kyros’a mektup yazarak Persleri ayaklandıran ve kimi Med komutanlarını onunla işbirliği yapmaya ikna edenin kendisi olduğunu söyler. Bunun üzerine Astyages ona dönerek şöyle der: “Sen insanların en budalası ve en haksızısın! En budalasısın, çünkü mademki bu işi sen kendin yapabilecektin, tacı da kendi başına koyabilirdin, oysa şimdi bu gücün ancak üçte biri elindedir. En haksızısın, çünkü o şölenin öcü Medya’yı köleliğe sürüklemiştir; eğer krallığı kendisi alacak yerde, illâ da bir başkasına vermen gerekiyorduysa, bunun bir Pers yerine bir Medyalı olması daha iyi olurdu. Oysa tersine, bu işte suçu olmayan Medyalılar efendi iken köle oldular ve Persler, Medlerin dünkü köleleri, bugün onların efendisi oldular.”

 

Astyages’in otuz beş yıllık iktidarı bu şekilde, âdetâ bir saray darbesi ile son bulurken, egemenlik Medlerden Perslere geçer. Herodot, Medlerin Halys’in (Kızılırmak) üst yanına düşen Yukarı Asya’yı 128 yıl ellerinde tuttuğunu yazar (s. 59).  Kyros döneminde bir Med- Pers İmparatorluğu olarak devam eden devlet yönetimi, İÖ 522’de Dareios’un (Daryus, Dârâ) şahsında tamamen Perslere geçer (Izady: 79).  Medler daha sonra Dareios’a başkaldırırlarsa da bir sonuç alamaz.

 

Peki, esir düşen Med kralı Astyages’e ne olur? Torunu Kyros ona hiçbir kötülük yapmaz ve ölünceye kadar yanında tutar. Son olarak Kyros’un Babilliler döneminde (İÖ 587’de) Filistin’den Mezopotamya’ya sürülen Yahudilerin kendi anavatanlarına dönmesine izin verdiğini, Kudüs’te yıkılmış bulunan Hz. Süleyman mâbedinin imarına yardım ettiğini belirtelim. Tevrat’ta, Med-Pers hükümdarı Kyros’tan âdil bir yönetici diye övgüyle söz edilmektedir. 

 

 

 

- Advertisment -