Ana SayfaYazarlarÇocukların mutlu olduğu okullar

Çocukların mutlu olduğu okullar

 

Eğitim meselesi her ailenin gündemindeki en önemli konulardan biri. Sık sık değişen sisteme dair sorunların yanı sıra, öğrencilerin yaygın olarak muzdarip olduğu sağlık sorunları da endişe verici düzeyde. Hiperaktivite, kalp, beyin ameliyatı, böbrek yetmezliği, sürekli ağrı kesici kullanma gibi ciddi yetişkin hastalıklarına benzer durumların çocuk ve ergenlerde de yaygın olması, intihar teşebbüsleri ve intiharlar gibi oldukça üzücü vakaların gerçekleşmesi, hepimizi haklı olarak kaygılandırıyor. Bu konular tabi ki çok yönlü ele alınmalıdır ancak, okulların hapishaneye ya da hastaneye benzer mimarileri, tamamen betonla kaplanmış bahçeleri, akıllı tahta, akıllı tablet gibi sürekli radyasyon yayan eğitim araç gereçleri, hiçbir taze gıda içermeyen kantinleriyle öğrencilerin sağlığını bizzat tehlikeye atan yerler olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamamız gerekiyor.

 

Peki, başka bir eğitim sistemi, başka bir okul tipi tasarlanamaz mı?  Elbette tasarlanabilir ve dünyada çeşitli örnekleri de var zaten. Benim ilgimi çekenlerden biri “Waldorf eğitim sistemi” mesela. Organik tarım ilkelerinin oluşmasında önemli bir isim olan Rudolph Steiner’in (1861-1925) kurduğu bu sistem şu anda dünyada pek çok ülkede çeşitli uyarlamalarla kullanılıyor. Birinci dünya savaşı dönemlerinde yaşayan, Matematik ve felsefe eğitimi üzerine doktora yapan aynı zamanda doğu bilgeliğiyle ilgilenen Steiner, Goethe’nin eserlerinin araştırıldığı bir kurumda uzun süre çalışmış. Birinci dünya savaşı gibi bir yıkımının tekrarlanmaması ve yeni bir savaşın olmaması için yeni bir insan tipinin nasıl oluşturulabileceği meselesine kafa yorup, antroposofi adını verdiği yeni bir felsefi yaklaşım ortaya koymuş.

 

Steiner, sağlıklı bir bireyin yetiştirilebilmesi için öncelikle, eğitim alacak bireylerin ortamlarının temiz bir tabiatla iç içe olması, tüketecekleri gıdaların gerçek olması, ortaya çıkacak hastalıkları fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal olarak iyileştiren bir tıbbi anlayışla hareket edilmesi gerektiğine inanıyor. Ayrıca, eğitim yapılacak mekanın mimarisinin de farklı olması gerektiğini düşünerek, ilk kurulan okulun mimarisini kendisi tasarlıyor. Yiyeceklerin tarlada yetiştirilmesinden son ürün haline getirilmesine kadar belirlenen standartları içeren biyodinamik tarım esaslarını ve antroposofik tıp eğitimindeki metotları belirliyor. I. Dünya savaşının yıkıma uğrattığı Stuttgart şehrinde bir dizi konferanslar veren Steiner, davet üzerine fabrika çalışanlarının çocukları için 7 Eylül 1919 yılında ilk Waldorf okulunu kuruyor. O günden bu yana Avrupa, Amerika, Afrika’da bu okulların sayısı bini geçmiş durumda. Uluslar arası Waldorf okullarında bulundukları ülkenin değer ve kültür yapısı dikkate alınarak, kendi standartlarıyla uyumlaştırılıyor. Örneğin anlatılan hikâyeler ve düzenlenen atölyeler bu değerlere göre değişiklikler içerecek şekilde hazırlanıyor. Aslına bakarsanız bu kadar farklı pek çok ülkede kabul görmeleri de başka türlü olamazdı sanırım.  

 

 

Waldorf sisteminde eğitim, bildiğimiz okul eğitim sistemlerinden oldukça farklı; okulda “müdür” yok, öğretmenler, öğrenci ve veliler okulu birlikte yönetiyor, ortak kararlar alıp, uyguluyorlar. Dünyadaki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu düşünüldüğünden, çocuğun tam bilgiye ulaşması için “düşünerek, yaparak ve hissederek” bütünsellik içinde davranması hedeflenmekte. “Öğretmen”  bu sistemde eğitimin en önemli aktörü olarak görevlendirilmiş. Her çocuğun farklı bireysel ihtiyaçları, karakteri, düşünce ve duygu kapasitesine sahip olduğu düşünüldüğünden 1’den 8.sınıfa kadar görevi üstlenen aynı öğretmen, çocukları çok iyi gözlemleyip zayıf yanlarını güçlendirmek ve kapasitelerini artırmak amacını taşır. Bu yıllarda akademik bilgi verilmez, daha çok mitolojik hikâyeler, masallarla erdemli ve ahlaklı olma üzerinde çalışılır. Akademik bilgiler ve teknolojik metotlar 8. Sınıftan sonra ders programına dahil edilmiş olsa da, üretimin ve sanatsal faaliyetlerin yapıldığı atölyeler yine önemini korumakta. Sınıf ortamında öğrenci üzerinde hiçbir şekilde not baskısının oluşturulmamasına özellikle dikkat edilmekte.

 

2011 yılında Toronto’da bulunan bir Waldorf okulunu ziyaret ettiğimde gözlediğim detaylar insanı gerçekten şaşırtan cinstendi. Okul, İranlı bir Şii cemaatinin kurduğu başka bir okulla komşu olmasına rağmen, etrafına ne bir duvar ne de koruyucu tel çekilmişti; aksine bir çocuk resmindeki basitlikte çizilmiş gibi kısa ve tahta çitlerle çevriliydi. Çitlerle aynı rengi taşıyan okul çatısı, çok köşeli. Bahçe çimen ve çiçeklerle çevrili ama suni bir yeşillendirme yapılmamış. Bahçenin bir köşesinde bazı derslerin yapıldığı çimlerin arasında tahtadan gölge oyunu oynatılan küçük bir kulübe bulunuyor. Okulun içine giriş yaptığımız kapı oldukça sade, her ayrıntı gözü yormayan huzur veren bir estetikte tasarlanmış. Okulun alt katında belirli günlerde velilerin biyodinamik tarım yapan çiftçilerden alışveriş yaptıkları organik pazar kurulmuş. Üst katta müzik odası mavi tonların ağırlıkta olduğu ortamıyla huzur verici; neredeyse müzik aletlerinin dışında bir şey yok gibi ve halı ile kaplı. Başka bir oda da ekşi mayalı ekmek yapma atölyesi, tahta oymacılık, boyama, yünden yapılan eşyaların olduğu atölyeler ve bunların okul yararına satıldığı bir mekân olarak düzenlenmiş.

 

 

Bu oyuncaklardan ve Waldorf okulunu daha yakından tanıtan kitap ve müzik CD’lerden almak için odaya girdiğimizde, yardımcı olmak için gelen görevli de sakin görünümlü ve yavaş sesle konuşan biri. Okulda ve insanlarda gördüğümüz en önemli şey sessizlik; antroposofik felsefenin en önemli kurallarından biri… Satış yerindeki oyuncaklar tahta, ipek ve yünden yapılmış; tüm bu materyallere, kök ve doğal boyalarla desen verilmiş. Yüzlerindeki ayrıntıları belirtilmemiş bebekler dikkatimi çekiyor, sorduğumda tıpkı göstermelik çitler, çok katlı okul çatısı ve konsantrasyonu artırdığı düşünülen şeftali rengine boyanmış sınıf duvarları gibi, hiçbir şeyin öğrencinin hayal ve düşünce dünyasını sınırlandırmaması gerektiği cevabını alıyorum.

 

Bizim ülkemizde Waldorf okulu yok, yasal olarak da kurulması pek mümkün görünmüyor. Çocuklarını sürekli rekabet ortamına hazırlayan ebeveynler için de maalesef böyle bir okul pek çekici sayılamaz.

 

Ben ne düşünüyorum diye merak ediyorsanız, görüşümü söyleyeyim: Gıda, çevre ve eğitim gibi her ne konuda olursa olsun hiçbir şey, aynen kopya edilmemeli ya da zincirleri olmamalı. Ancak İnsanlık ailesi olarak hızlıca her yönden kirletilen dünyamızda, “beton şehirlere terkedilmiş kalabalıklar ve besin değeri olmayan kimyasallarla kirletilmiş gıdalar” gibi ortak dertlerle karşı karşıyayız. Hızla sağlığımızı ve huzurumuzu kaybederken, bütün bunlara kafa yoran herkesi dikkate almak zorundayız. Bu bağlamdaki örneklerden biri olarak Rudolph Steiner da, eğitim konusundaki fikirlerine daha derinden bakılmayı ve üzerinde araştırılma yapılmayı hak eden biri. Sağlıksız bir ortamdan sağlıklı bireyin çıkmayacağını bildiğimizden, eğitim çağındaki hiçbir çocuğun ihmal edilmemesi gerekiyor. Eğitim sistemimizde öğrencilerin, tabiatla, diğer canlılar ve insanlarla ilişkilerinin sağlıklı ve sürdürülebilir bir forma kavuşması sağlanırsa, mutlu ve merhametli yetişkinlerle karşılaşma imkanımız ortaya çıkacaktır.

 

http://www.rudolfsteinerweb.com/Rudolf_Steiner_and_Anthropsophy.php

 

http://eefdergi.erzincan.edu.tr/article/view/1006000953

 

http://efdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_VI/haziran/2009_h_kotaman.pdf

 

- Advertisment -