Ana SayfaYazarlar‘Arasında savaşmak’

‘Arasında savaşmak’

 

Çözüm süreci geride kaldı. Ancak bıraktığı miras, zannedildiğinden daha fazla sonuçlar yarattı. Örneğin Kürtler bu süreçte gündelik hayatı keşfetti. Bu keşif yaşama arzusuydu. İnsanlar daha kaliteli bir hayat sürebilmek, çocuklarına daha güzel bir gelecek sunabilmek, eğlenebilmek, gezebilmek, hayatı keyifli kılabilmek için hayat stratejileri inşa etmeye başladı. Pek çok ilde özel okullar açıldı, köylerde Ege sahillerindeki villa mimarisini aratmayacak yeni konutlar inşa edildi. Canlanan iç ve dış turizm, el ürünlerini sergileyen binlerce zanaatkâra ve ev kadınına geçim kapısı oldu. Mera ve yaylaların tarımcılığa açılması, büyük ve küçük baş havyan piyasasını canlandırdı.

 

Gündelik hayatın çoraklığını sona erdirecek umudun yeşermesi, Kürtlerin zihniyetlerini, arzularını, taleplerini, gelecek beklentilerini tepeden tırnağa değiştirdi. PKK çözüm sürecini bitirmeye karar verdiğinde karşısında bu halk vardı.

 

                                                                                         *          *          *

 

Kürt halkı kültürel aidiyetine, siyasal aidiyetinden daha fazla önem verir. Bu önermenin en açık kanıtı, Newrozlarda meydanlara çıkan milyonlarca insanın siyasal eylemlerde boy göstermiyor olması. Bu tesbitten, halkın siyasal bir davranış göstermekten kaçındığı sonucu çıkmaz; ancak tesbitin doğası şu gerçekliğin altını çizer: Halk aktif değil pasif bir katılımı tercih ediyor. Bir aktivist olarak meydanlara çıkıp kendisini özneleştirmiyor; bunun yerine siyasi temsiliyet aracılığıyla kendisini görünür kılıyor. Aksi halde ne HDP’ye verilen 6 milyon oyun, ne de 6 milyonluk seçmenin kendisini meydanlardan uzak tutmasının bir izahı olamazdı. PKK çözüm sürecini bitirmeye karar verdiğinde, karşısında işte kendisini böyle konumlandırmış bir siyasal sosyoloji vardı.

 

                                                                                          *          *          *

 

Realite böyle iken PKK devrimci halk savaşı başlattı. PKK Kürt halkındaki bu verili hali görmedi mi? Yoksa yanlış yorum hatasına mı düştü? Bence ikisi de oldu. Realiteyi göremedi çünkü realite ile ilişkisini kuracak değerlendirme kriterlerinin objektifliğinden uzaktı.

 

Türkiye genelinde PKK’ye sempati ile bakan aktif, mobilize, sayıları 50-100 bin arasında değişen bir kitle var. Bu kitle PKK’nin siyasal kodlarını hem taşır, hem üretir. Taşıması siyasal mitingler, gösteriler, açlık grevleri, yürüyüşler gibi aktiviteler üzerinden gerçekleşir. Kodları üretmesi ise geliştirdiği aktivitelerde inşa ettiği, yarattığı söylemlerle olur. Bu siyasal kitle içe kapalıdır, cemaat özellikleri taşır. Ağır bir bedel ödemiştir. Öyle ki bedel ödeme sırası üçüncü kuşağa gelmiştir. İç devre iletişimleri, dayanışma motivasyonları güçlüdür. Bu özellikleri onları daha çok Kemalistlere yaklaştırır. Kandil’in ruh halini genelde bu kitle belirler.

 

PKK karar verirken halka değil kendisi için sokaklara çıkan aşırı politize olmuş bu kitleye baktı. Aşırı politize olmuş kitleyi halk olarak okudu. Kitlenin aşırı motiveli bir aktivite içine girmesini Kürt halkında yaşanan ortak bir duygu olarak yorumladı.

 

                                                                                           *          *          *

 

Böylece “Kürtler değiştirici, dönüştürücü bir ruhla donanmış, (“devrimci durum”da) devrim öncülerini beklemektedir” yanılsaması doğdu. Suriye’deki gelişmelerin ulusal ve uluslararası medyada abartılı bir vurgu ile kendisine yer edinmesi, bu yanılsamayı pekiştirdi.

 

Oysa Kürtler değiştirici dönüştürücü bir devrim ruhu ile değil, gündelik hayat kaygısı ile yüklüydüler. Halk gündelik hayat içindeki öncelikleri (işsizlik, daha iyi bir gelecek, kaliteli bir hayat), Kandil devrimci halk savaşı stratejisini öne çıkardı. Bu yorum ve bakış farklılığı savaş stratejisinin halk ayağının oluşmamasının en önemli sebebini oluşturdu.

 

                                                                                         *          *          *

 

“Karşı savaşmak” ile “arasında savaşmak” arasında pozitif değil negatif bir diyalektik vardır. “Karşı savaşmak”, “arasında savaşmanın” meşruiyeti; “arasında savaşmak” da “karşı savaşmanın” gerekçesi haline getirilemez. Temmuz ayından bu yana devam eden çatışmaların önümüze koyduğu en önemli ders budur.

 

Bugün hangi perspektiften bakarsak bakalım silahlı mücadelenin halkta bir karşılığı yok. Türkiye’nin savaşı 1999 yılında ahlâken, 2013 yılında vicdanen, 2014 yılında ise resmen sona erdi. Biz şimdi resmen bitirilen ancak fiilen sürdürülen, giderek uluslararası güçler için yürütüldüğü yönünde izlenim vermeye başlayan “savaşın” kahredici sonuçlarını yaşıyoruz.

 

- Advertisment -