Ana SayfaYazarlarKrikette tezahürattan, “yıkıcılık”tan tutuklanmaya

Krikette tezahürattan, “yıkıcılık”tan tutuklanmaya

 

[7 Temmuz 2017] Gene araya yazamadığım bir buçuk hafta girdi. Bağnazlık ve özgürlük başlığı altında, Mill’den bir dizi alıntı yapmıştım 25 Haziran’da. Hemen ertesi gün, Bir yanda J. S. Mill, diğer yanda Suudiler diye konuya girip, Katar’a uygulanan abluka ve dayatılan koşulların özellikle Al Jazeera’nın kapatılması boyutunu irdelemeye çalışmıştım. Fikri yarıda bırakmamak uğruna, şu birkaç gün boyunca bu sefer Hindistan ve Türkiye’den birkaç basit örnek üzerinde duracağım.

 

                                                             *          *          *

 

Kriket bilir, izler misiniz? Ben izlerim buldukça. Başlıca üç formatta oynanır. En uzunu ve komplesi 5 gün süren Test maçlarıdır. En kısası, T20’dir (twenty-twenty’nin kısaltılmışı). Her iki taraf, 20 over içinde, yani (over başına 6 toptan) toplam 120 top karşısında yapabileceği kadar sayı yapmaya çalışır. İkisinin arasında ODI (One Day International) matrisi yer alır. Bu “Bir Günlük Uluslararası Karşılaşma” tipi 50’şer over üzerinden oynanır.

 

Futboldaki Galatasaray – Fenerbahçe, Barcelona – Real Madrid, Manchester City – United, Liverpool-Everton, Glasgow Celtics – Rangers, ya da bir zamanlar basketteki Boston Celtics – LA Lakers çekişmeleri gibi, kriketin de vardır ezelî rekabetleri. Biri İngiltere ile Avustralya, diğeri ve daha da büyüğü Hindistan ile Pakistan arasındadır. Bir zamanların, faraza 1950’lerden 70’lere uzanan bir dönemin Türk-Yunan ilişki ve karşılaşmalarını andırır. Biri çoğunlukla Hindu, diğeri Müslüman olan iki komşu ülke arasındaki, Britanya İmparatorluğu’ndan bağımsızlıklarına kavuşma süreçleri kadar gerilere giden, günümüzde Keşmir nedeniyle  kaynamaya devam eden dinî ve millî düşmanlıklar, ne ilginçtir, ikisi de klasik İngiliz sporları ve ister Hintliler ister Pakistanlılar için son tahlilde kolonyal birer miras teşkil eden kriket ve çim hokeyi karşılaşmalarında çok “özel” bir hava yaratır.

 

Bu kadar arkaplan yeter; sadede gelelim. Geçtiğimiz Mayıs-Haziran aylarında İngiltere’de ODI formatının büyük turnuvalarından olan Champions Trophy (Şampiyonlar Kupası) yapılıyordu. Ummadık taş baş yararmış. Pakistan yarı-finalde favori İngiltere’yi yendi ve… Hindistan’la finale kaldı. Dahası, favori Hindistan’ı da ezdi geçti finalde, hem de 338-158 gibi astronomik bir farkla. Siz maçı Londra’da, stadyumda seyredenlerden çok, binlerce kilometre ötede, yaklaşık 190 milyonluk Pakistan ile 1.3 milyarlık Hindistan’da televizyonları başında oturanları düşünün. Birinde coşku, diğerinde hüsran neredeyse sınır tanımadı.

 

Ve… Hindistan’ın kuzeyindeki bir kentte, ekran karşısında Pakistan lehine tezahürat yapan 15 kişi, “yıkıcılık” veya “halkı isyana kışkırtma” (sedition) suçlamasıyla tutuklanıverdi. Salondaki, hezimeti hazmedemeyen Hintli seyirciler, Pakistan taraftarı bu Müslümanları, “Hindistan aleyhine” sloganlar attıkları gerekçesiyle ihbar etmişlerdi polise. Bu “Hindistan aleyhine” sözlerin ne olduğu hiç açıklanmadı. Bugün aşırı milliyetçi bir partinin iktidarda olduğu Hindistan’ın geçmişten kalma “yıkıcılık ve halkı isyana teşvik” (sedition) yasası, çok ağır bir yasa. Uluslararası alanda çok kötü bir şöhreti var. Türkiye’nin askerî-bürokratik vesayet dönemindeki şekliyle “terörle mücadele” yasasını, TCK’nın 312. maddesini veya “Türklüğü kötüleme” hükümlerini hatırlatıyor.

 

İşte böyle bir yasaya dayanarak hapse attırdı, bir kısım Hintli taraftar bir kısım Pakistan taraftarını. Özetle, rencide oldular Pakistan lehine tezahürattan. Kendileriyle aynı mekânda Pakistan lehine tezahürat, Hintli kimlik ve aidiyetlerine dokundu bu kişilerin. Sonucu da, kendi takımlarını desteklemekten başka bir şey yapmayanların, ne zaman çıkacakları belli olmayan bir şekilde hapse girmesi oldu.          

 

                                                             *          *          *

 

Bir tarafta, A grubunun kendi takımını tutma hakkı; diğer yanda, B grubunun bunu kendine karşı bir tecavüz sayması… Ne diyordu John Stuart Mill? 25 Haziran’da alıntılamıştım: Bir yığın insan, hoşlanmadıkları herhangi bir davranışı kendilerine karşı bir tecavüz saymaya ve kendi duygularını zedelediği için tepkiyle karşılamaya yatkındır. Bu, tıpkı bir yobazın, başkalarının dinî duygularını hiçe saymakla suçlandığında, asıl onların aşağılık inanç ve ibadetlerinde ısrar etmek suretiyle kendi duygularını rencide ettiği karşılığını vermesini andırır. Oysa, nasıl bir hırsızın cüzdanınızı çalma arzusu ile sizin yasal sahibi olduğunuz cüzdanınızı çaldırmama arzunuz aynı kefeye konamazsa, herhangi bir kişinin kendi görüşüne bağlılığı ile başka birinin bu görüş ve bağlılıktan alınması da aynı şey değildir. Bunun unutulduğu noktada, velev bir kriket maçı vesilesiyle, derhal bağnazlık başlıyor.

 

 

- Advertisment -