Ana SayfaYazarlarAklın süsü dil…

Aklın süsü dil…

Yusuf Has Hacip söyler:’Aklın süsü dil, dilin süsü söz’dür…

 

İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür.’

 

Güzellik ve süs konusundaki özenimiz tartışılır.

 

Ne aklımıza, ne aşkımıza, ne öfkemize ne dilimize, ne tarzımıza, ne kültürümüz ne ezgimize, ne ülkemize ne hayatımıza özeniyoruz…

Maestro aklın yanı sıra, dil.

 

Türk Dil Kurultayında sayın Cumhurbaşkanı dilin önemini vurguladı, özenin, dedi, anadilinize özenin… Uydurmacılığı, yabancı özentisini bırakın… İşyerlerinize Türkçe adlar takın…

 

"Geçtiğimiz bir asır, maalesef dilimiz konusunda en çok sıkıntı çektiğimiz en çok kopuş yaşadığımız dönem olmuştur.

 

Kendi ana dilini en doğru şekilde konuşmayan toplumun başkalarına da faydası olmaz. Dil konusunda maalesef bir özentidir gidiyor. Kendi dilimizin güzellikleri varken, bu konudaki bu yarış hoş değil.”

 

Dilimiz, bütün devletlûların özendiği, halkı uyardığı, üstüne titrediği zenginliğimiz.

 

Özendiğimiz böyle, varın anlayın gayrısını…

 

1989 yılında isyan etmiştik, ‘Mrs.’ Karan’la, başta dile özensizlik ve savrukluğa, sonra yabancı dille eğitime, isyandan sonra uyarmıştı, dil liselerine özen ve dil politikası faslını…

 

Dönemin Yunus Nadi insan hakları konusundaki yarışmada ödül alınca, yazılı basın, başta Cumhuriyet, konuyu manşetlere taşıyınca, Bakanlık da duygulandı, hemen müfettiş gönderildi ve çeyrek yüzyıldır hazırlık sınıfı öğretmenliği yapan öğretmenimiz Yücel Özmen Karan’ın çalıştığı özel okulla ilişiği kesildi, öylesine kesildi ki, kendisi yayladayken,mahallenin sütçüsüne tebliğ edildi karar, o da kapının altından attı, n’apaydı?

 

İlk kurşunu Yücel öğretmen sıktı anlayacağınız. Eh, o da kimin torunu?

 

Bursa’nın dil üstüne titreyen kişisi, Nilüfer dergisi (1886-1891) ve Gündoğdu’nun (1894)kurucusu, Bursa’da ilk yayınevini kuran, oyun yazarı Ferâizcizâde Mehmet Şakir efendinin…(1852-1911)

 

Gerçi söyleşimiz yayınlanırken, gazete ‘faizcizâde’ diye yazmıştı, Ferâizcizâde’yi ama…

 

Masumane uyarlamalarla mı başladıydı dil sefaleti, yoksa daha ciddi bir siyasi mayınlama mıydı?

 

‘Çok seviyorum your eyes/çünkü onlar very nice/bir parçacık look at me/ondan sonra forget me…’ Misal…

 

What did you make today, for Allah? Dolmuştan…

 

Eğitime ve sağlığa yeterli para ayırmamak, ülkenin geleceğinden umut kesmek demektir, demiş bir zamanlar, M.Soysal. İlahi bir cilve…

 

Sağlıkta ulaşılan nokta ortada, hedefler görkemli, uygulamaya söz eden ediyor gene ya, yiğidi öldür, hakkını yeme…Eğitim ve dil konularına ayrılan bütçe ortada…Demek geleceğe umutla doludizgin gitmedeyiz, umutsuzluk malum dönemlerde kaldı…

 

‘Bağımsızlık savaşımız da anadil kaygısıyla başlamıştı zaten’ demişti Demirtaş Ceyhun.

 

‘Ulusal kültür kimliğinin ulusal dille biçimlendiği gerçeği kimsenin işine gelmiyor vesselam’ demişti, dilin büyük işçisi Attila İlhan.

 

‘Türk dili ailesi gene muhakkak kurtarılacaktır. Bu en büyük ve en şerefli kurtuluş savaşı, Türk dünyasının her köşesinden başlamıştır.

 

Türk dili yalnız kurtulmayacak, o nadir yapısıyla dünyanın da bilim dili olacaktır’ derdi, Prof.Sinanoğlu, rahmetli…

 

‘Dilin sınırları, dünyanın sınırları’ derken Wittgenstein, ne haklıdır…

 

Bu vurgular, sözkonusu röportajın da yeraldığı, kamuoyundan konuya mektupla katkıda bulunanların yorumlarını, küçük çaplı bir araştırmayla kitaplaştırdığımız ‘Anadilinde Çocuk Olmak’ın ilk cildinden. Kitabın sonuna tuğla duvarı andıran , kendi üstüne katlanan ek koymuşuz, duvar yazıları yazmışız.(Papirüs yayınları, 1998)Neyse ki kitap tükendi, alıntımız reklama yazılmaz.

 

İkinci cildin basımından ben vazgeçtim.

 

Sonraki ciltler, ki bir iki bin sayfayı buluyordu, kitaplaşmasa da olur, dedim.

 

O tuğla gibi kitabımızdan en güldüğüm, Prf.Vural Ülkü’nün Türkilizce kaleme aldığı mektubuydu.’Universityde Turkish denmiyor mu, cinlerim tepeme çıkıyor. Bir scientist, bilim yapacaksa English ile yapmalı.

 

Biz Englishseverler yazdığımız her makale için en az beşyüz English books okuruz, sizde o kadar Turkish kaynak var mıdır? En iyisi bizim only kendimiz için English yazıp okumamızdır. Hekimlerimiz, engineerlerimiz, chemistlerimiz ve diğerleri, Turkish’i bırakıp English kullan ki, halk denen o aşağıdakiler de English öğrenmek zorunda kalsın. Hele en güzeli Turkish dili ve edebiyatını ya da philosophy’yi English okumaktır. Halka pek tepeden baktığımızı iddiaya kalkışmak, this is a yalan…’

 

Eh, umduk, umsuruk olduk, gün geldi İngilizce düşünüp/yaşayıp/yazan harika yazarlarımız bile oldu. Yazdıklarını yabancı dilden Türkçeye çevirenler vardı neyse, onlar sayesinde şey oldu…

 

Çok yazıp söylemekle sorun çözülmüyordu. Nasıl ki bir başka dilde ve ejnebi ruhla yazılan kitaplar tadına doyulmaz olamıyor ise…

 

Dil ve memleket mayası kalbinde bir sızı olursa, akıldan hiç çıkmazsa ve yalnız eğitimin sanatın değil, bütün iş kollarının ve hepimizin ortak tasası olursa, belki…Dil çünkü bir gönül işi, sabır işi, uzun soluklu iş, yoluna demir asa demir çarıkla, dervişan sabrı ve özeniyle koyulmak gerek…

 

Dengine gelende gülmekte sakınca yoktur, ey hazirun. Misal, Ayvalık Karayollarının karşısında, dolmuşlar kastedilerek ‘Son Durak’ tabelası asılmış, onun yanıbaşına ‘Ahiret Cafe’ açmışlar, uyduruk muyduruk ama ‘Cafe’. Yolun karşısı ise, boydan boya mezarlık…Tam yerine rastgeldi, manzara koyduk, mealinden…

- Advertisment -