Ana SayfaYazarlarAlt tarafı hükümet sistemi, deyip geçmeyelim!

Alt tarafı hükümet sistemi, deyip geçmeyelim!

 

Devlet Bahçeli’nin konuyu ortaya atmasından bugüne, yönetim sistemleri (parlamenter, yarı-başkanlık ve başkanlık) hakkında hem ülke hem dünya bilgilerini ilgimize sunan, yadsınamaz bilimsel veri ve kriterlerle bunları analiz eden değerlendirmeler yapabildik mi; bu soruya olumlu cevap verebilmek her halde pek mümkün değil.

 

AK Parti ve MHP’nin değişiklik taslağını hazırlama biçimleri; gürültü patırtı içinde Meclis Anayasa Komisyonu’ndan ve Genel Kurul’dan hızlandırılmış kurs misali geçirilmesi; medya platformlarında maç havasında süren, derinlikten yoksun, kutuplaştırıcı tartışmalar… Zaten böyle bir zihniyetin pek olmadığını veya böyle ele alınmasının pek de istenmediğini yeterince gösteriyordu. 

 

Nitekim mikrofonlar vatandaşa tutulduğunda alınan yanıtlar da, “iradesine başvurulacak milletimiz”in referanduma götürülenin ne olduğu, kendisinin “Evet” ya da “Hayır” demesi halinde başına nelerin geleceğini yeterince bilemediğine işaret ediyordu.    

 

Emre Bağce’yi Adalet Zemini’nde dinlerken…

 

Geçtiğimiz hafta sonu, mensubu olduğum Adalet Zemini isimli sivil toplum girişiminin  “Dünyadaki parlamenter, yarı başkanlık ve başkanlık sistemlerinin karşılaştırmalı durumu”nu ele alan, son derece bilgilendirici bir toplantısına katıldım.

 

İki konuşmacıdan biri Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. H.Emre Bağce’ydi. Onun verdiği bilgileri dinleyince, yukarıda ifade ettiğim düşüncem iyice pekişti.

 

Prof. Bağce uzun bir emek sonucu dünyada mevcut ve BM kapsamında tam üye olarak kabul görmüş 193 ülkeyi, bilim çevrelerinde kabul gören, uluslararası nitelikteki kaynaklar ve endeksler üzerinden karşılaştırmalı olarak incelemiş.

 

Yine uluslararası bilim ve siyaset çevrelerinde kabul gören kavram ve ölçekler itibariyle yoksulluk, gelir dağılımı eşitsizliği,  ekonomik gelişmişlik,  demokrasi, hukuk, insan hakları, eğitim, sağlık hizmetleri, basın özgürlüğü, insani gelişmişlik, yaşam standartları, siyasi haklar ve özgürlükler, istikrar, vb. 20 kavram ve kriter üzerinden bu 193 ülkeyi kıyaslayarak çıkardığı sonuçları Parlamenter Sistem mi, Başkanlık mı? isimli kitapta (Gonca Yayınları, İstanbul, 2016) yayınlamış.

 

Beklenebileceği gibi kitap, siyaset dünyamızın sığ ve tamamen iç tüketime yönelik, kamplaştırıcı tartışmalarına itibar etmeyip, ülkelerin bizzat kendilerinden edinilen somut ve teyitli veri ve bilgilerden hareketle ortaya çıkan sonuçları, üç yönetim sisteminin karşılaştırılması bakımından değerlendiriyor.

 

Prof. Bağce, aynı konuyu bazı bilimsel makalelerinde de sınırlı ama birbirini tamamlayacak şekilde inceliyor  (örneğin bkz “Parlamenter ve Başkanlık Sistemiyle Yönetilen Ülkelerde Gelir Dağılım Eşitsizliği ve Yoksulluk,” İnsan ve İnsan, Yıl 4, Sayı 11, Kış 2017, www. İnsanveinsan.org). 

 

Demokraside bütün hükümet sistemleri olabilir ama…

 

Emre Bağce’yi dinlemeden evvel de, başkanlık sistemine — esas olarak aşırı merkezi siyasi mirasımız, geniş yelpazeli toplumsal yapımız, demokrasi ve çoğulculuk üzerinde yükselen bir rejime olan acil ihtiyacımız nedeniyle — pek sıcak bakmazdım.

 

Ülkelerin bugünkü yönetim sistemlerini büyük ölçüde kendi tarihsel şekillenmeleriyle bağlantılı görür ve yeni bir sisteme karar vermek için asıl hareket edilmesi gereken temel noktanın bu olduğunu düşünürdüm.

 

Bu yaklaşımlardan hareketle de, demokratik rejim zemininde her üç hükümet sisteminin de pekâlâ mümkün, meşru ve doğru olabileceğini; tercihi belirlerken hesaba katılması gerekenin tarihi miras, toplumsal yelpaze ve içinde bulunduğumuz siyasal şartlar olduğunu düşünürdüm.

 

Fakat Emre Bağce’nin yaptığı araştırmanın sonuçlarını tablo ve grafikler bağlamında dinleyince,  meseleye “demokrasilerde her üç rejim de mümkündür, iyi işledikten sonra ve istikrar sağladıktan sonra hangisi olursa olsun çok önemli değildir” gibi aşırı soğukkanlı ve basitleştirici bir şekilde yaklaşmanın hiç de sanıldığı kadar doğru olmadığının farkına vardım.

 

Önümüzdeki iki ay boyunca bu konuları  çok tartışacağımız için, kimi ülkelerin hangi sistem kümesi içine yerleştirileceği biraz tartışmalı olsa da, Prof. Bağçe’nin ilgili kaynaklardan hareketle oluşturduğu ülke listelerini ve yaptığı değerlendirmeleri, onun desteği ve teşvikiyle ve tabii epey de doğrudan alıntıyla, naçizane kendi kalemimden sizin dikkatinize sunmak istiyorum.

 

Parlamenter sistemle yönetilen ülkeler

 

Almanya, Andorra, Antigua  ve Barbuda, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Bahamalar, Bahreyn, Bangladeş, Barbados, Belçika, Belize, Birleşik Arap Emirliği, Bosna, Botsvana, Bulgaristan, Butan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dominika, Estonya, Etiyopya, Fas, Fiji, Finlandiya, Grenada, Guyana, Güney Afrika, Hersek, Hırvatistan, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Jamaika, Japonya, Kanada, Karadağ, Kırgızistan, Kiribati, Kosova, Kuveyt, Lesotho, Letonya-Liechtenstein, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malezya, Moldova, Monako, Nauro, Nepal, Norveç, Pakistan, Papua Yeni Gine, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Kamboçya, Samoa, San Marino, Singapur, Slovakya, Slovenya, Solomon Adaları, Tayland, Tonga, Trinidad ve Tobago, Tuvalu, Türkiye, Ürdün, Vanuatu, Yeni Zelanda, Yunanistan.

 

Yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler

 

Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çin, Demokratik Kongo, Doğu Timor, Ermenistan, Filistin, Fransa, Gabon, Gine Bissau, Gürcistan, Haiti, Hong Kong, İran, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Madagaskar, Mali, Mısır, Moğolistan, Moritanya, Namibya, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Peru, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Sao Tome ve  Principe, Senegal, Sırbistan, Sri Lanka, Suriye, Tanzanya, Tayvan, Togo, Tunus, Ukrayna, Yeşil Burun.

 

Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler

 

Afganistan, Amerika Birleşik Devletleri, Angola, Arjantin, Azerbaycan, Belarus, Benin, Bolivya, Brezilya, Burundi, Çad, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, El Salvador, Endonezya, Fildişi Sahili, Filipinler, Gambiya, Gana, Gine, Guatemala, Güney Kore, Güney Sudan, Honduras, Kazakistan, Kenya, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kolombiya, Komor, Kosta Rika, Liberya, Malavi, Maldivler, Meksika, Mikronezya, Mozambik, Myanmar (Burma), Nijerya, Nikaragua, Özbekistan, Palau, Panama, Paraguay, Porto Riko, Ruanda, Seyşeller, Sierra Leone, Sudan, Surinam, Şili, Tacikistan, Türkmenistan, Uganda, Uruguay, Venezuela, Zambiya, Zimbabve.

 

Araştırma nasıl yapılmış?

 

Konunun genişliğini dikkate alarak, yalnızca söz konusu yönetim sistemleri ile gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk ilişkisini ele aldığı, yukarıda adını verdiğim makalesinde yer alan bilgilerden kimi özetleri, teknik bilgilerden ve grafiklerden olabildiğince arındırarak aktarmak istiyorum.

 

Prof. Bağce “gelir dağılımı eşitsizliği”ni Dünya Bankası’nın 2015 Gini endeksinden yararlanarak inceliyor. Yoksulluk ile yönetim sistemleri ilişkisini ise Oxford Yoksulluk ve İnsani Gelişme Girişimi ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişme Raporu’nca hazırlanan Çok Boyutlu Küresel Yoksulluk Endeksi’ni kullanarak değerlendiriyor. Bu tür bir değerlendirmede bu endekslerin kullanılmış olmasına bilimsel zeminden hareketle bir itirazın gelebileceğini sanmıyorum.

 

Üç sistemi bu endeksler üzerinden analiz ettikten sonra, ilaveten, her sistemden kademeli olarak seçtiği 25’er ülkenin (toplam 75 ülkenin) verileri üzerine ikinci bir analiz daha yapıyor.

 

Böyle yapmasının amacı da bell. Kitabi tasniflerden kaçınmak istiyor; hamasete alan bırakmıyor ve incelemesini ideolojik tartışmaların girdabına sokmaktan uzak tutmaya çalışıyor. Böylelikle  “yönetim sistemlerinin yapısı, işleyişi ve niteliğine dair” gündelik politikanın harcıâlem söylemine kapılmadan, hükümet sistemleri hakkında daha sağlıklı değerlendirme yapmamıza fırsat veriyor.

 

Parlamenter sistemden başkanlığa koşan tek ülke Türkiye!

 

Yukarıdaki listelerde de görüldüğü gibi, incelemeye konu olan ülkelerden 86’sı parlamenter sistemle, 59’u başkanlık sistemiyle ve 41’i yarı-başkanlıkla yönetiliyor. Emre Bağce bu tasnifi de BM ve benzer statüde bulunan Parlamentolar Arası Birlik gibi kurumların verileri üzerinde yaptığı incelemeler sonucu ortaya çıkarıyor.  

 

İlk listeye göz atınca, Avrupa ülkelerinin çoğunun parlamenter sistemle yönetildiği görülüyor. Yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler arasında Fransa, Portekiz ve geçmişte bunların sömürgesi olan ülkeler epey ağırlıklı. Bir zamanlar yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen Polonya da nihai tercihini parlamenter sistemden yana yapmış.

 

Yine SSCB dağıldıktan sonra yarı-başkanlıkla yönetilen Kırgızistan da, cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlayarak parlamenter sisteme yönelmiş.  Benzeri bir süreç Moğolistan’da da yaşanıyor. Henüz Türkiye gibi parlamenter sistemi bırakıp doludizgin başkanlık sistemine yol alan bir ülke yok.

 

Gelir dağılımı eşitliğinde hükümet sistemleri ne diyor?

 

Gelir Dağılımı Eşitliği bakımından Prof. Bağce, 161 ülkenin durumunu yukarıda adı geçen Gini endeksine göre inceliyor. Bu ülkelerin 64’ü parlamenter sistemle, 38’i yarı-başkanlıkla, 54’ü ise başkanlıkla yönetiliyor.

 

Gelir Dağılımı Eşitliği’nde dünya ortalaması 39.32. Bunun daha küçüğü “iyi” (azalan eşitsizlik anlamına geliyor) ve daha büyüğü  “kötü” (artan eşitsizlik anlamına geliyor). İnceleme sonunda parlamenter sistemle yönetilenler 35.73, yarı-başkanlık sistemiyle yönetilenler 39 çıkıyor, yani dünya ortalamasından daha iyi konumda yer alıyor. Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler ise gelir dağılımı eşirsizliği bakımından 43.63 ile oldukça daha kötü bir noktada kalıyor.

 

Bir başka yaklaşımla, parlamenter sistemle yönetilen ülkelerin yüzde 75’i, yarı-başkanlıkla yönetilenlerin yüzde 55’i ve başkanlıkla yönetilenlerin yüzde 26’sı gelir dağılımı eşitliği bakımından dünya ortalamasının üstüne çıkabiliyor.

 

Gelir dağılımında başkanlık sisteminin durumu vahim!

 

Özetle, gelir dağılımı eşitliği bakımından dünya ortalamasının üstündeki (daha iyi durumdaki) ülkelerin yüzde 56’sı parlamenter, yüzde 16’sı ise başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Gelir dağılımı eşitsizliğinin en yoğun yaşandığı ülkelerin yüzde 53’ünü başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler oluşturuyor. Parlamenter sistemle yönetilen ülkeler ise bu bakımdan yüzde 21’le en küçük paya sahip. Başkanlık sistemiyle yönetilen 54 ülkenin büyük bölümü (40 ülke) gelir dağılımında eşitsizliğin dip veya en dip nokralarında bulunuyor.

 

Bir tür çapraz doğrulama rolü oynayan, kademeli olarak seçilmiş 75 ülke analizinde de, Gini endeksine göre benzer sonuçlar çıkıyor. Buna göre, gelir dağılımı eşitliğinde ortalamanın üstündeki ülkeler arasında parlamenter sisteme dahil olanlar yüzde 61, yarı-başkanlıkla yönetilenler yüzde 27 ve başkanlıkla yönetilenler yüzde 12. Ortalamanın altındakilerin yüzde 59’unu başkanlık sistemiyle yönetilenler oluşturuyor.

 

Türkiye’de gelir dağılımı eşitliği endeksi ise 40.2. Bu, gerek dünya ortalamasının ve gerekse parlamenter ve yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin altında, başkanlıkla yönetilen çoğu ülkenin ise üzerinde yer alıyor.

 

Yoksulluk ile hükümet sistemleri arasında ilişki var mı?

 

Prof. Dr. Emre Bağce hükümet sistemleri ile yoksulluk arasındaki ilişkiyi de yine uluslararası bilimsel geçerliliği olan Çok Boyutlu Küresel Yoksulluk Endeksi (MPI), Oxford Yoksulluk ve İnsani Gelişme Girişimi (OPHI) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişme Raporu ölçüm ve kriterleri çerçevesinde değerlendiriyor.

 

Yoksulluk üç mecrada takip ediliyor. Eğitim, sağlık ve hayat standardı. Eğitimde öğretim yılı ve okula devam; sağlıkta çocuk ölümleri ve beslenme; hayat standardında ise elektrik kullanımı, içme suyu, barınma, kullanılan yakıt türü ve sahip olunan araç gereç gibi unsurlar esas alınıyor.

 

2015 endeksinde, dünya ölçeğinde 101 ülkenin en yoksul durumda bulunduğu belirlenmiş. Buna göre parlamenter ülkelerden 60’ı, başkanlık ülkelerinden 19’u ve yarı-başkanlık ülkelerinden de 12’si yoksul sayılmıyor. Buna karşılık parlamenter ülkelerin 26’sı (yüzde 30.2); başkanlık ülkelerinin 40’ı (yüzde 67.8) ve yarı-başkanlık ülkelerinin 29’u (yüzde 70.7) en yoksul 101 ülke arasında görülüyor. Yani, parlamenter ülkelerin üçte birinden azı en yoksul sayılırken, başkanlık ülkelerinin üçte ikisinden fazlası en yoksul ülkelere dahil bulunuyor.

 

Parlamenter sistem yoksullukta fark atıyor

 

Söz konusu endeksler bu 101 ülkeye, yoksulların nüfus içindeki oranları ve yoksullar arasında mahrumiyet yoğunluğu gibi kriterler de dikkate alınarak uygulandığında, ortaya daha da enteresan sonuçlar çıkıyor. Bunlara göre, parlamenter ülkelerin ortalaması dünya yoksulluk ortalamasının üzerinde kalırken, yani parlamenter ülkeler en düşük yoksulluk ortalamasına sahip ülkelerken, başkanlık ve yarı-başkanlıkla yönetilen ülkeler dünya yoksulluk ortalamasının bir hayli altında kalıyor.

 

Bu anlamda, başkanlık ve yarı-başkanlıkla yönetilen ülkelerde yoksulluk yaygın olarak görülen bir durum.  Hattâ parlamenter ülkelerin en yoksulları bile hem dünya yoksulluk ortalamasının, hem de başkanlık ve yarı-başkanlıkla yönetilen ülkelerin yoksulluk seviyelerinin çok üzerinde bulunuyor. Somut olarak, parlamenter ülkelerin yüzde 77’si, başkanlıkla yönetilenlerin yüzde 50’si ve yarı-başkanlıkla yönetilenlerin  yüzde 48’i yoksulluk dünya ortalamasının üzerinde yer alıyor.

 

Başka bir ifadeyle, dünya yoksulluk ortalamasının altında yer alan ülkeler içinde başkanlıkla yönetilen ülkelerin payı yüzde 45 iken, parlamenter sistemle yönetilen ülkelerin payı ancak yüzde 14’ü buluyor. Bunlar bize dünyadaki yoksulluğun büyük bölümünün başkanlık ve yarı-başkanlıkla yönetilen ülkelerde yaşandığını gösteriyor.

 

Meğer sistemlerin durumu bambaşka imiş!

 

Prof. Bağce, tıpkı gelir eşitsizliği konusunda olduğu gibi yoksulluk konusunda da, üç sistemden kademeli olarak seçilen en yoksul 75 ülkenin durumunu, çapraz doğrulama amacıyla ele alıyor. Bu 75 ülkenin 38’i yoksulluk dünya ortalamasının üstünde kalıyor ve bunlardan 20’si parlamenter sistemle yönetiliyor. Geriye kalanlardan 11’i yarı-başkanlıkla yönetilirken, başkanlıkla yönetilenler ancak 7’yi buluyor.

 

Bu bağlamda, söz konusu 75 ülke içindeki parlamenter ülkelerin yüzde 80’i, yarı-başkanlık ülkelerinin yüzde 44’ü ve başkanlık ülkelerinin yüzde 28’i, dünya yoksulluk ortalamasının üzerinde kendilerine yer bulabiliyor.

 

Gene başka bir ifadeyle, en yoksul 75 ülke içinde, dünya ortalamasının üzerinde kalanlar arasında parlamenter ülkeler yüzde 53, yarı-başkanlık ülkeleri yüzde 29 ve başkanlık ülkeleri yüzde 18’dir. Tersten ele alındığında ise dünya yoksulluk ortalamasının altında kalan ülkeler içinde parlamenter olanlar yüzde 13 iken, yarı-başkanlık ülkeleri yüzde 38 ve başkanlık ülkeleri yüzde 49’la büyük bölümü oluşturuyor.

 

İşte nihai sonuçlar

 

Yönetim sistemlerinin gelir eşitsizliği ve yoksulluk bakımında durumunu Prof. Bağce’nin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinden özetleyecek olursam, tablo şöyle:

 

* Parlamenter ülkeler en az gelir dağılımı eşitsizliği ortalamasına sahip.

*Yarı-başkanlık sistemleri de gelir dağılımı eşitsizliği dünya ortalamasına yakın bir noktada bulunuyor.

* Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler ise dünya ortalamasının altında kalıyor.

* Parlamenter ülkelerim yüzde 25’i az, yüzde 50’si orta, yüzde 6’sı çok yüksek gelir dağılımı eşitsizliği seviyesine sahip.

* Başkanlık ülkelerinin yüzde 6’sı az, yüzde 74’ü yüksek ve çok yüksek gelir dağılım eşitsizliği yaşıyor. Bu haliyle en yoğun gelir dağılımı eşitsizliği bu ülkelerde görülüyor.

* Yarı-başkanlık ülkelerinde ise gelir dağılımı eşitsizliği yüksek olmakla beraber, başkanlık sistemiyle yönetilenlerden kısmen daha iyi durumda. 

* Parlamenter ülkelerin 1/3’ünden azı yoksul grupta yer alıyor.

* Başkanlık ve yarı-başkanlık ülkelerinin 2/3’ünden fazlası yoksulluk içinde bulunuyor.

* Başkanlık ve yarı-başkanlık ülkeleri, gelir dağılımı eşitsizliğinde olduğu gibi yoksullukta da,  parlamenter sistemle yönetilen ülkelerden epey farklı bir durum gösteriyor.

* Gelir dağılımının görece adaletli olduğu ve refahın topluma az çok dengeli bir şekilde dağıtıldığı ülkeler, ağırlıklı olarak parlamenter sistemle yönetiliyor.

 

Bu veriler, siyaset zeminin uçuşan şaşaalı sözler, iddialar, itinayla körüklenen ideolojik saflaşmalar karşısında ayaklarımızın suya ermesine hizmet eder diye düşünüyorum.

 

Başkanlık referandumunun ciddi bir tartışma süreciyle önümüze gelmediği muhakkak. Alâkalı alâkasız gönlümüzden geçen her konuyu ve afaki söylemleri de ciddi bir tartışmanın yerine ikame ederek geleceğin kan davasını kendi ellerimizle yaratıyoruz.

 

Galiba en iyisi, insanlara hangi sistemde yaşamak istediklerinden çok önce, nasıl bir ülkede yaşamak istediklerini sormaktı!

- Advertisment -