

Bir önceki yazıda, önümüze gelen anayasanın, demokrasilerde birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi gereken devlet güçlerinin tümünü (yasama-yargı-yürütme) cumhurbaşkanının elinde topladığını yazmıştım. Bu haliyle, bir başkanlık sisteminden ziyade “tek adam rejimi” öngören, olağanüstü bir güç yoğunlaşmasına yol açan bir mantığa sahip. Savunucuları ise, onun bu özelliğini gözlerden kaçırmaya çalışan bir gayret içindeler.
Kimse alınmasın, fakat hakikaten yazarlarına hiç yakışmayan, gülünç çarpıtmalarla dolu yazılar okuyorum. Yasama ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün ve ayrı ayrı yapılması yasama gücüyle yürütme gücünü kesin olarak birbirinden ayıracakmış… Cumhurbaşkanı artık sorumsuz değilmiş, Meclis uygun görürse Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanabilecekmiş… Şimdi hükümeti kuran parti Meclis’i elinde tutuyor, istediği yasayı çıkartıyormuş, oysa artık Meclis bağımsız irade gösterecekmiş, Meclis kişilik kazanıyormuş… 13 üyeli Hakimler Savcılar Kurulu’nun sadece 4 üyesini Cumhurbaşkanı seçecekmiş; 7 üyesi Meclis tarafından seçilecekmiş. (Etti on bir; iki eksik kaldı) İki üye de Adalet Bakanı ve Müsteşarı olacakmış. Kurulun bağımsız ve tarafsız olamayacağına ilişkin kuşkular yersizmiş…
Şaka değil, bunları okuyoruz.
Parti genel başkanı olarak cumhurbaşkanı seçilecek kişinin kendi partisinin milletvekillerini tek tek, isim isim saptayacağını bu arkadaşlar ve hepimiz bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin aynı gün yapılmasının Meclis’e kişilik kazandırmak ve güçleri birbirinden ayırmakta nasıl bir etkisi olacağını bilmiyoruz; ama başkanla Meclis çoğunluğunun aynı partiden olması ihtimalini çok kuvvetlendirdiğini hepimiz bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Böylelikle cumhurbaşkanının yasama üyelerinin de çoğunluğunu belirleyecek olduğunu bilmiyor muyuz? Biliyoruz.
Yürütme ve yasama çoğunluğunun bu kadar “uyumlu” (yani tek elden çıkmış) olması durumunda cumhurbaşkanı kanun gücünde kararname çıkarttığında Meclis çoğunluğunun nasıl davranacağını tahmin etmekte zorlanır mıyız? Sanmıyorum.
Olağanüstü hal ilanına yetkili kılınan başkan bu yetkisini kullandığında, Meclis’in “nereden çıktı şimdi bu“ tepkisi vereceğine inananlar el kaldırsa kaç kişi sayarız?
Keza, böyle bir Meclis’in Cumhurbaşkanı’nı herhangi bir eyleminden sorumlu tutup 400 (yazıyla: Dört yüz) üyenin kararıyla Yüce Divan’a sevk etmesinin cumhurbaşkanının kafasına yıldırım düşmesinden daha mucizevi bir ihtimal olduğunu bu arkadaşlar ve hepimiz bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Peki, o Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12 (yazıyla: On iki) üyesini doğrudan cumhurbaşkanının seçeceğini de bilmiyor muyuz? Biliyoruz.
Peki, cumhurbaşkanının tek başına Meclis’i feshedip kendisiyle birlikte seçimlere gitme kararı verebilmesi karşılığında Meclis’in 3/5 çoğunlukla aynı kararı verebilecek olduğunu bilip de, birbirimizin gözünün içine bakarak Başkan’la Meclis’in “eşit kozlara” sahip olduğunu iddia edebilir miyiz? Çoğunluğu, parti başkanı olan cumhurbaşkanınca belirlenmiş milletvekillerinden oluşan bir Meclis, aklına yatmadığı konularda fesih tehdidine de kulak asmaz ve başkana aslanlar gibi direnir diyebilecek “gerçekçi yorumcular” var mıdır? Vardır. Onlara kimse inanır mı? Sanmıyorum.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinin 4 üyesini cumhurbaşkanının seçeceğini biliyoruz, doğru. Peki Adalet Bakanı ile onun müsteşarını kimin seçeceğini ve böylelikle 6 (yazıyla: Altı) üyenin doğrudan cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş olacağını bilmeyecek kadar dört işlemden habersiz miyiz? Hayır değiliz. Kalan 7 üyenin 7’sinin de Meclis’in en büyük partisinin arzusu hilafına, sadece muhalefetin istediği isimlerin seçilmesiyle oluşacağına inanabilecek bir tek şahsiyet bulabilir miyiz necip Türk Milleti içinde? Bulamayız.
Önümüzdeki tasarıyı savunanların hiç dokunmadıkları konular var bir de…
Mesela çok önemli olmasına rağmen, Meclis’in bütçeyi onaylama üzerinden gerçekleştireceği denetimin göstermelik kılınması… (Anayasa Meclis’e diyor ki; istersen bütçeyi onaylama, bir önceki yılın bütçesini yeniden değerleme oranında arttırır işlere devam eder başkan).
Mesela cumhurbaşkanının bütün üst düzey bürokratları atarken Meclis onayı (hadi onay yetkisini de geçtik) kamuoyuna açık mülakat, sorgulama yapması gibi en küçük bir denetime izin verilmemesi…
Tamam anladık; bürokratik vesayet kaldırılıyor, yerine seçilmişlerin iradesi geliyor. Peki cumhurbaşkanı yarıdan bir fazla ile toplumsal çoğunluğun iradesini temsil ediyor da, bütün önemli partilerin seçilerek geldiği Meclis neyi temsil ediyor? Hangisinin temsil gücü daha fazla? Bu konular açıldığında kafalar yukarı çevrilip ıslık çalınıyor…
Anayasa konusunda yazdığım her yazıda şu cümleyi kurdum; yazdıkça da kuracağım: Önümüze getirilen anayasa çalışması Başkanlık Sistemi değildir. Ben başkanlık sistemine karşı değilim. Demokratik kontrol ve fren mekanizmaları olduğu sürece yanındayım. Bu sistem denetimden azade tutulmuş, bütün güçlerin tek elde toplandığı oligarşik bir iktidar sistemidir.
Kimin milletvekili olacağına, kimin yargı ağını yöneteceğine tek başına karar veren güç bu yapılara hâkim olur. Bu kadar basit.
Bu anayasayı savunanların söyleyebilecekleri en dürüst cümle “korkmayın bizim reisimiz bu gücü istismar etmez; çoğulculuğu gözeterek demokratik duyarlılıklara uygun kullanacaktır” olabilir…
Ben de derim ki; yönetenlerin yetkileri onların varsayılan karakterlerine güvenilerek düzenlenmez. Seçilmiş Meclis ve meşruiyetini Meclis’in iradesinden alan yargı tarafından denetlenmeyen, frenlenmeyen yürütme gücü toplum için tehdittir.
Sadece muhalif olanlar için değil; yürütmeyi o kişiye teslim eden çoğunluk için de…
Eğer bu sözler soyut geliyorsa, şu günlerde akademisyenleri de kırıp geçiren KHK’lara bakın güç sınırlanmazsa somut olarak neler yapılabildiğini daha kolay anlayacaksınız.
İşte ben bu nedenle “kararsız” değilim.
Yorumlar(13)













-
Etyen Mahçupyan
İktidarın haklı endişesi
Bahçeli’nin ‘ikbal arayışı’, ‘hülle ve hile’ lafları, AK Parti sözcülerinin ‘onursuzluk’ ve ‘ahlaksızlık’ ithamları, maalesef bizzat kendilerinin de katkıda bulunduğu siyasi ortam nedeniyle fazlasıyla abartılı kaçıyor. Hele muhalefetin adımını ‘FETÖ siyasi mühendisliğine’ veya ‘PKK terörünü perdeleyen siyasi uzantılara’ yormak, toplumun aklını küçümsemeye, veya toplumun aklını kullanmayan kısmına hitap etmeye çalışıldığına delalet ediyor… -
Ayşe Kilimci
Çocukça oyunlar...
’Ya seçilecek cumhurbaşkanıyla başbakan başka partilerden olursa, ne olacak?’ diyorlar.Tam da bayram kutlamalarına denk geldi, belki amaçlanan böylesiydi, bir partiden 15 vekil bir başka partiye gönderildi. Ödevini yapmayan ya da bir suç işleyen öğrenciler gibi dizildi hepsi, sanırsınız tek ayak üstünde cezaya kalmışlar. İçleri kan ağlıyordu, belliydi, kameralar önünde olmayalardı tırnak da yiyebilirlerdi, iyidir, öfkeyi atar, onu da yapamadılar. -
Atilla Aytemur
CHP’nin hamlesi
Yaygın kanaat, YSK’nın İyi Parti’yi 24 Haziran’da seçime katılacak partiler listesine almamaya hazırlandığı yönündeydi. Bu da, milletvekili seçimlerinde (eski) MHP’nin geleneksel seçmen kitlesini tamamen (yeni) MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin rakipsiz oy deposu haline getiriyordu. Bu oyun bozuldu; geleneksel MHP oylarına İyi Parti de talip olabildi. -
Geçmiş günler geçmemiş gündemler
Alper Görmüş
Mizahı gerçek saymak, sonra da ‘gerçeği’ manipüle etmek...
Türkiye’de politik mizah belalı bir iş... Her şeyden önce, mizahı gerçek zannedip sahibini taşlayanları göze almak lâzım. Daha fenası: Okuduğu şeyin mizah olduğunun farkında olmasına rağmen onu gerçek sayıp (gerçek ‘zannedip’ değil) sonra da o ‘gerçeği’ manipüle edenlerle uğraşmak çok daha zor. Mizahı anlamamakta değil ama, anlamazlıktan gelip suistimal etmekte ahlaki bir problem var. Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal’ın bir mizah yazısını anlamamış gibi yaparak Ünal’ın üzerine çullananlar işte böyle bir problemle malûl. -
Cengiz Kapmaz
Üst akıl eleştirisi bir vicdan direnişidir
Bir, üst akıl var. Hedefinde de kukla bir Türkiye oluşturmak vardır. İki, her şey üst akılla izah edilemez. Ama üst akıl yoktur da denilemez. Üç, üst akılla ilgili kamuoyunun ulusal yarar açısından konsolide edilmesi (ortak paydanın oluşturulması) bir ihtiyaç ve milli zarurettir. -
Oral Çalışlar
Abdullah Gül aday mı?
Gül'ün adaylığı konusunda en kritik parti CHP. Ana muhalefet partisindeki ağır basan eğilim, Gül'ün aday olması yönünde. Kılıçdaroğlu- Karamollaoğlu görüşmesinde, taraflar arasında bu konuda bir uzlaşma oluştuğu öne sürülüyor. Karamollaoğlu, Abdullah Gül'le görüşüp, onu ortak aday olmaya davet edecek. Muhtemelen, bu çağrının ardından, Gül, muhalefet partilerini ziyaret edip eğilimlerini öğrenecek. Olumlu karşılık bulursa ortak aday olma önerisini kabul edecek. Benim izlenimim şu: Muhalefetin adayı bu hafta içinde kesinleşebilir. -
Akın Özçer
ETA makas değiştirirken
ETA’nın kendini feshetmesi ve şiddetinin sadece Bask Ülkesi’nde değil tüm İspanya’da geri dönüşü olmayacak biçimde noktalanması kuşku yok ki olumlu bir gelişme. Ama ETA bundan böyle görüşleri ve inançları doğrultusunda siyasi mücadele yürütmek üzere makas değiştirirken, geçmişi manipüle etmesinin ve çatışma retoriğini iç savaş dönemine kadar gidip bugünlere taşımasının İspanya’nın gereksindiği siyasetin normalleşmesine hizmet etmeyeceği de son derece açık. -
Vahap Coşkun
Etik sorgulamanın doğru adresi
Burada bir yanlış var; ama yanlışı yapan CHP değil. Bana göre CHP, dün Erdoğan’ın önündeki bariyeri kaldırırken de doğru yaptı, bugün İYİ Parti’nin 24 Haziran’daki yarışa girmesi sağlarken de. Zira her iki tercih de siyasetin alanını genişletti, siyasi rekabeti daha adil kıldı ve temsil adaletini güçlendirdi. -
Abdullah Kıran
Kudüs bir ağaca benzer (2)
Hiç kuşkusuz Kudüs’ün çehresini asıl değiştiren kişi, 684 yılında dokuzuncu halife (ya da beşinci Emevi halifesi) olarak tahta çıkan Abdülmelik İbn Mervan oldu. Arapçayı bütün imparatorluğun resmi yönetim dili yaptı. Kendi adına dinar kestirdi. İbn Mervan’ın Kudüs’e ve İslâm alemine en büyük hediyesi, Kubbet-üs Sahra gibi dünyanın en muazzam eserlerinden birini inşa ettirmesi oldu. -
Yaşarken ve Okurken
Halil Berktay
Tuhaf ifadeler
İzleyenler farkındadır; Cengiz Kapmaz aylardır, Türkiye’nin bir tarafta Rusya, İran ve Esad rejimi, diğer yanda ise ABD ve Batı koalisyonu arasında “fayda odaklı denge siyaseti” adını verdiği bir çizgi izlediğini söylüyor ve aynı zamanda bu çizgiyi kuvvetle savunuyor. -
Ertuğrul Başer
İlk kez 'biz' olma ihtimalinin önü açıldı (*)
“Anadolu Müslüman kimliği, içine doğduğumuz kimlik olması hasebiyle, görmezden gelsek de kurucu, yokmuş gibi davransak da var ve indirgenemez; tümüyle unuttuğumuzu, ‘aştığımızı’, geride bıraktığımızı, ıskartaya çıkardığımızı sansak da dipte yatan kader kimliğimizdir…” -
A.Erkan Koca
Müslümanlık-İslamcılık çatışması
İslamcılık, sonsuz olandan güç alıp bu dünyayı değiştirmek isterken Müslümanlık, bu dünyadan güç alıp sonsuz olana kavuşmayı istiyor. Bu yüzden de gerçek iktidarı kitle hareketlerinde değil bireysel iradede arıyor. Bu anlamda sonuna kadar ferdiyetçiyken İslamcılık tam anlamıyla evrenselci –boşlukta yüzecek kadar hem de. Tam da bu yüzden, büyük hareketler doğurma kabiliyetine sahip olsa da büyük düşünce ve kültür adamları çıkaramıyor, -
DAHA DA YAZMAM
Tuncer Köseoğlu
Yaşamına virgül koyup gitti,
Son zamanlarda yüksek perdeden söylenen, her söylendiğinde giderek anlamını yitirip karşıdakine bir tür ‘nefret’ söylemine dönüşen gerçek ‘yerli ve milliydi’ Ülkü Tamer. Bunu bağırarak söyleme gereği bile duymayan… Aynı zamanda evrenseldi de “Çamaşırlarımızı aynı güneşte kurutuyoruz, hepimiz dünyalıyız…” felsefesiyle dünyayı anlamaya çalışmıştı. -
Atilla Yayla
Komünistlere de mi özgürlük?
Eğitim hakkı her vatandaşa aittir. Hiç kimse ideolojik konumundan dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılamaz. Komünist olan da faşist olan da, İslamcı olan da ateist olan da, ılımlı olan da radikal olan da eğitim hakkından yararlanacaktır. Hangi radikalizm türüne bağlı olurlarsa olsunlar insanların fikirlerinden dolayı değil eylemlerinden dolayı cezalandırılması gerekir. Bunu yapamayan bir toplum da uygar toplum olma iddiasında bulunamaz. -
Kemal Sayar
Bir cisim yaklaşıyor
Bir cisim yaklaşıyor. Bir meteor taşı, dünyamıza çarptığında her şeyi alt üst edecek bir şey. Büyük sözler edebildiğimiz kadar, iyi anne ve babalar da olmak zorundayız. Çocuklarımızı ekran önünde unutursak, onlar bir daha evin yolunu bulamayabilir. Kendi evine hayrı olmayan insanların dünyayı değiştirme ihtimali yoktur. Önce biz ekranlarımızı kapatalım, sonra çocuklarımızın elinden şefkatle tutup onları ekran başından kaldıralım. Konuşalım, gülüşelim, gözlerinin içine bakalım. -
Adam McConnel
Normalization (4) Turkish culture entering post-modernity
Over the past two or three decades Turkish people have slowly awakened to what was wrenched away from them. The alphabet change, for example, is achieving recognition as a monumental mistake that, while not reversible, needs to be approached with far more circumspection. If Japan can be modern and industrial without discarding Japanese cultural elements and identities, then so can (or could) the Turks. -
Berat Özipek
Raporları beklerken adalet gidiyor
Kim olursa olsun, önleminizi alın, kaçma ve delilleri karartma ihtimalini ortadan kaldırın, sonra geniş geniş yargılayın. Sonuçta suçu ispatlanırsa cezasını tastamam verirsiniz; masum olduğu anlaşılırsa da vicdan azabı çekmezsiniz. Ama gereksiz yere tutuklayıp, dışarıda olması mümkünken hapiste tutarsanız, yarın masum olduğu ortaya çıkarsa, o vebalin altında ezilirsiniz. -
Gürbüz Özaltınlı
Savaş ve romantizm
Savaşın bedeli dediğimiz zaman da, yeni öngörü ve değerlendirmelere ihtiyacımız olduğunu görürüz. İlk ve en önemli soru da şudur: 1984 tarihinden bu yana devam eden ve gelinen noktada ordumuzu sınır ötesine de gönderme mecburiyeti yaratan bu savaş, daha ne kadar sürer? Bu bağlamda düşünmek lâzım; hangi cevap daha romantik, daha sorumsuz? -
Ümit Kurt
“Hain Araplar” söylemi
Türk milliyetçiliğinin harcında aslında farklı etnik gruplara dönük bu tür söylemlerin skalası oldukça geniş ve çeşitli. Araplara yönelik ayrımcı söylem daha çok bir medeniyet kavramı üzerinden neşet ediyor. Türklerin medeniyet kurma hasletlerinden bahsediliyor ve aynı hasletin Arap kavminde olmadığı zira Arapların medeniyetten nasibini almadıkları söylemi üzerinden bir üstünlük iddiası kuruluyor -
Cennet Uslu
Sandığın itibarını düşürmek
Temsili demokrasi, yurttaşların kamu makamlarına kimlerin geleceğini belirleyebilmesini garanti altına alır. Seçmenin yetkilendirdiği ve bir koltuğa oturttuğu kişileri, devlet gücü ve imkânlarını kullanarak o koltuklardan kalkmaya zorlamak veya halktan aldıkları yetkilerini kullanamaz duruma düşürmek, bir tür vesayetçilik oynamaya kalkmaktır. -
Murat Çelik
İlk kez bir Suudi Arabistan kralı Rusya'da!
Suudi kralının Rusya ziyaretinin Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasında Orta Doğu üzerinde varılan bir anlaşmanın ya da buna benzer bir mütarekenin işaretlerini taşıdığı da söylenmeli. Böylesi bir anlaşmanın etkin bir biçimde yürürlüğe konulabilmesinde Amerika ile birlikte Suudi Arabistan'ın onayının kıymetli olduğu tartışılmaz bir gerçek. Dolayısıyla bu geziyi bu çerçevede görmek de şaşırtıcı olmayacak. Çünkü Orta Doğu'da sınırların değişmekte olması bölgesel ve küresel güçleri müzakere etmeye zorlamakta. -
Sevil Özdemir
“Oyunculuk kas geliştirmek gibidir; çok çalışma gerektirir”
Türkiye’de cast direktörü dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri olan ve Mustang filmiyle Avrupa Cast Direktörü ödülüne layık görülen Harika Uygur: "Bir gün cast direktörlüğü ödülü verilirse onu mutlaka alacağım" diyordum; ama bu kadar çabuk olacağını hayal edememiştim. -
Hidayet Ş. Tuksal
MEB müfredat taslakları konusunda değerlendirmeler ve öneriler (IV)
“Peygamberimizin Hayatı” dersinin başlığının “Hz. Muhammed’in Hayatı” olarak belirlenmesi ve içeriğinin de buna göre kurgulanması gerekir. Ayrıca, 5. sınıftan 12. sınıfa kadar hep aşağı yukarı aynı kronolojik olayların anlatılması da bir sıkılma ve bunalma sorunu yaratabilir. Buna karşılık dersin “kültürel farkındalık”la ilgili hedefleri, ciddî kültürler-arasım empati boyutlarını içeriyor. -
Fırat Erez
El Bab: Kapı
El Bab’da Suriye ile TSK komutasındaki güçler (ÖSO) birbiriyle çatışıyor ve TSK top atışıyla bu çatışmaya müdahil oluyor; Rusya bölgedeki TSK karargahını vuruyor ve bütün bunlar CIA Direktörü Pompeo’nun Türkiye’deki ilk gününde oluyor. Öte yandan, PKK saldırıları durmuş gibi ve durum, örgütün alınan güvenlik önlemleriyle ezildiği, etkisizleştirildiği şeklinde açıklanıyor. Ancak aynı anda, neredeyse her gün dağlardaki PKK sığınaklarından biri veya birkaçı, çoğunlukla da içinde kimse yokken tespit edilip basılıyor. Aaralarında PKK için kesinlikle çok değerli olan Rus tasarımı ATGM Metis füze fırlatıcısının da olduğu silahve cephane ile patlayıcılar ele geçiriliyor. Açık ki bütün bunlar için “manidar” kelimesi yetersiz kalıyor. -
Çağdaş Üngör
Nostalji siyaseti
Geçmiş hasretiyle yaşayanların tedavisinde en ideal çözüm, onları gerçekten de geçmişe döndürecek bir zaman makinesine bindirmek olurdu. Mao nostaljisi yapan bir Çinli ihtiyarı, İleri Doğru Atılım günlerine döndürüp yiyecek karnesine bağlamak. Brexit oyu veren İngiliz işçileri “üzerinde güneş batmayan imparatorluğun” 19. yüzyıl başkentindeki bir fabrikada, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden ondört saat çalıştırmak. Trump’a oy veren Amerikan milliyetçilerini, kazanılamayacak bir Kore Savaşında binlerce Amerikan askerinin telef olmasına seyirci kılmak. -
İdil Önemli
Sebepsiz kötülükler muamması
Nasıl ki kimileri iyiliğin arayışına giriyorsa, karşılıksız iyilikler peşindeyse, kimisi de karşılıksız kötülüğün peşinde, saf kötülüğün arayışında. Dünyamızı, bir simyacı titizliği ile malumun kanını hazza dönüştürmek için sapkın deneylerini gerçekleştirdikleri bir laboratuvar olarak kullanıyorlar. Kayıtsız şartsız bir adanmışlıkla canla başla kötülüğe hizmet ediyorlar. Kapkaranlık dünyalarına zıt olan her şeyle, her iyilikle, güzellikle, şefkatle savaşıyorlar. -
Belkis Kılıçkaya
Medeniyet düşmanlığı DAEŞ zihniyetidir
Fransa’da, ihtilâlde dahi adam kitapları yağmalayıp, basıp üstünden geçmiyor; el koyup kütüphaneye aktarıyor. Bizde ise DAEŞ zihniyetli adamlar var; medeniyet düşmanı, eser yakmayı, yok etmeyi seven bakanlar, yetkililer, rektörler, dekanlar! DAEŞ’çi diye anılmadıkları gibi, makbul insanlarmışçasına isimleri sağda solda caddelere, sokaklara veriliyor. -
Emine Şahin
Mikrobesinlerin gücü (2)
Andrew Saul, hayatınızdan şekeri çıkardığınızda, otomatikman yapay renk, koku, sentetik kimyasalların çıkacağını, gıda masraflarının azalacağı, hiperaktifliğin azalacağı, kötü yağ alımının azalacağını, bahçenizden taze sebze ve meyve tükettiğinizde herhangi bir yiyeceğe bağımlılığın kaybolacağını söylüyor. -
Aliye Çınar Köysüren
Üniversiteler toplumsal sorunları önceden kestiremiyorsa…
Nereden bakarsak bakalım, lise-vari ders yükleme metoduna (!) üniversite diyeceksek, yeni sürpriz patolojiler karşısında şaşırmaya gerek yok. Kervan yolda düzülür mantığı üniversitelerimizin ve toplumsal sorunlarımızın da azığı ise, yolda her şey olabilir düşüncesini kabullenmek zorundayız. Kuşkusuz keşif ve icatlar için sürprizler doğaldır, ancak anlama ve anlamlandırma rafa kalkmayacaksa, önceden kestirebilmek de bilimin gücü olmalı… -
Kurtuluş Tayiz
Schulz’un kriz çıkaran sözleri neydi?
Türkiye-AB ilişkilerinin istikametini kuşkusuz Schulz’un sözleri belirlemeyecek. Türkiye, zaten uzun süredir AB kapısında fazlasıyla oyalandığını düşünüyor. AB’nin samimiyetten uzak, ikiyüzlü, çıkarcı ve küstah yaklaşımı da bunan eklenince, AB’yle ilişkilerde sarsıntılı bir döneme girildiğini söyleyebiliriz. -
Demiray Oral
‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re*
Önce memleket kabaca ikiye bölünüyor. Her iki tarafın diğerinin söylediklerini, yazdıklarını (ve sonraki merhalelerde feryatlarını) kesinlikle dinlemeyeceği bir hale ulaşılıyor. İşte bu noktada “Serbest kötülük ortamı” için şartlar uygun hale gelmiş oluyor… -
Mehmet Uçum
'Türkiye biçimi' tartışması
Hiçbir ülkenin anayasal sistemi veya siyasal yapısı, kendi yerelliğini dışlayarak kurulamaz. Kurulursa da, er ya da geç başarısızlığa uğrar. Bugün parlamenter sistem açısından örnek gösterilen Almanya ve İngiltere, başkanlık sistemi açısından örnek kabul edilen ABD, başarılı pratiklerini, kendilerine özgü kurumlar, kurallar ve ihtiyaçlar temelinde geliştirdikleri sisteme borçludur. -
Kemal İnan
Eleştiri ve siyaset üzerine
Başta Kobani olayı olmak üzere Kürt oylarının hızlı değişiminde alevlenen Kürt milliyetçiliğinin doğallığını, yani kendiliğindenliğini ve samimiyetini de sorgulamıştım. Özellikle de Kobani olaylarında Türkiye'nin DAEŞ'e (yahut IŞİD’a) karşı askeri bir müdahale yapmasının da ne kadar yanlış bir politika olacağını, biraz da sert bir dille eleştirmiştim.
Yorumlarınızı kendi özgün iradenizle yayınlamakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üslenmektesiniz. Yorum yaparak Toplum Kuralları ve Kullanım Koşulları'nı kabul etmiş sayılırsınız.