Ana SayfaYazarlarMüzakere için değil, bitirmek için masa

Müzakere için değil, bitirmek için masa

 

Çatışmaların yeniden başladığı Temmuz 2015 tarihinden bugüne kadar geçen 9 aylık sürede, biz birbirinin devamı olan iki süreç yaşadık.

 

İlki, Kürtlerin anlam haritasını yeniden yapılandıran etkileşim süreciydi. Bu süreçte PKK ile halk karşı karşıya geldi. PKK savaşı şehirlere taşıyarak çatışmaların doğasını değiştirmek istedi.

 

Ancak halk savaşın şehirlere taşınmasına destek çıkmayınca, PKK hatâlı ve yıkıcı mücadele stratejisinin sonuçlarıyla baş başa kaldı.

 

Diğeri işleyiş süreciydi. Bu süreç devletin PKK ile halkın karşılaşmasından çıkan sonucu yönetmesiydi. Bu süreçte çözüm sürecinin avantajlarını iyi değerlendiren devlet, örgüt ile halkı birbirinden ayırdı; örgüt üyelerine karşı sert yönünü, halka karşı da soft (yumuşak) gücünü kullandı. Ayrıca oluşan zarar ziyanı da karşılayacağını beyan etti. Sahada ise PKK ile göğüs göğüse şehir savaşı yürüttü.

 

Netice olarak, hem ahlâkî, siyasî ve psikolojik üstünlüğü ele geçirdi, hem de askerî alanda PKK’ye telafisi zor bir yenilgi yaşattı. 

 

                                                                              *          *          *

 

Çözüm süreci teoride PKK’ye müzakere masasında eşit partner olma imkânı sunan iyi niyetli bir girişimdi. Sahada eşit olmayanlar masada eşitti. Ancak PKK özellikle Suriye müdahalesinden sonra ortaya çıkan tablonun kendisini güçlendirdiğini, halkta da güçlü bir sahiplenme iradesi oluşturduğunu, eğitimlerle “manevra ve vuruş gücü yüksek yeni bir gerilla yapısı” yarattığını düşünerek çözüm sürecini bozdu. Amacı askeri açıdan devleti perişan etmekti. İktidarı da özerkliğe mecbur bırakmaktı. Böylece çözüm sürecinde sergilenen eşit statü yaklaşımı sahada fiili bir karşılaşma ile test edildi.

 

Testten galip çıkan devlet oldu. Tarafların sahada eşit statüde olmadıkları, çatışmaların şehir savaşları raundunda ortaya çıktı. Şimdi geriye yaz ve sonbahar raundları kaldı. Ancak işaretlere bakılacak olursa, bu raundlarda da değişen bir şey olmayacak.

 

                                                                                    *          *          *

 

Şimdi, tablo ve realite böyle iken, yeniden müzakere masasına oturalım dememiz neyi değiştirecek? Eğer yeniden müzakere masasına dönülürse, geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi, bir veya iki yıl sonra yeniden çatışmalı ortama geri dönülmeyeceğinin garantisi ne?

 

Diğer taraftan, müzakere masasının artık konuşulacak neyi kaldı? 2009 yılını baz alırsak, tam yedi yıldır devlet ile örgüt birbirini dinliyor. Bunun için Avrupa’da toplantılar düzenlendi; Kandil’e heyet ziyaretleri gerçekleştirildi; Öcalan ile yılları bulan konuşmalar, tartışmalar yapıldı. Kandil ile İmralı arasına arabulucular kondu. Mektup diplomasisi başlatıldı. Pek çok yol haritaları hazırlandı. Ve saire… Bu geçmişten sonra, haydi yeniden müzakere masasına dersek, emin olun ki “oha” seslerinden başka bir şey duymayız. Zaten duyuyoruz da…

 

                                                                           *          *          *

 

Eğer masaya dönülecekse, taraflar müzakereye çözüm sürecinde olduğu gibi eşit statüde oturamazlar. Çünkü sahada yaşanan askeri müzakere bir tarafın diğer tarafa üstünlüğü ile biterse, taraflar masaya askeri başarı konumlarına göre oturmak isterler.

 

Bu realite masanın işlevini de değiştirir. Taraflar masaya yeniden sorunu müzakere etmek için değil, fiilen savaşı bitirmek için oturabilirler.

 

Devlet ve hükümetin talebi belli. PKK sınır dışına çıkacak. Çıkmakla yetinmeyecek; kesin ve kati şekilde silah bıraktığını deklare edecek.

 

İtiraz edemiyoruz, çünkü devlet “Benim telaşlanmama yol açacak bir durum göremiyorum. O zaman neden muhatabımın talepleri ışığında bir masa kurayım? Masa olursa o masada ancak benim taleplerim ve dediklerim olacak. Beni buna muhatabım zorladı. Şimdi de zor duruma düşen ben değil, muhatabım. Hattâ beni rahat bırakırsanız, PKK’yi askeri açıdan bir daha belini doğrultamayacak bir noktaya da getirebilirim” derse, kendisine ne yanıt vereceğiz?

 

                                                               *          *          *

 

Tıpkı Kolombiya’da olduğu gibi, kendisinden barış dilenilen Kandil, kendini barışa mecbur hisseden bir Kandil’e dönüştürülmedikçe barış gelmez. Bizim barış deneyimimizin bize gösterdiği en büyük ders budur.

 

Ancak sürecin ucunu açık tutmak yerine “topyekun imha” diyerek kapatmak, bölge insanının kitle psikolojisini yönetmek açısından pozitif değil negatif çağrışımlara yol açabilir.

 

Bunun yerine, paralel evren inşa etmenin daha rasyonel yaklaşım olacağı kanaatindeyim. İlk evren zaten inşa edilmiş durumda. Bu evren güvenlik yaklaşımlarını içeren mücadele stratejisine dayanıyor. Paralel evrende ise, ilk evrenin zorlayıcı enerjisi arkaya alınarak PKK’nin dönüştürülmesi (siyaset karşılığı silah bırakma) amaçlanmalı.

 

Bir tür barış için savaş! Acı ama gerçek. 

 

- Advertisment -