Ana SayfaYazarlarSeçimlerde ne olacak?

Seçimlerde ne olacak?

 

Benzersiz bir seçime doğru gidiyoruz. Geçmiş deneyimlerle karşılaştırmaların fazla anlamlı olmayacağı, anketlerin son ana kadar doğru ölçüm yapamayacakları bir seçim… Bunun bir teknik, iki siyasi nedeni var.

 

Teknik neden, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin aynı anda yapılması… Geçmişte seçenekler partilerle sınırlı olduğu için seçim yapmak daha alışılmış ölçütlere dayanırdı. Oysa şimdi farklı bir düşünme tarzı söz konusu. Bazı seçmenler iki seçimin sonucunu bir bütün olarak değerlendirip tercihte bulunmak isteyebilecekler. Bu durumda Meclis ile Cumhurbaşkanlığı arasında ‘uyum’ mu ‘denge’ mi istendiği sorusu öne çıkıyor. Hükümetin performansından hoşnut olmayan muhafazakarlar ile güçlü bir lidere ihtiyaç olduğunu düşünen laikler bu ikilem içinde oy kullanacaklar.

 

                                                                ***

 

Siyasi nedenlerden biri belki de ilk kez herkesin oy verebileceği bir cumhurbaşkanı adayının ve siyasi partinin seçimlere giriyor olması. AK Parti, CHP, HDP, İyi Parti, MHP, SP, BP ve VP… Tüm siyasi yelpazeyi kuşattığı gibi, her siyasi eğilim de şu an için sahip olduğu en güçlü adayla sahnede. Dolayısıyla kutuplaşmayı da dikkate alırsak protesto oylarının çok düşük, katılımın ise her zamankinden yüksek olması beklenebilir. Bu durumda karşımıza ilginç bir soru çıkıyor: Acaba geçmiş seçimlerde oy vermemiş ve bu seçimde oy verecek olanlar kim? Hangi eğilimdeler?

 

İkinci siyasi neden ise bunun ittifaklar arası bir seçim olması. Herkesin kendi partisine oy verdiği basit bir tercih durumundan çok daha karmaşık bir kriter yelpazesi ile düşünüyor olacağız. Çünkü partinize fazla irdelemeden oy verirken, partinizin içinde bulunduğu ittifaka gönül rahatlığı ile yaklaşamıyor olabilirsiniz. Ya da tersine partinizle ilgili bir yadırgama içindeyken ittifak sayesinde kafanız berraklaşmış olabilir. Öte yandan ittifaklar belki de hiç oy vermeyi düşünmediğiniz bir partiyi de dolaylı yoldan desteklemek anlamına geldiği için kişiyi ikircikli durumda bırakabilir.

 

Sorun şu ki yukarıda zikredilen hallerin ima ettiği sonuçları ölçmek çok daha zor olduğu gibi, insanların nihai tercihlerine ilişkin bir karara varmaları da güç. Bu da bizi önceki seçimlerde pek önemli sayılmayan ama şimdi çok kritik olabilecek bir soruya getiriyor: Kimlerin kafası rahat, kimlerin değil? Devam edersek, acaba kafası rahat olmayanlar nihai tercihlerine siyasi akıl yürütme sonucu mu, yoksa duygusal olarak mı varacaklar?

 

Nihayet bütün bu yeni unsurların aynı anda ve birlikte etkili olduğunu dikkate alın… Sonuçları bilimsel güvenilirlik içinde öngörmek kolay değil ve nihayette bazı saha çalışmaları diğerlerinden biraz daha ‘şanslı’ çıkacak.  

 

Öte yandan bu unsurları bir arada ele aldığımızda, söz konusu değişikliklerin muhalefete yarama ihtimalinin daha fazla olacağına dair belirtiler var. Dolayısıyla şu an için kaba bir tahmin yapmak  gerekirse, Meclisi muhalefetin azami 5 puan içinde kazanacağı, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı ve Erdoğan ile İnce arasında geçecek yarışın da yine azami 5 puan içinde sonlanacağı öngörüsü diğer ihtimallere nazaran daha gerçekçi gözüküyor.

 

Eğer böyle olursa muhtemelen seçimler bittiğinde iktidar kanadı oturup biz bu erken seçim kararını niye verdik diye düşünecek ve belki doğru cevabı o zaman bulacaklardır. Bu gidişi destekleyen yanlışları nasıl sürdürdüklerine de belki şaşıracaklardır. Gerçeklik böylesine apaçık önlerinde dururken, Bahçeli’nin siyasi, Erdoğan’ın ekonomi alanında devam ettirdikleri akıl almaz söylemin muhtemel siyasi karşılığına da razı geleceklerdir.

 

                                                        ***

 

Ülke yönetilemediği için gidilen seçimler, büyük ihtimalle ortaya yönetilmesi daha da zor bir tablo çıkaracak ama belki de böylece demokratikleşmeyi gerçekten içeren bir siyasi sisteme yönelmek mümkün olacak… Muhalefetin yokluğundan ‘şikayetçi’ olan AK Partililer de kendi elleriyle yaratıp güçlendirdikleri muhalefet nedeniyle herhalde kendileriyle gurur duyacaklar…

 

Not: Cuma günkü yazımda Adana katliamının tarihini yanlış yazmışım. 1909 olacak…            

 

 

- Advertisment -