Ana SayfaYazarlarFırat'ın doğusunda ‘büyük oyun'u bozmak

Fırat’ın doğusunda ‘büyük oyun’u bozmak

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Aralık 2018 günü Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahalede ‘yeteri kadar zaman kaybettiğini, bundan sonra ‘tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülü’ kalmadığını’ söyledi. Türkiye’nin müdahale alanına Fırat’ın batısındaki Münbiç’i de dahil ederek, Amerika’ya hitaben ‘Temizlediniz temizlediniz, çıkarmadığınız takdirde Münbiç’e de gireceğiz’ ifadelerini kullandı.

 

Öncelikle bir gerçeğin altını çizelim: Türkiye’nin bu ‘müdahale’den asıl murâdı sınır boylarındaki terör unsurlarını temizlemek değildir.  Harekâtın hedefi bununla sınırlı değildir. Türkiye eğer Cumhurbaşkanının ifade ettiği bu hamleyi bihakkın yerine getirirse – ki buna kararlı görünüyor -yapacağı şey Mezopotamya’da haritaların Türkiye’ye rağmen değiştirilemeyeceğini göstermektir.  

 

Bunun Türkçesi ‘büyük oyun’u bozmaktır.

 

Mezopotamya haritasını yeniden çizmek istiyorlar

 

2003 Mart ayında Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra geçen 15 yıl Türkiye’nin güney sınırlarında ilk etapta Irak ve Suriye haritasının ‘bilfiil’ değiştirilmekte olduğunu ortaya koydu. Bu iki ülkede ortaya çıkan iç savaş tablosu insanlara büyük acılar yaşattı,  yüzbinlerce ölü, milyonlarca mülteci!…Zaten ‘yapay’ şekilde imâl edilmiş devletler, halklar arasında tetiklenen etnik ve mezhep temelli çatışmalarla dağıldı. Sonuçta Suriye ve Irak devletleri başkentlerinde aldıkları kararları ülkenin tamamında uygulayamaz hale geldiler.

 

Yüz yıl önce ‘böl ve yönet ‘ mantığıyla hareket eden emperyalist akıl Mezopotamya’da toplumsal dokuyu parçalamış,aynı dili aynı dini paylaşan insanları vahşice birbirinden kopartmış bölgeyi nüfuz alanlarına ayrılmıştı. Yüz yıl sonra bölgeyi  ‘daha da küçük parçalara ayırma’ niyeti apaçık görülüyor. PKK’nın Suriye sınır bölgelerinde başlattığı ‘hendek savaşları’, Türkiye içinde 2015 ve 2016’daki PKK- IŞİD kaynaklı ‘terör eylemleri dalgası’ ve  ardından, talimatı Amerika’dan verilen 15 Temmuz darbe hamlesi Amerika’nın bölgedeki hesaplarının Irak ve Suriye ile sınırlı olmadığını ortaya koydu.

 

İsrail ‘in güvenlik çıkarları

 

İsrail devleti, Filistin topraklarını zor kullanarak, insanları topraklarından kovarak, terörle tedhiş hareketleriyle, dünyanın farklı ülkelerinden Yahudileri Filistin topraklarına binler, on binler halinde taşıyarak, kimi zaman Araplardan toprak satın alarak  kuruldu, ardından Arap ordularını savaşlarda her seferinde mağlup ederek büyüdü.  Yakarak yıkarak kan dökerek kurulmuş, yaygın tâbirle bölgeye ‘dışarıdan bir hançer gibi sokulmuş’ İsrail durumunun farkında olarak kendisini her an tedirgin ve tetikte hissetmiş bir devlettir. Zaten dünyanın en etkili istihbarat örgütlerinden birine (MOSSAD) sahip olmasının sebebi de bu sonu gelmez güvenlik kaygılarıdır.

 

Amerika, geçen 15 yılda Ortadoğu politikalarında pekçok hata yaptı ama Ortadoğu politikasının temel sütunlarından olan’ İsrail’in güvenliği’ni temin etme hedefinden hiç sapmadı.  15 yılın sonunda ortaya çıkan tablonun bizlere gösterdiği temel gerçeklerden biri şu : İsrail 2003 yılından sonra geçen 15 yılda tarihinde hiç olmadığı kadar kendisini güvenlik içinde hissetmektedir.  Bir başka deyişle İsrail’in devlet kaynaklı ‘stratejik tehdit algısı’ en alt düzeye inmiştir.

 

Türkiye’nin ortak sınırı olan iki ülkenin (Irak ve Suriye) fiilen ‘devlet vasfını’ yitirmiş olmaları onu ‘bekâ kaygısı’yla karşı karşıya bırakırken İsrail devletini tarihin en güvenli stratejik güvenlik ortamına kavuşturdu. 2000’li yılların başında İsrail’in devlet kaynaklı olarak tehdit algıladığı üç ülke vardı: Suriye, Irak ve İran.  Olayların akışını bu açıdan takip edenler ilk iki ülkenin artık İsrail için bir tehdit olmaktan çıktığını, sıranın İran’a geldiğini görüyor.

 

  İsrail’in stratejik güvenliği için yapılan hamlelerin Türkiye’ye ‘bekâ kaygısı’ yarattığı da bir vakıa!

               

  PKK artık dış kaynaklı stratejik tehdit

 

Bundan önce ‘bölücü terör’ tehdidi içeride gerçekleştirdiği terör eylemleriyle, iç barışı bozmaya hamle eden, ne kadar dışarıdan desteklenirse desteklensin nihayet ‘taktik’ düzeyde bir tehditti.  Irak ve Suriye’nin fiilen parçalanmakta oluşları PKK tehdidini ilk kez sınırın dışından ‘stratejik’ boyut kazanarak Türkiye’nin karşısına çıkarttı. Fırat’ın doğusuna ve sonra batısına yapılacak askeri harekât bu gidişatın önünü kesme ve  Ağustos 2016’daki Fırat Kalkanı ve Ocak 2018’deki Zeytin Dalı harekatlarıyla birlikte düşünüldüğünde Ortadoğu’da ‘büyük oyun’u bozma hamlesidir derken kastımız budur.  Üçüncü ve beklenen harekât diğer ikisininin ‘mütemmim cüzü’ olacak ve bölgesel ve hatta küresel jeopolitiği etkileyecek boyutları olacaktır. PENTAGON Sözcüsü Sean Robertson’ın ‘kabul edilemez’ dediği asıl şey budur. 

 

Türkiye daha önceki iki harekâtta olduğu gibi bu üçüncüsünü de Amerika ile karşı karşıya gelmeyi göze alarak yapmaya hazırlanıyor.

 

Irak Kürtleriyle anlaştık Suriye Kürtleriyle de anlaşamaz mıyız?

 

Türkiye’nin vaktiyle Iraklı Kürt gruplarla (Mesut Barzani /KDP) ve Celal Talabani /KYB) ilişkilerinin çok kötü seyrettiği ,oysa bugün Ankara’nın bu aktörlerle işbirliği yapabildiğine bakıp ‘Aynı şey neden Suriye’deki Kürt bölgesi içinde geçerli olmasın?’ diye soranlar var. Bu görüşü kimi diplomatların da seslendiriyor oluşu ilk bakışta görünen en az üç sebeple hayretlere sezâ bir durum.

 

Birincisi, Türkiye açısından KDP- KYB gibi hem ‘Irak kökenli’ hem de belirli bir meşruiyet zeminine oturmuş örgütlerle  ‘Türkiye içinden’ çıkmış ve ‘terörist örgüt’  kimliği dünyaca kabul görmüş PKK aynı kefeye konulamaz.  

 

İkincisi Türkiye, Irak’taki Kürt grupların kontrolündeki bir Kürt özerk bölgesiyle onu kontrol edecek mekanizmaları elinde tuttuğu sürece yaşayabileceğini bilir. Ancak buna Suriye topraklarında PKK’nın kontrol ettiği bir bölge eklenirse durum değişir.Türkiye, Suriye içinde PKK’ya teslim edilecek bir kukla devletin, önümüzdeki on yıllarda Kuzey Irak’taki yapıyla birleşme ihtimalini göz ardı edemez. Irak ve Suriye‘nin Kürtlerle meskûn bölgelerinin en fazla Kürt nüfusa sahip Türkiye’ye yönelik bir ‘stratejik tehdit’ oluşturmayacağını kim iddia edebilir?

 

Üçüncü bir faktör Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgelerindeki enerji rezervleri ve bunların uluslararası piyasalara nakliyle ilgilidir. Kuzey Irak’ta mevcut 45 milyar varillik petrol rezervi küçük bir devletin finansmanını temin etmeye yeterli. Bu petrol uluslararası pazarlara bugün Türkiye toprakları üzerinden, Kerkük- Yumurtalık petrol boru hattı yoluyla taşınabiliyor. Bir başka deyişle  bu enerji kaynaklarının vanası şimdilik Türkiye’nin elindedir. Suriye sahasında PKK’ya verilecek ve orta uzun vadede Akdeniz’e kadar uzanacak bir toprak parçasının Türkiye’nin kontrol ettiği hattı by-pass etmesi ihtimali Ankara’nın önündeki en önemli jeopolitik risklerden biridir.

 

Bu gerçekler Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtın Türkiye’nin güvenliği açısından ‘mânâ ve ehemmiyetini’ ortaya koymaya yeter.

 

Türkiye, çoktandır Amerika’ya artık kendisiyle ‘patronaj ilişkisi’ni kabul etmediğini gösteriyor. Son 16 yıldır ilişkilerdeki ardı arkası kesilmeyen krizler bunun kanıtları.

 

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’ndan sonra şimdi ‘eli kulağında’ olan bu harekâtla Türkiye eğer Amerika’nın bu mahalledeki asıl büyük oyununu bozabilirse küresel kabadayıya ve onun bölgedeki piyonlarına çok ağır bir darbe indirmiş olacak.

 

Buna pekalâ Amerika’daki neo-con’ların (yeni muhafazakâr) pek kullanışlı bulduğu ifadeyle ‘preemtive strike’ (Önleyici Darbe) diyebiliriz. Suriye’nin kuzeyine ve ilk etapta Fırat’ın kuzeyine yapılacak bu harekât Türkiye’nin ‘önleyici darbe’sidir ve de oyunu bozulan bir küresel güç için sindirilmesi zor bir darbedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

           

 

           

- Advertisment -