Ana SayfaYazarlarSevgili Cemre’ler

Sevgili Cemre’ler

 

Siz hem ömrümüze, hem hayallerimize hem umuda nasıl da yaraşıyorsunuz… 

 

Okuma yazmanız olmadığını biliyorum, her ne kadar havaya, suya, toprağa yazıp çizseniz de… Sizi yazıp duran çok ya, size mektup yazan olduğunu sanmıyorum. Anca aklı kendine göre olan yazar… 

 

Ömre düşen rahmet damlaları gibisiniz, karanlık gecede açan gökkuşağı, hani onu gören tüm derdinden tasasından kurtulurmuş ya… 

 

Havaya düşende hayal, yere düşende rızık, suya düşende aşksınız. Kış sonunda oluşan buhara da cemre deniyor. Bu hararet ve buhar üç defa yerden heyecan ediyor, Şubat başı havada, ikinci haftasına suda, üçüncüsünde toprakta… (Cemrenin zeminden heyecan ettiğine dair bilgiler Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü’nde de Burhân-ı Katı’dan nakledilir. )  

 

Aslında en hoşu, dilimize düştüğünüz: Cemre kömürlüğe düşmüş, misal… 

 

Cemrenin karı tavanın yağı… Cemre kesemize düşmüş. Cemrede rahmet var ise, hasat bereketli… 

 

Üç cemre, yıldızların üç oğlu… ’Üç biraderler Kevakibzadeler / Biri meşrebi havai / Biri deryada yüzer / Biri hakipaye yüz sürer.’ Halk arasında kevakipzadeler deniyor size. 

 

E. Ayverdi’den nakledilen tekerlemeniz, ‘Üç kevakip-zadeler biri maildir havaya, biri ab-ı şifaya, biri yüz sürer hak-i paye…’ 

 

Atalarımızda da cemre inanışı olduğunu, E.Artun belirtiyor. Cemre göğ ülkesinin yakışıklı delikanlısıymış. Dünyaya merağı çok imiş.Bir gün yakından bakayım derken, havaya düşmüş. Yeri seyirlerken bir dilber kız görüp, ona tutulmuş.Kızı görüp mü düştü, yoksa düşünce mi kızı fark etti, bilinmez?Kıza sokulayım derken de hop, suya…Su onu arıtmış, arınan yiğit karaya çıkmış, kıza kavuşmuş.Onların aşkı yeryüzüne bereketi, sıcağı getirmiş. 

 

E.Tığlı’ya göreyse cemre yalnız bizim kültürümüzde değil, Çinde de var.Çinliler her cemrenin güneşle doğanın zifaf gecesi olduğuna inanırmış… (Kaynak: Zehra Hamarat)  

 

Orta Rodoplar Türk köylerinde, halk kış ve karın kendini unutan, gitmek bilmeyen demeye getiriyor olmalı, tembeller olduğuna inanılır.Eskiden ailenin en yaşlı kadını cemre üştüğü gün, ateşin külünü avlunun karı üstüne,daire şeklinde serpermiş .Sonraları insanlar cemre düşende kar buz kaplı yollara kül, kum, taş yerin e, ot, çöp, çiçek kırıntısı serpmeye başlamış. (E. Balıkçı aktarımı) 

 

Aktaran araştırmacıya göre anlamı, Toprak anaya uyarısıymış, biz insanların. Diyesiymişiz ki, ağaçlar, otlar, çiçekler sana dönmeye hazır, elbet biz insanlar da doğayla kucaklaşmaya…Cemre sabahı nohut unu, yoğurt karışımıyla mayalanan ekmek hamurundan ufak ekmekler pişirilip, aile içinde dağıtılır, evdeki eski ekmek kırıntıları da kurdun kuşun kısmeti diye, onlara verilirmiş… 

 

Niyeyse siz üç biraderleri hercai erkek türüne benzetirim, garip göynüm böyle olduğuna hükmeder. 

 

Sevdalılar günü, kadınlar günü, doğum günü, aşklarının pıt diye açıverdiği günlerde onlar da göğe, suya, karaya düşer ya hani… 

 

Biri mahya benzeri ışıklarla yazdıydı, aşkını, göğe, işte bu cemrenin göğe düşmesi. Uçurtmayla da yazıyorlar göğe, uçak poposuna bağladıkları uçuşan beze de, arz-ı halini… 

 

Bazısı suya yazıyor, buz üstüne yazan da var, ama, onu karıştırmayalım şimdi. 

 

Suya yazıyor, sahte fosforizmoslarla, sandala, tekneye, kotraya, gemiye bile yazan varmıştır.İşte bu da sevdalığın suya düşmesi. 

 

Karaya yazan kürem kürem, ya mahalle duvarına kireçle, kömürle,yeni zamanlarda basılı olarak, ya yollara, ya nünük kabuğuna gazlı kül koyup, fitilini yakarak kaldırımlara, yahut gasteye… 

 

Gasteye tam sayfa ilan veriyorlar, evet, dünyanın en güzel kadını diye.Tırışka elbet, dünyanın en güzel kadını da inanmıyor buna, biz de… Adamın ödenecek çeki, senedi olsa gerek, aşk da , yani aşki söz de o çeki, senedi kırdırmak demek oluyor. 

 

Nerde sizin gökte gezerken yerdeki güzele tutulup, deryalara düşüp, karalara çıkıp sevdiğine sahip çıkan Cemre, nerde bizimkiler…Cemre çek, senet bilmez, bizimkiler Cemre gibi sevmeyi bilmez… 

 

Akşam evde yüzüne söylesene, ne o öyle arkasından yüzüne karşı sevmek söylemek? Bu faslı okumayın siz en iyisi, güzelim huyunuz bozulmasın. Göğ ülkede gezerken yerdeki güzeli görüp tutulun, deryalara düşün, sulara garkolun, arınıp çıkın, sevdiğinize de sahip çıkın. 

 

Hep böyle değil elbet, aşıkların, Ferhad diye bi tanesi var, o da dağları taşları deldi, sevdiğinin babası ülkeye dağdan aşan su getirirsen veririm kızı, deyince.Hoş, kimi de diyorki, Ferhad nakkaş idi, murça balyozla vurup kayayı kırmak onun narin nakkaş ellerine göre değildi, tuttu bir alay taş işçisi, bastırdı parayı, dağlar delindi, sular geldi (kız verildi mi, orasını unutmuşum…) 

 

Romeo’yla Jülyet de var ama onların işi yok it daşlıyorlar, kitara çalıp balkondaki kıza şarkı söyleyerek nereye kadar?Olmamış netekim.Olmadı di mi, birleşselerdi aşk olmazdı… 

 

Leyla ile Mecnun’u geçiniz bi kalem, Mecnun akıl doktorunun uzmanlık alanına giriyor, Leyla da zamana uydu zaten, Seyyal ne güzel söyledi zamane Leyla’ların şarkısını… 

 

Anjelina ile Bred Pitt de boşandı. Hani aşk, nerde aşk? 

 

Dışarda, sokakta kadınlar takır takır vurulup öldürülürken, neylesin aşk? 

 

Kurşunu salıp, bıçağı pek çok kere üstelik, saplayıp, her gün kürem kürem kadın öldürülürken, boğulurken, camdan atılırken, neymiş aşk, aşk mıymış bunlar? 

 

Kafası bozulan, ‘beni terk edemezsi’n diyen,’ boşanırsan keserim’ diyen,’ yan baktın, cebine mesaj mı geldi kız, kim o karşıdan sana gülen?/Kaynanana doğru konuş/ çocuk bende kalacak/ kocaya da nafaka hükmoluyor,  n’aber? / ya benimsin ya kara toprağın’ diyen, gün aşırı, artık her gün çekip çekip kadın vuran, namus temizledim sananların dünyasında aşk deyip icat çıkarmayın, bir kısım medya ve siz Cemreler…Hem sizin iş kolay, gökte gez, yukardan kızı gör, düş suya, çık karaya, ‘ah ben de ne zaman düşeceksin diye bekliyodum’, desin kız… 

 

Aşağıda işler karışık, erkeğin mutluluğu ekip işi… Sizin aşk bir, aşağıdakilerin aşkı bin. Çetele bile tutan var, neçe erkeğiz diye, işmar etmeyi, çetele tutmayı bilir de, eli böğründe kaldıklarını söylemezler ama. Neçe patırtı, çalım, o kaa mafiş… 

 

Kadınların tamama yakınının anasının ağladığı bir dünyada, ne aşkı, ne cemresi, Darülbedayi aktörleri gibi diz çöküp de çakma tektaşları ne vermesi Allasen? 

 

Ananem derdi, ‘Darülbedayi aktörü gibi diz falan çöken, parmak ucu öpen adamdan siz siz olun, dinlenip dinlenip kaçın’ , derdi. En küçük eniştem sahiden aktördü ve  bir’le yetinmezdi, o öyle edermiş, teyzemi isterken , sonradan da , aşki kabahatlerini affetsin diye…Eski kadın, o yemiyor bu numeroları, kızı yiyor. 

 

Çukurova’da ağzı yanan hatun kişinin söylediğidir:’ Anacım bundan sonra er diye errrik (=Erik) dalına basarsam, körolayım…’ 

 

Kahrol e mi aşk…Anonim şaka kumpanyası… 

 

(Siz mübarek Cemrelere notumdur: Varolunuz, her kış sonu gene geliniz/havamıza, suyumuza, toprağımıza ve kanatlarımız arasına gene düşünüz, siz’siz olmaz, elbet o meret Anonim Şaka Kumpanyası olmadan hiç olmaz… Hayır cephesinin tamama yakınının mizah yeteneksizliğini görüp okudukça, eli şiire düşeninin bile, ‘referandum sandığında sana ahmak mısın diye soracaklar’, zinhar evet deme, ahmaksan bile hayır de, bak ben de öyle yapıcam, aklım vaaar fikrim vaaar, veren Allah’a çok şükür, diyebildiği yerde, cemrelere, aşka (bile), havaya, suya, toprağa, kocamış dünyamıza ve onun yorduğu insanlara,hayata can suyuna evet, bütün güzel başlangıçların özeti olan evet’lere de evet!) 

 

- Advertisment -