Ana SayfaYazarlarHedefteki adalet!

Hedefteki adalet!

 

IŞİD’in 20 Temmuz 2015  intihar saldırısıyla 33 kişinin hayatını kaybettiği, 100’den fazla kişinin yaralandığı Suruç katliamının üzerinden dört yıl geçti.

  

Ölenlerin yakınları, arkadaşları, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları, hukuk ihlâllerini ve ağır işleyen adalet mekanizmasını kınamak üzere, hem olay yeri Suruç Amara Kültür Merkezi bahçesinde,  hem de Türkiye’nin başka birçok başka kentinde toplantı ve yürüyüşler yapmak istedi.

 

Emniyet gösterilere izin vermeyip, birçok yerde sert müdahalelerle engel oldu. Yaralanmalar ve gözaltılar yaşandı. İçlerinde Suruç’ta ölenlerin yakınları, gene Suruç’ta yaralananlar, milletvekilleri ve siyasi parti temsilcileri var.

 

Kadıköy rezaleti ve polisin isabet yeteneği

 

En sert müdahale Kadıköy’de yaşandı.

 

Plastik mermi, göz yaşartıcı gaz bombası, cop ve tekmelerin havalarda uçuştuğu müdahalelerde,  bu kez de Kadıköy polisi “destan” yazdı. Sokaklarda göz gözü görmez oldu.

 

Gazdan nefes alamaz hale gelen yurttaşların öksürükleri gök gürültüsüne döndü.

 

Bahariye Caddesi’nde toplanan göstericilerin birkaç yüz metre yürüme isteği, kaldırımdan olmak şartıyla kabul edilmesine rağmen, bazı polislerin göstericilere müdahalesiyle olaylar başlayıp büyüdü.

 

Elindeki silâhla gaz fişeği (ve belki ayrıca, plastik mermi?) atabilen bazı polislerin hedef gözeterek ateş ettiğini, bizzat yaralanan milletvekilleri söylüyor.

 

Göstericilerle emniyet görevlileri arasında uzlaşma sağlayıp sorunun çözümü için çaba gösteren dört milletvekili vücutlarının muhtelif yerlerinden (bazıları üç yerinden) yaralandı.

 

Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne kaldırılan milletvekilleri, HDP’den Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu ve Gülistan Kılıç Koçyiğit, CHP’den Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker.

 

Ölenlerin yakınları ve arkadaşlarından da çok sayıda gözaltına alınan olduğu, bir kısım vatandaşın gazdan ciddi ölçüde etkilendiği, haberlere yansıdı.

 

Kadıköy Kaymakamlığı ise yaptığı açıklamada eylemi kanunsuz diye niteleyip, envanterleri arasında plastik mermi bulunmadığını ileri sürdü.

 

Lâkin bacakları, kalçaları ve karınları gibi vücutlarının birkaç yerinden yaralananların, polis şefleriyle görüşme yürüten milletvekilleri olması tuhaf değil mi?

 

Kullanılan silâhlar arasında plastik mermi olsun veya olmasın, bu vahim hadisede polisin yakın mesafeden hedef seçme ve isabet kaydetme yeteneğinin hayli ilerlemiş olduğunu görüp göğsümüzün kabarması mı bekleniyor?

 

“Oh ne güzel, Kadıköy’de asayiş sağlandı” diye sevineceğimiz mi umuluyor?

 

IŞİD terör örgütüyse daha neyi bekliyorsunuz!

 

Katliamı IŞİD’in yaptığını elde ettiği istihbarata dayanarak zamanında iktidar açıklamıştı.

 

Kobane’nin IŞİD tarafından ele geçirilmesine müsaade etmeyenler arasında Türkiye de bulunduğu için bu kanlı örgütün (diğer adıyla DEAŞ veya DAEŞ’in) bu katliamla “AK Parti iktidarına cevap verdiği ve Türkiye’ye ceza kestiği,” o zamanlar yapılan analizlerdendi. Çok da gerçeğe uzak değildi.

 

Gelinen nokta itibariyle, ölenlerin aileleri ve arkadaşları bu dâvânın iyi yürümediğini, adaletin hâlâ çok uzakta olduğunu düşünüyorlar. Asıl suçluların, onları yönlendirenlerin ve koruyanların dâvâya dahil edilmediğini, ihmali olan devlet yetkilisi ve görevlilerinin soruşturmadan ve dâvâdan uzak tutulduğunu ileri sürüyorlar.  

 

Özellikle Ana Dâvâ duruşmalarının Hilvan Cezaevi Kampüsünde görülmesinin ve önlem adına orada yapılan uygulamaların, mağdur yakınlarına baskı halini aldığını düşünüyorlar.

 

Şu ana kadar dâvânın yargı önüne çıkmış yegâne sanığının Yakup Şahin olduğuna ve onun da duruşmalara SEGBİS diye bilinen uzaktan görüntülü sistemle katılması kararı alındığına dikkat çekiyorlar.

 

Katliamda ölen ve yaralananların yakınları ve avukatları, dört yıldır yaşananlardan hareketle, devletin dâvâyı savsakladığı, adaletin tecelli etmesini engelleyecek tavırlar içinde olduğu fikri ve hissiyatı içinde.

 

Adalet talebini anlamak çok mu zor?

 

Kayıplarını anmak, dâvânın seyrine dair itiraz ve protestolarını dile getirmek neden en doğal insan hakları arasında görülmez; izahı çok zor. Mağdurların anayasal hakkı olan adalet arayışı, sokakları hıncahınç insan dolu Kadıköy gibi bir ilçede, niçin bir polis ordusuyla ve göz yaşartıcı gazla dağıtılmak istenir; anlamak mümkün değil.

 

Yurttaşlar karşısında güvenlik güçlerinin çifte standartlı bir tavır içerisinde olduğu yolunda güçlü bir kanaat var. Böyle olaylar bu kanaati daha da güçlendiriyor. Adalet, güvenlik ve yargı kurumlarının uygulamaları yıllardır yerlerde süründüğü halde, iktidardan ve ilgili kurumlardan bu kanaati değiştirecek herhangi bir adım görünmüyor.

 

Nihayetinde, bu olayda vatandaş anayasanın kendisine tanıdığı hakkı kullanıp, alt tarafı bir düşünce açıklama ve protesto eylemi yapmak istedi. O tarafa bu tarafa çekmenin anlamı yoktu. Müdahale edilmese bir iki saat içinde bitecek bir mesele ülke çapında olay haline getirildi. Mağdur insanlar bir kez daha mağdur edildi.

 

Anlamsız gerekçeler ileri sürmeden, gözaltına alınan siyasi parti temsilcileri ve diğer mağdur yakınları hemen serbest bırakılmalı ve bu rezaleti yaratanlara işten el çektirilmelidir.

 

Artık anlaşılması lâzım, böyle sahneleri hiç kimse görmek istemiyor!

 

- Advertisment -