Ana SayfaYazarlarÇocuk asıl sözle büyür...

Çocuk asıl sözle büyür…

 

S ile başlayan üç sözcüğün çocuğun yetiştirilmesinde, akıl ve ruh sağlığında çok önemli olduğunu düşündüm hep.

 

Sevgi, süt ve söz…

 

İlk ikisi olur olmaz, çocuğun bahtına kalmış, ama, söz öyle mi? Diğer ikisiyle ortak noktası, doğru zamanda verilmesi, aşı sonradan tutmuyor, işe yaramıyor…Ninnilerin yalnızca uyutma amaçlı olduğunu mu sanıyorsunuz?Dilin müziği, ritmi, tadı beşikte ekiliyor olamaz mı, bebeğin kalbine? Ondan değil mi yuvadaki bebeğin beslenme ve bakımdaki kusursuzluğa rağmen, beşiklerinde metrnom gibi iki yana sallanması, yuva hastalığına tutulması?

 

Dil yaresi, içimizin sızısı…

 

Dilde hasar olunca, gönülde de hasar dizboyu, bu kaçınılmaz.

 

Birbirimize el olmak, geçmişten güç almak da öyle.Dil hasarlıysa, dil denen göbek kordonu kopmuş yahut başımıza dolanmışsa, oksijensiz kalmak, öncesiz ve sonrasız olmak da kaçınılmaz.

 

1989’da yabancı dille eğitim konusunu didiklemiştik, insan hakları dalında ödül bile vermişlerdi (Yunus Nadi, mansiyon). Söyleştiğimiz,’ eğitim ana dille olmalı, ama birçok yabancı dil de erken yaşta öğretilmeli, dil liseleri hızla kurulmalı’ diyen dilbilimci öğretmen Yücel Özmen Ka ran’ın işine son verilmişti.

 

Elbet o sıralarda sanal alem yani bilişim dünyası dili yoktu ortalıkta.

 

Derdimizin püskülü de o oldu.

 

Türkçe’yi ne kadar doğru konuşuyoruz, başlıklı söyleşide (Star, Pazar eki, Gizem Tümbay ‘ın söyleşisinde) Ahi Evran Ünv.Türkoloji dalı öğr.elemanı Osman Kabadayı konuyu bu yönü öne çıkararak ele alıyor.

 

‘Yabancı kelime kullanmayı yeğleyerek kendini farklı göstermek isteyen gençlerin bunu bilinçli şekilde yapmalarının altında farklı sebepler olabilir’, diyor Kabadayı. Psikolinguistik, sosyolinguistik gibi dil bilimine yardımcı disiplinler incelemeli.Sosyal medya da içinde her alana gereksiz yabancı sözcük kullanımı, dilde özensizlik, duyarsızlık, bilinçsizlik önemli…’

 

Kabadayı da konuya duyarlı uzmanların yargısına varıyor, ‘nasıl düzeltebiliriz?’ den çok, ‘nasıl bozmayız?’ bakış açısına…

 

TDK dilimizde yüz binden çok sözcük olduğunu söylese de konuşup yazarken üç ila dört yüz kelime kullanıyormuşuz. Ben daha az olduğu kanısındayım. En çok kullanılan sözcük ‘bir’ imiş, bunu izleyen sözcük ‘yani’ olsa gerek…Üçüncüsü de ‘kesinlikle’…

 

Bizim o söyleşimiz ‘Anadilinde Çocuk Olmak’ adıyla kitaplaşmıştı (Papirüs yayıncılık/Tükendi) İkinci cildini yayından çektim…Sonraki üç cildi de hazırladığım halde yayınlamaktan vazgeç tim.

 

Neden diye soracak olursanız, okurların ve yayıncıların derin (!) ilgisiyle başedemediğim için derim…

 

Neçe doğru söylerim, onu da ferasetinize bırakıyorum…

 

2003’de basında ‘Fransız hükümetinden e-mail sözcüğüne yasak’ başlığıyla yeralan habere dikkat çekiyor Kabadayı, Fransa’da yabancı sözcüklerin Fransızca’ya girmesini önlemekle görevli Academia Française kuruluşu Kültür Bakanlığının yeni söz ve terimler sorumlusu komisyon

 

bu kuruluşla işbirliği yaparak İngilizce ‘e mail’ yerine Fransızcada elektronik posta anlamına gelen sözden kısaltılmış ‘courriel’i önerir, hükümet de böyle yapılması genelgesi yayınlar.

 

Bizde TDK var, ancak hükümet desteği kaçınılmaz.’

 

Dil içinizin sızısı değilse, fikrinizin temel taşı olamıyorsa, ne yasayla kurtarılabilir , ne kurumla, ne ceza keserek… Belki yalnızca ciddiye alarak, korunup kollanır…

 

Güneyde bir ilin çağrısına, söyleşi konumun ‘Çocuk Asıl Sözle Büyür’ olmasında üstelediğimbundan; çocuk, dili ciddiye alan, özenli kullanan yetişkinlerin yanında ve güzel sözle büyür, güzel söz işiterek, güzel konuşanlara öykünerek ve iyi kitaplardan güzel söylemeyi öğrenerek…

 

Kabadayı benden daha umutvar, diyor ki;’Yarın bir gün Türkçe devlet politikasında yeralır, toplum ve yeni kuşaklar eğitimle bilinçlendirilir, bu doğrultuda yasal düzenleme gelir, tabela kirliliği bir bakarsınız ortadan kalkıverir, neden olmasın?Yeter ki dil bilinci yerleşsin.’

 

Nazire yapalım haydi ; ‘efet, walla doğru, önlemin böylesini sewiyom ben, bu deersiz dil bilinçsizliği günlerinden deerlisine gidios gibi bi his geliyor böyle içimden…Yani…Kesinlikle haklısın hocam, çak!’ Şaka kaldırmayan işlerden bu da, hoşgörüle…

 

Öylesine ciddiye alınması gereken bir dert ki başımızdaki dil yaresi, yazılı görsel basından gündelik konuşmaya kadar, şaka kaldırmıyor…Bende’niz de ekrandaki dil sefaletine takılmış durumdayım, tansiyonum fırlıyor, nasıl böyle konuşuyorlar diye…Vurgu, olması gereken yerde değil, kimbilir esaslı spikerler ve konuşma öğreten makamların cinleri nasıl başına toplanıyor?

 

Hem haber spikerleri hem muhabirleri sıkı bir dil eğitiminden geçirmek çok mu zor?Yapılan her yanlışta kelimeye bedel biçerek, maaştan kesmek bile en hafif, en hoş, en zorunlu ceza olabilir…Bırakın işi düzgün konuşmak olanı, siyasi parti üyeleri de günde yarım saatçik dil eğitimine alınamaz mı?Yerel yöneticiler hayda hayda…

 

Bütün çocuk kitapları, başta ders kitapları, onlar kadar, naylon yayınevlerinin hoyrat bir Türk çe ve çeviriyle bastıkları çamur kitaplar denetlenemez mi? Bu çakma ( ve hiç ucuz olmayan, tornistan) kitaplardan bulmuş torun oğluşum, bana okutmak istedi.Tümce yanlışlarını, söyleyiş bozukluğunu düzelterek okudum, ‘ yanlış okuyorsun Ayşe’ diyerek karşı çıktı, çünkü ezber etmiş, o yanlışı aynen kaydetmiş. Açıklamaya çalıştım, anlıyor gibi dinledi. Sonra aynı hikayeyi ben anlattım, baştan sona, değiştirerek, rengini sesini bizim kılarak…

 

Dinledi, durdu, gitti sokak kapısını açıp apartman boşluğuna aynısını bağırarak anlatmaya başladı. Bu biçimi hoşuna gitmiş, herkes duysun istemiş, ondanmış…Demek ki, dedim, anlamış.

 

Çocuklar kül yutmuyor, ama, tüm kapıları kapatıp, bir biçimi dayatırsanız, ne yapsın garipler?

 

Ailelere büyük iş düşüyor, esaslı yayınevlerinin güzel resimlenerek, özenle basılmış kitaplarını seçsinler, moda olanları değil. Hem kendileri okuyup, örnek olsun çocuklarına, hem sesli okuyarak, hiç değilse kendi okuyacağı zamana dek, dilin tadını, güzelliğini göstersinler. Çocuğu, dinlediğini anlatmaya özendirsinler.

 

Dil = Demokrasi dersek, çok mu ileri gitmiş oluruz , ne dersiniz?

- Advertisment -