Ana SayfaYazarlarBu nasıl 'terörle mücadele'?

Bu nasıl ‘terörle mücadele’?

 

Bayrampaşa Polis Merkezi nizamiyesinin karşısını eylem yeri olarak seçiyorlar.

Tahkim edilmiş nizamiyedeki (en az bir) eğitimli, çelik yelekli, ya AK-47 saldırı tüfeği ya da MP-5 makineli tabanca ile silahlanmış nöbetçinin tam karşısında ve menzilindeler.

Göreve çıkmakta olan bir polis grup aracını hedef alıyorlar.

Birinde tabanca ve el bombaları; diğerinde İkinci Dünya Savaşından kalma, cinsine göre ya 9 mm’lik ya 7,65 mm’lik mühimmat kullanan, çoktan tarihe karışmış Çekoslovak yapımı ve artık DHKP-C’nin neredeyse her beceriksiz eyleminde bir imza yerine geçen VZ makineli tabanca var.

Nizamiyeden çıkan araç önlerinden sollarına dönüp yol alırken ateşe başlıyorlar.

Çantasından makineli tabancayı çıkaran, tahminen o silahla tek bir kez bile ateş etmemiş, zira iki elini de standart tabanca atışındaki gibi kabzada birleştirerek tutuyor.

O tipte bir silah için olabilecek en yanlış tutuş.

Silah çalışırken elinde o kadar hareketli ve atıcının silaha hakimiyeti o kadar zayıf ki, 6-7 metre ötesindeki otobüse isabet kaydedebilmesi bile mucize.

Bütün etki, VZ’nin isabet kaydeden mermilerinin kırdığı bir camın, araç içindeki polislerden birinde bir çizik açması oluyor.

Diğeri yine çantasındaki el bombalarına sarılıyor.

Bombalar eski. Paslı; patlayıcılarının kimyasal yapısı çoktan bozulmuş.

Ömrünü çoktan tüketmiş, paslanmış bombanın pimini çekemiyor.

Dizleri arasına alıp zorluyor ve pimi ancak böyle bombadan ayırabiliyor.

Fırlatıyor.

Bombayı atışı, o çok bilinen, “kız gibi” diye tarif edilen edimin bir karikatürü sanki.

Bir taşı 10 metre öteye fırlatmaktan aciz; bedene ve alışkanlıklarına tümüyle yabancı bir eylem.

Bomba atılırken yine yapılmaması gereken yapılıyor.

El bombası 6-7 metre ötedeki polis aracının düz arkasına çarpıp sekiyor ve bombayı atanın 4-5, VZ ile ateş açanın ise 2 metre kadar ötesinde yere düşüp duruyor.

Bomba patlasa, polis aracından çok makineli tabancayla ateş açan arkadaşı ve kendisi etkilenecek.

İkinci bomba da atılıyor ve o da patlamıyor.

Bu sırada nizamiye nöbetçisi harekete geçiyor ve eylemcilerin üzerine ateş açıyor. 

El bombası atmakta oldukça beceriksiz olan, bu sefer belinden çektiği tabancayı deminki beceriksizliğinin aksine oldukça nizami biçimde kullanarak ateşe cevap veriyor.

 

Birisi yaralanıyor.

Polis aracı uzaklaşmış, hedef olmaktan çıkmıştır ve artık kendileri hedeftir. Koşarak otobüsün ters yönüne uzaklaşıyor ve ileride bir ticari taksiye (!) biniyorlar.

Arkalarında polis vardır; takip sürer, inerler.

Bir sokağa, rastgele bir apartmana girer ve cümle kapısı ardına sığınırlar. Peşlerindeki emniyetçiler yetişiyor; sıkıştırılıyorlar.

“Teslim ol” çağrısına ateşle karşılık veriyorlar (bu arada bir başka polis de bacağından hafif yaralanıyor).

Olay yerine çağırılan arabulucu uzman polisin ikna çabaları da sonuç vermiyor.

Direniyorlar.

Polis operasyonu başlatıyor. 

Muhtemelen beklemedikleri kadar uzun süren bu eylemin sonunda, yorgun vardıkları o yerde, o apartman girişinde, merdivenlere yığılıp ölüyorlar.

Bir polis aracına, tam da tahkimli nizamiye önünde, ellerinde çalışacağı çok şüpheli ve kullanmayı doğru dürüst bilmedikleri silahlarla düzenledikleri eylemin sonu, beklediklerinden de geç geliyor.

Bir kaçış planları yok (yokmuş).

Ateş açtıkları anda o otobüs dursa ve içinden tek bir polis bile inip kendileriyle çatışmaya girse, kurtulma ihtimalleri yok.

Tahkim edilmiş bir Polis Merkezi nizamiyesinin hemen karşısında, niye olsun?

Eylemlerinin “askerî” yanı sadece etkisiz bir gösteriş.

Asıl eylem ise “ölmek.”

Aslında olmayan ve hiç olmayacak bir Devrim uğruna bir tür tepki. Bir “red” eylemi. Tepki olarak planlanmış bir “feda.”

 

Ve aslında tüm bunların farkında olan birilerinin değirmenine taşınan su. 

Eylemin beklenmedikliği polisi şaşırttığı, gibi sonuçları itibariyle kendilerini de şaşırttı ve hesapladıklarından birkaç saat daha fazla hayatta kaldılar.

Canlı ele geçirilebilirler miydi?

 

Evet.

Bunu hesaplamış ya da planlamışlar mıydı?

 

Hayır.

Kimse, Güneydoğu’da teröre karşı bir savaş verilir ve her gün şehit haberleri gelirken, Bayrampaşa’da polise ateş açıp bomba atan iki teröristin hayatta kalıp kalmaması üzerine düşünmediği için, tartışılmıyor bile.

Oysa çıkışları, rehineleri, cephaneleri, etkili silahları — hiçbir şeyleri yoktu.

Canlı ele geçirilebilirlerdi.

Konuşulabilirlerdi.

Bilgi verebilir, alabilir ve kazanılabilirlerdi.

Eylemleri kendi ölümlerini sağlamak üzerineydi ve onlar da bunu başardılar.

Canını dişine takmış güvenlikçiler, Güneydoğu’da tek bir sivil zarar görmesin diye iğneyle kuyu kazıp, 30 yıldır PKK’ya hiç görmediği ve beklemediği bir yenilgiyi tattırırken, İstanbul Bayrampaşa’da taş bile atamayacak iki kıza yenildiler.

Eylemleri kendi ölümlerini sağlamak üzerineydi ve başarılı oldu.

Bu nasıl “terörle mücadele”?

- Advertisment -