Ana SayfaYazarlarEy İslâmî camia, ağzınızın tadı biraz kaçsın artık! (*)

Ey İslâmî camia, ağzınızın tadı biraz kaçsın artık! (*)

Her türlü mecrada FETÖ’yü en ağır ifadelerle lânetleyelim, ama kimse benim FETÖ’cüme dokunmasın. Ağzımızın tadı kaçmasın.

 

FETÖ’cü olduğunu bildiğim teyzem, amcam, komşum özellikle 17-25 Aralık’tan sonra aniden azılı Erdoğan düşmanı kesilsin; Türkiye’nin uluslarası mahkemelerde mahkûm edilmesini savunsun, ama bizler sessiz kalalım. Ağzımızın tadı kaçmasın.

 

Ortaokuldaki, üniversitedeki sınıf arkadaşımızın askerî okula gittiğini, kritik bir pozisyonda olduğunu bilelim, ama susalım. Samimi bir dostumuzun KPSS’de bir işler karıştırarak devlette memuriyet elde ettiğini bilelim. Ses çıkarmayalım. Ağzımızın tadı kaçmasın.

 

Bugünler için belediye başkanı, milletvekili, müsteşar olmadık mı? Gerekli yerler aranır, kayınço gözaltından kurtarılır. Ne olmuş ki, sadece himmetleri toplamis zavallı. Kandırılmış. Zaten kim kandırılmadı ki? Ağzımızın tadı kaçmasın.

 

Yıllarca dersanelerinde çay içtik. Çocuklarımız onların okullarında indirimli okudu. Eli yüzü temiz, düzgün insanlar. Ekmeklerini, maklubelerini yedik; tuz hakkı vardır. İhanet etmeyelim. Hem de ağzımızın tadı kaçmasın.

 

Ağzımızın tadı kaçmasın. Huzurumuz bozulmasın. Bu devletin işleri netamelidir. Devlet bugün düşman olduğuna yarın dost olur; biz de ortada sahipsiz kalırız. Ayrıca, bu devlet değil midir ki yıllarca dindara kan kusturan? Dinsizin hakkından haşhaşî gelir.

 

Açıkça ifade edilmese de memleketin tarikat, cemaat ve derneklerden oluşan İslâmî camiasındaki hissiyat budur. Ortalıktaki FETÖ lanetlemeleri, Reis güzellemelerine kimse aldanmasın. Akşam eve dönünce ve sohbette lâf FETÖ’cu akraba, eş dosta gelince, edilecek söz en fazla “Allah hidayet versin” olacaktır. Bu söz tabii ki onların yüzlerine söylenmeyecektir. Mücadeleyi Reis’in yapması beklenecektir. Eğer kurunun yanında yaş da yanarsa, adaletin kılıcı biraz fazla keskinleşmişse de, bunun sorumlusu yine Reis olacaktır. 

 

Bu kanaate şahsi tecrübelerimden vardım, ama zaten en büyük kanıt ortadaki çıplak gerçektir: 17-25 Aralık’tan itibaren yapılan FETÖ ile mücadele başarısızlıkla sonuçlanmış ve 15 Temmuz darbesiyle yüzlerce vatandaşımızın hayatına mal olmuştur. Halbuki İslâmî camia FETÖ ile mücadelede tarafsız kalıp dolaylı olarak onlara kol kanat germeseydi, mücadele pekâlâ başarıya ulaşabilir ve bu darbeyi yaşamayabilirdik. Bu başarısızlığın başka sebepleri de vardır ve her kesim derin bir muhasebeye girmelidir. Ama burada uzun uzadıya ,17-25 Aralık sürecinde fırsatçılık yapan Kılıçdaroğlu’na, CHP’ye, Gezicilere sövecek değilim. Herkes kendi evinin önünü süpürecek!  Benim de içinde doğup büyüdüğüm İslâmî camiaya, kendimi de dahil ederek, iki çift lâfım olacak.

 

FETÖ ile mücadeleyi en iyi yapacak toplumsal grup, iki sebepten ötürü İslâmî camiadır: meşruiyet ve etkinlik. İslâmî camianın aktif bir biçimde bu mücadeleye katılması, mücadelenin meşruiyetine en büyük katkıyı yapar. Yüz yıldır şahit olduğumuz, dindar sivil toplum ile laik militer devlet arasındaki meşhur karşıtlık artık mazide kalmıştır. Din artık sivil toplum – militer devlet ikileminde ayrıştırıcı bir fonksiyon değildir. Devletin imkânlarıyla halkı katledenlerin dillerinde Allah, arkalarında Fetih süresi, çevrelerinde Cevşen okuyan kalabalıklar vardı. Bugün TV’lerde program program gezen, eski mağduriyetlerini unutup İslâmî kökenleri olan AK Parti’ye sahip çıkan pek çok asker, ateist değilse bile agnostiklik sınırında laiktir. Ama İslâmî camia hâlâ eski refleksleriyle hareket ederek devlete tam güvenmiyor. Ve FETÖ, sömürdüğü pek çok masum duygu ve erdem gibi, dindar kesimin devlet karşısındaki güvensizliğini de istismar edebiliyor. Fehmi Koru gibi, bir zamanlar İslâmî camianın önde gelen kalemleri arasında yer alan isimlerin tereddütleri hep bu yüzdendir. 

 

İslâmî camia şunun farkına varmalıdır: Bu devlet artık bizim de devletimiz. Kaldı ki İslâmî camia, devletin bizi mürteci diye bir numaralı düşman ilân ettiği zamanlarda bile şiddete, anarşiye başvurmamış; sivil mücadeleyi düstur edinmiştir. Bugünkü İslâmî camianın kurucu babaları olan Said-i Nursi, Esad Erbili, Zahid Kotku, Süleyman Hilmi Tunahan ve daha nice büyük zatlar, din düşmanlığının zirveye çıktığı Tek Parti döneminde bile devlete baş kaldırmamışlardır. Eğer onların bu sivil mücadeleyi, askeriyeye yeterince sızmadıkları için seçtiğini düşünüyorsanız, yazıklar olsun sizlere !

 

Sahip olduğumuz değerler kümesine, artık devletin en tepesinden saygı ve sevgi gösterilmekte. O halde bu tereddüt niye?  İslâmî camianın eski mücadeleler hatırına FETÖ – devlet kavgasında kenarda kalması, eşin dostun kayırılması ve korunması, hele hele bekle-gör hallerine girilmesi kabul edilemez. Bu mücadeleye aktif bir biçimde katılmak mecburiyetindeyiz. Bîtaraflık yahut göstermelik reisçilikle günü kurtarmak gibi ucuz hesaplara girmenin zamanı değildir.

 

Peki, İslâmî camia hakikaten tarafsız mı kaldı? Özellikle son üç yılda verilen yüzlerce beyanat, gazetelerdeki onca ilânat boşuna mıydı?  Hayır, kesinlikle değil. Lâkin İslâmî camia, birey düzeyinde kesinlikle daha fazla katkı sağlayabilirdi. İslâmî camianın içine girip çıkmış herhangi biri, bir FETÖ’cüyü yüz metreden tanır. Bunu Türkiye’nin laik kesimleri ve onların içinden çıkan asker-sivil bürokrasinin anlaması mümkün değil. Onlara göre “inşallah, elhamdülillah” diyen herkes FETÖ’cüdür. Laik kesimin bu körlüğünün nedeni sınıfsal kibirdir. Ama yukarıda belirttiğim gibi bu yazıda derdim, kendi mahallemle yüzleşmek. İçinde büyüdüğüm mahallede bir zamanlar askere, polise sızan FETÖ’cüye müspet bakılırdı. Çünkü laik sisteme karşı FETÖ’cü mücadele tarzı, uzun ve meşakkatli olan toplumun tabandan itibaren dönüştürülmesi metodundan daha kısa ve kolay görünürdü. İslâmî camianın FETÖ’cüler gibi askeriyeye sızma girişiminde bulunmamasının tek nedeni ise, FETÖ’cüler kadar dinin kural ve kaidelerine kayıtsız olmamalarıydı. Ama İslâmî camianın içinde birilerinin de bu kirli işleri yapması gerekiyordu ve FETÖ’cüler bu yüzden mazur görülürdü. Bu tavrı bilen FETÖ’cüler de İslâmî camianın içinde kimliklerini gizleme ihtiyacı hissetmez, hattâ askeriye içindeki elemanlarının sayısı ile iftihar ederdi. Bu yüzden FETÖ’cülerin tesbiti için en etkin katkıyı, onlarla zamanında teşrik-i mesai etmiş gruplar, yani İslâmî camia sağlayabilir.

 

İslâmî camia mensupları bugün etraflarındaki FETÖ’cülerle yüzleşmek zorundadır. Her birimizin askere, polise sızmış bir FETÖ’cü tanıdığı, sınıf arkadaşı, akrabası muhakkak vardır. Onlarla yüzleşip; artık onlara sahip çıkmayacağımızı söylemeliyiz. FETÖ’cüler bilsin ki şu hesap gününde altına sığınacakları bir gölge kalmamıştır. Yaptıkları, yüzyıllık mağduriyete ragmen sivilliğini bozmamış, şiddete tenezzül etmemiş İslâmî camiaya leke sürmektedir. Unutmayın ki sizler meydanlarda tanklarla, F-16’larla mücadele ederken, o dost ve akrabalarımız ellerinde Kuran, bu katil sürüsü için dualar okuyordu. 

 

Son olarak, İslâmî camianın bir partiye tamamen eklemlenmesinin sakıncaları hakkında haklı eleştiriler gelebilir. Ama meselenin AK Parti olmadığını hâlâ anlayamadık mı? Kılıçdaroğlu ve Bahçeli Beştepe Külliyesine çıkarken, Nihat Genç muhalefetini askıya alırken, Doğan Grubu en büyük reisçi kesilirken, bizler hâlâ sessiz kalırsak, yarın bunun hesabını nasıl vereceğiz?

 

(*)Hasan Karataş 2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdi. Daha sonra University of California (Berkeley) Yakın Doğu Etüdleri bölümünde yüksek lisans ve ardından doktorasına başladı. Bu sırada Sabancı ve New York üniversitelerinde öğretim de çalıştı. Doktorasını 2011 yılında tamamladı. Halen ABD’de, University of St. Thomas (Minnesota) Tarih bölümünde Yardımcı Doçent olarak çalışıyor.

 

- Advertisment -