Ana SayfaYazarlarSevgili Madam Curie,

Sevgili Madam Curie,

 

Doğum ve ölüm gününü bilemez insan.Karşılayanlarla uğurlayanlar bilir, bir de ardından yazanlar.

 

Polonya Varşova’da doğduğunuzda kimse sizin radyoloji kurucusu, toryumun radyoaktif yanının bulucusu olacağınızı,  kadın olduğunuz halde(!) Nobel alacağınızı bilemezdi .

 

Ne çok ve hepsi birbirinden önemli rol üstlenmişsiniz, 67 yıllık kısa ömrünüzde.

 

‘Bir hayat ruyası oluşturmak, o ruyayı gerçekleştirmek, önemli’ olmuş sizin için, ruyayı gerçek yapmışsınız, hem bilim , hem kişisel hayatınızda…

 

Ruyayı gerçek kıldığınız iki hayatınız, kişisel ve bilimsel; onlar da çifter çifter, 1893’de Sorbonne’dan fizik diploması alan ilk kadınsınız, ertesi yıl matematik diploması…

 

 

 Biri bilimi ötekisi müziği seçen kızlarınız iki, buluş ve ödülleriniz iki, aşkınız iki. Çifterli kader yazmış size kader katipleri, ama, ne esaslı bir kader…

 

Ayrımcılığın hakim olduğu dünya, kimi yoksunluklar, ailedeki baba baskısı, öğrenme ve yükselme hırsı, vatanseverlik karakterinizi yoğurmuş, öyle diyorlar sizden için, sevgili Marya Salomee Sklodowski…Manya diye biliniyorsunuz.1893 Ocak ayında Polonya kanlı ayaklanması sonra, profesör babanızın bilim sınıfı kapatılmış, Rus yetkililer onun fizik-kimya öğretmenliğini sonlandırmış. Dönem, Rus liselerinin diploma verebildiği ve Polonyalı hocaların orada ders verdiği dönem.Rus işgaline direnen halk ayaklanıyor, bazı yakınlarınız bu olaylarda ölüyor, babanız gizlice direniyor.Tam da 1890’taki Çar’a başkaldırdıklarında, henüz babanız olmamışken, güzel ve yetenekli Bronislava ile evleniyor.Bilim evlilik hayatı, mücadele ve çocuklarla sürüp gidiyor ondan sonra, aileniz için.

 

1863 isyanında kadınlar da erkeklerin yanıbaşında isyana, işlere katılsa da, ayaklanma bastırıldıktan sonra yeniden evlerine dönmek zorunda bırakılıyorlar, ev işlerine, çocuk bakımına, pek pek öğretmen ve hemşire olmaya…

 

Annenizi ailesi Varşova’nın tek kız okuluna yolluyor, zekasıyla öne çıkan anneniz hem başöğretmenliğe başlıyor, hem evliliğe koyuluyor, 1863’de başladığı doğurma eylemi ilkin iki yıl arayla, sonra birer yıl arayla, dört güzel ve birbirbirinden akıllı kız ve bir oğula sahip olmakla sürüyor. O genler bende olsa, düzineyi tamamlamaz mıydım, ah? Haklısınız, ‘matematik zayıf,’ama,  ‘kuşlar pekiyi’ Bizim diş doktoru bir arkadaşımız vardı, Kilis’li, altı kardeşin dördü doktor olmuş diye, Allah sizi inandırsın çalımından yanına varılmazdı, ikiden çok doğurana, ‘hadi bizim gibi her çocuğunuz tıbbı kazansa, neyse, alt tarafı hemşire, öğretmen, tezgahtar oluyor doğurduklarınız, niye ürersiniz, bilmem ki?’ derdi.Biz de ona inat üç’ledik zati…

 

Anneniz beş çocuğun ardından sizi dünyaya getirdiğinde Marks ‘Das Kapital’in ikinci cildini yayınlamış,  A.Nobel dinamitin patentini almışken,  vereme yakalanıyor…Kızlarını kucaklamamak için bağrına taş basıyor. Büyük kızıyla evden ayrılıyor, ablanız annenize bakıyor, on yaşında olsa da…

 

Geride kalan baba öbür üç kızının bakım ve eğitimini üstleniyor.Polonya milliyetçisi, Çarlık Rusyasına nefreti öğretiyor kızlarına.Siz bu arada, daha dört yaşındayken okumayı söküyorsunuz.

 

İlk kız, geçim için evi öğrenci pansiyonuna çevirdiğinde ana babanız, onlardan birinin tüfüs mikrobu taşımasıyla hastalanıp ölüyor.Peşisıra anneniz de ölünce, “Tanrı’nın iyi niyetine bir daha asla inanmayacağınızı ”düşünmeye koyuluyorsunuz. Babanız ileri eğitim veren bir Rus lisesine veriyor sizi, dakika bir gol bir, başeğmezliğiniz yüzünden disipline veriyorlar sizi, öğretmen e tepeden baktığınız için. ‘Başka türlüsünü beceremiyorum ki’ diye savunuyorsunuz kendinizi.

 

Mükemmellik baskısı, her şeyi bi kenara bırakıp, çekip gitmeye yöneltiyor sizi, bir akraba yanında alıyorsunuz soluğu, burada çocuk ve gamsız bir genç kız oluyorsunuz biraz.

 

Ablanızla birlikte, Polonyalı bir pozitivistin kızlar okusun diye başlattığı Seyyar Üniversiteye devam ederken özel ders de veriyorsunuz.Taşrada çocuk bakıcılığı yapıyor, evin delikanlısına gönül verince, işlerin karıştığı bu evde verdikleri aylığı, tıp eğitimini tamamlasın diye ablanıza veriyorsunuz. Ara verdiğiniz eğitiminiz yerine, ‘duyguları belli etmeme’ dersi veriyorsunuz, kendinize. Abla bu arada bin öğrenci arasındaki üç kızdan biri olarak bitiriyor tıbbı, neyse ki.

 

Dışarıda, cins ayrımcılığının doruğa ulaştığı, kadının ikinci sınıf görüldüğü bir dünya…

 

‘Gördüklerim, öğrendiklerim benim için bir sevinçti’ diyen bir Manya’sınız, küçük notlar düşüyorsunuz defterinize.

 

Pierre Curie geliyor sahneye, kırk dördündeki yalnız bilim adamı…”Kadınlar yaşamak için yaşamayı bize göre daha çok seviyor.Bu da işimizle aramıza giriyor.Kadınlarla mücadele şart ve bu her zaman eşitsiz bir mücadele.Dâhi kadın çok az”…diyen…(Alıntı: B.Goldsimith, Saplantılı Deha M.Curie)

 

Mösyö çalışkan,bekar, Curie yasası denen simetri yasasını formüle etmiş, kendine ait bir odası da laboratuarı da yok, yeteneğini göstermeyi, çalım satmayı bilmeyen bir beyefendi. Matmazelin dâhi olduğunu anında kavrayacak kadar da zeki…

 

Aşk ve evlilik çıkageliyor, onca bilim yükünüze ev külfeti de eklenecek, bütçe defteri tutacaksınız, yemek tarifleri bilim formülleri yanında deftere kaydedilecek.Derken ilk kızınız dünyaya gelecek. Bilimsel çalışmaların ağırlığı, evin ve bebeğin yükü, kim olsa depresyona girer…

 

İki depresyon arası fark ediyorsunuz, yalnız uranyum bileşiklerinin değil, toryumun da benzer enerjide ışın ürettiğini…

 

Bilim dünyasında her kafadan farklı ses çıkıyor, atomun incelenmesi bir türlü bilim müfredatına alınamıyordu. Sizin keşifler kimsenin umurunda değildi, elbet doktora tezinizi tamamlamadığınız için, Polonyalı bir göçmen, üstelik kadın olduğunuz için…

 

Sabrın sonu Polonyum ve Radyum’du, fizikçiler kabul etse de kimyacılar elle tutulur bir kanıt istiyordu.Siz eski bir hangarı laboratuar yapmış, çalışıyor, yemeden içmeden yalnız bilim konuşuyor, keşfiniz olan gizemli elemente duygusal bağınızı sürdürüyordunuz.Mösyö romatizma ağrısı çekerken, fizik okutmanlığını sürdürürken, 1903’tür ve Fransa’da ilk kez bir kadın doktora tezini bilim kuruluna sunar, muhteşemsiniz madame…

 

Aynı yılın fizik nobeli için eşinizi ve bir diğer kişiyi aday gösterirken, sizin esameniz okunmaz.

 

Eşiniz de sizi katmazlarsa bu ödülü geri çevireceğini bildirir. Gene de 70 bin altın frang, ikiniz tek kişiymişsiniz gibi, öbür adayla eşit bölüştürülür, size çeyrek düşer, bilim insanlığında ve buluşlarda iki tam bir bölü dört olsanız da, nobelde yarımın yarımı edersiniz…

 

Pierre Curie, “ben bu dünyada adalet olmadığına inanıyorum” demektedir. Kendini tüketircesine çalışan insanın en sefil koşullarda yaşamasını kabul edemez. İnsanlığın sonunun belki de insan bir tür makine olduğu için geleceğine inanmaktadır.

 

Nobel ödül konuşmasında da eşiniz çağrılır, siz izleyici sıralarındasınızdır. O sizin uranyumla toryumun radyoaktivitesini tek başınıza keşfettiğinizi vurgular, konuşmasında…

 

Yağmurlu bir günde Paris’in işlek bir kavşağında atların çektiği yük arabasının altında kalır, eşiniz… Aylardan Nisan’dı, ölüm kat’iydi, artık yalnızdınız, siz de dünyadan yüz çevirdiniz.

 

 Bağlanan dul aylığını geri çevirirken, eşinizin Sorbonne’daki görevini sürdürmeyi kabul ediyorsunuz…

 

‘İçinizdeki hayatı artık çocuklarınız bile uyandıramamaktadır.’ (age.S:129) Birkaç yıl sonra yeni bir aşkın, hem fizikçi hem iyi matematikçi, boylu boslu, deli bakışlı bir genç adamın hayatınıza gireceğini, o ölmüş hayatın külünden kor çıkaracağını bilemezdiniz elbet, öyle değil mi Madame?

 

Kimya dalında ikinci nobelinizi aldığınızda, sevdiğiniz adama yazdığınız mektupların basına verildiğini öğrendiniz…

 

İlk dünya savaşı sona ermiş, o zor zamanlarda evleri dışında kavga vermiş kadınları dört duvar arasına kimse kapatamamaktadır artık.Kadın hareketi başlamış olsa da, kadınlar gene evlerine dönmek zorunda bırakılır ve oy hakları için yirmi yedi yıl daha beklerler…

 

Siz, ilk aşkınız bilimin ve aşırı radyasyonun getirdiği son noktada, ‘beni rahat bırakmanızı istiyorum’ diyerek geçip gidersiniz…

 

Orada rahat, huzur içinde ve Mösyö Pierre ile birlikte olduğunuzu umuyorum. Gördüğünüz gibi öğretmeyi hâlâ sürdürüyorsunuz madame…

 

Dünyamız da, yalan dünyada son yıllarda olan bitenle, savaşlar ve insanlığın düşürüldüğü hak edilmedik hal ile, siz sahi dünyada olanlara öğretmeyi sürdürüyor olsa gerek…Misal, Alfred Nobel dinamiti bulduğuna bin kere pişmandır, siz, ‘dünyayı bu hallere getiresiniz diye miydi bizim onca didindiğimiz, yazıklar olsun ’ diyorsunuzdur belki…

 

Ne dünya hak ediyor bunu, ne insanlık ailesi olarak biz… Affediniz…

 

(Betül Tarıman’ın, ÖzcanErdoğanın hazırladığı Dâhiler ve Aşkları, kitabındaki’Bilime aşık bir kadın, M.Curie’ adlı yazısından yararlanılmıştır.İkaros , 2010 yayını)

 

‘Matematik İyi, Kuşlar Pekiyi: Cemal Süreya/ YKY.

- Advertisment -