Ana SayfaYazarlarAlternatif bir AVM: İMÇ(Manifaturacılar Çarşısı)

Alternatif bir AVM: İMÇ(Manifaturacılar Çarşısı)

 

 

 

1-Arayana yer                                                                   

 

Yeni tabirle tiki (marka düşkünü) olmayıp, burjuvanın alışveriş konformizmini kışkırtarak yeniden-üreten AVM’lerden kaçmak isteyen gençler, vd. için biçilmiş kaftan. Ne yazık ki, gençlerin yaşam çevreleri Beyoğlu (Pera, Beşiktaş, Levent, Boğaz) ve Kadıköy (Bağdat, İskele-Moda) yakası dışındaki 3. Yakada, Tarihi Yarımada’da bulunuyor.

Önce, mimarisiyle, mekân deneyimiyle ayrışıyor yenilerinden: Ortası ışıklı bir galerinin iki yanına dizilmiş dükkânlardan meydana gelmiyor. Her şeyden önce bir açık hava deneyimi… Soyutlanmış bir alışveriş kutusuna hapsolunmuyor. Çok katlı ve girinti-çıkıntılı, avlulu, geçitli bir gezinti deneyimi sunan zincirleme bir platolar dizisi.

 

Citys AVM

 

2-İMÇ: BİR TAŞLA İKİ KUŞ:                                              

 

Mimarisinden önce hikâyesi: 1950’lerin mini mini valisi/ belediye başkanı/ tıp profesörü Fahrettin Kerim Gökay’ın şimdiki politikacılara ders niteliğinde bir inisiyatifiyle ortaya çıkmış bir proje.

 

Unkapanı Bulvarı izi ve üzerinden geçtiği eski doku 

Bulvarın Süleymaniye ve siyah taralı külliye ile ilişkisi 

 

2-a-Eski şehirde bulvar operasyonları                                        

 

Gökay’ın ustalığı iki ayrı hikayeyi birbiriyle ilişkilendirmesinde: İlki 40’larda yapılıp Beyoğlu yakası kısmı (Karaköy-Taksim-Beşiktaş) hemen uygulanan Prost planının uygulaması 50-60’lara sarkan Tarihi Yarımada operasyonları. Prost planının esasen Bizans ve Osmanlı demek olan yeni yarımada vizyonu Aksaray’da kesişen iki uzun bulvar etrafında şekilleniyordu. İlki Constantin planının da omurgası Osmanlı’nın Divanyolu Mese aksının izini sürüp, herhalde 60 darbesi ertesi “Ordu Caddesi” olacak eski eksenle Aksaray’da kesişecek Valens su kemeri altından geçen Unkapanı/ Atatürk bulvarı üzerinde yer alan İMÇ’(İstanbul Manifaturacılar Çarşısı)’nı konu edeceğim. Eski Mese yolu operasyonu epeyce anıtsal kültür varlığına hoyratça davranırken, Unkapanı köprüsünü Valens su kemeri altından geçip Saraçhane üzerinden Aksaray-Yenikapı’ya bağlayan Atatürk bulvarı açma operasyonu Zeyrek-Süleymaniye arakesitindeki sivil hayatı, mimarisiyle birlikte hoyratça yok etmişti.

 

Aksaray’da kesişen Mese yolu ve Unkapanı Bulvarı omurgalı Tarihi Yarımada çözümüyle Prost Planı

 

2-b-Eski sınıfın yeni talebi                                      

 

Kapalıçarşı-Eminönü arası Mercan yokuşunda hanlar bölgesi

 

Öte yandan da ezelden beri Kapalıçarşı ile Eminönü-Sultanhamam arasındaki yokuşun hanlarına sıkışarak şişmiş tekstil sektörü esnafının ferahlayacakları bir yeni yer talebi vardı. 80’lerde Dalan’ın yapacağı gibi eski şehirde sıkışmış esnafı sur dışı sanayi çarşılarıyla desantralize etmek de henüz mümkün olmadığından, imarlı alanlar içinde bir sıkışma alanı bulmak gerekiyordu ki, vali/ başkan Gökay’ın birbiriyle ilişkilendirerek çözdüğü sorunlardan ikincisi buydu.   

 

bulvar inşaatı    

Bulvarın Süleymaniye tarafında İMÇ arazisi

İMÇ’nin Süleymaniye ile bulvar arasını kademelendiren yerleşme kurgusu

 

Gökay’dan çözüm bekleyen diğer sorun da yeni açılan Unkapanı-Atatürk bulvarının Süleymaniye kenarıydı. Bulvar, Zeyrek ile Süleymaniye arası vadiden geçerken, bekleneceği gibi alt-orta tabaka semti Zeyrek’in yamacını neredeyse tamamen imha etmiş, karşısının elit semti Süleymaniye’ye daha özenli davranılsa da bulvarla Süleymaniye arasında tasarlanıp tamamlanması gereken uzunca bir yıkım artığı boşluk kalmıştı.  

 

SSK ofisi ve yerleştiği yamaç 

 

Zeyrek ara-kesitinde de bir bulvar kenarının sertliğiyle makul şekilde ancak tasarlanarak buluşabilecek bölük-pörçük yerler kalmıştı ki, Sedad Hakkı Eldem tarafından bina programının yanı sıra tanımsız artık parça olarak kalan bir yokuşun bulvara kavuşacağı köşenin de çözümü olarak yorumlanmış, SSK (artık SGK) ofisi binası, Zeyrek’in hasarlı, kırılgan dokusunu hassasiyetle bulvarın kolaylıkla hoyratlaşacak kalabalık hareketliliğine bitiştirirken modern İstanbul’un en zarif projesi de oluyordu.  

 

Tekeli&Sisa’nın İMÇ projesi

Yıkım ertesi İMÇ zemin kotu 

 

3-İMÇ’nin mimarisi                                                 

 

60’larda yerine yerleşecek SSK ölçeğindeki gibi bir program, Süleymaniye tarafındaki 1km uzunluğunda 4500 m2 lik boşluğu düzenlemeye yetmezdi. Kentsel tasarım elemanları ve projeleriyle de çözülemeyecek bu boylu boyunca bulvar kenarıyla hassas bir tarihi semti teyelleme problemi her durumda kapsamlı bir inşaat demekti. Vali/ başkan Gökay, bu problemi, Kapalıçarşı-Sultanhamam kumaş esnafının yer talebiyle birleştirip, bu deyişe Türkiye’yi alıştıracak Özal’dan 30 yıl önce “kazan-kazan” prensibiyle sorunu çözdü. Manifaturacılar bulundukları yerden yürüme mesafesinde, büyüklüğü ve bulvar kenarı ulaşım kolaylığıyla çok daha kapasiteli bir yere sahip olurken, belediye de zaten krizdeki devlet kaynağı kullanmadan ciddi bütçe gerektiren uzun bulvar kenarı inşaatını yaptırmış oldu. Örnek tutum bu kadarla da bitmedi: Manifaturacıların ihtiyacı,  zamanın uluslararası şehircilik duayeni Luigi Piccinato, Akademi ve İTÜ’nün liderleri Sedad Hakkı Eldem ve Emin Onat’ın jüri veya yarışmacı olarak işin içinde bulunacağı kademeli bir şehircilik ve mimarlık yarışmasına açıldı. Bu yöntem onyıllar sonra duvar-ertesi Berlin’in yeniden-inşa programında uygulandığında mimarlık camiamız bunu kolay ulaşılamayacak bir Alman disiplini ve Avrupa görgüsüne yoracaktı. Yarışmayı kazanan zamanın gençleri Doğan Tekeli & Sami Sisa; başarılarını hala ayakta bir mimari müesseseye dönüştürecek istikrarlarının sıçraması yaparken, projeleri; tasarlandığı şekildeki kullanıma yer-sahipliği yapamayıp, manifaturacıların Kapalıçarşı-Sultanhamam’ı boşaltarak topluca buraya taşınmasına aracılık edemeyecek, muhtemelen yer avantajı rantının kullanıma baskın çıkması nedeniyle patlamak üzere olan popüler kültür sektörünün yeni metaı kasetçilikten hırdavatçılığa her türden perakende ticaretin odağına dönüşecekti. Buranın çekim gücü o kadar kuvvetliydi ki, az ilerisindeki kuytu ve loş Saraçhane geçidi dükkanlarına da sıçrayıp planlanlansa olmayacak şekilde bisiklet çarşısına dönüştürecekti.

Böylece İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) planlandığı şekilde kullanılıp, Kapalıçarşı-Sultanhamam’ın boşalmasına aracılık edememişti ama, kent merkezinin Taksim çevresine taşınması ertesinde İstanbul Üniversitesi, belediye ve adliye saraylarıyla birlikte Tarihi Yarımada’nın iyice köhnemesini frenleyecek çekim güçlerinden biri, hatta devlet kurumları dışındaki yegane yeni sivil çekim merkezi  olacaktı.

 

Tarihi Yarımada'nın modern anıtları, 4.İMÇ, 2.Üniversite,1.Belediye, 3.Adliye

Bulvar kenarı İMÇ’nin yakın çevresiyle ilişkisi

 

3-a-seçkin-popüler, eşya-sanat Modern-Postmodern                 

 

Öte yandan da İstanbul’un başlıca anıtlarından Süleymaniye külliyesinin iki adım ötesinde Süleymaniye ile bulvarı hassasiyetle bağlamanın yanı sıra, bulvarın başıyla-sonu: Valens kemeri ve Unkapanı köprüsü arasını çeşitli kotlardaki avlularla ve yatay geçitlerle birbirine bağlayarak ören esrarlı bir kentsel deneyim alanına dönüştürüyordu. Avlular, köprüler ve geçitler Süleymaniye ile bulvarın yanı sıra bulvarın başı ile sonu arasındaki kot farklarını kademelendirirken dünya mimarlığında o yıllarda yeşermeye başlayıp Postmodern’le nihayetlenecek bir kentsellik arayışına da rol modelliği yapabilecek tasarlanmış bir kentsel çeşitlilik ve karmaşıklık sahnesi oluyordu. Bunca dönüşüme direnç göstermiş büyükçe bir AVM olarak varlığını sürdürmesini bu başarıyla tasarlanmış karmaşıklık sahneliğine borçlu olduğu kanısındayım. İMÇ artık özelliğine dönüşmüş bu çeşitliliği hala aynı canlılıkla yeniden-üretiyor. Markalar trend’ler, modalar bir yana, burjuva hayatların semtlerine uğratmayacağı dekoratif eşyalar, giysiler, hırdavat vs. artifaktlar, hatta yiyecekler, kendilerine İMÇ’nin köşe bucağında yer bulmuşlar ve mesela Venedik San Marco’daki teşhir dükkanı Carlos Scarpa tarafından tasarlanmış Olivetti markasının tabii ki iddiasız bir satış noktasıyla o avlu ve geçitlere serpiştirilmiş olarak birarada duruyorlar. Bu kadarla kalsa neyse…  

 

Solda: Olivetti-Venedik, sağda: Olivetti-İMÇ

 

Bu çoğul popüler karmaşıklık, tabii ki Tekeli&Sisa mimarisinin disiplini içinde ve heykelsi merdivenleri ile birarada bulunuyor. Hatta en başından, çeşitli modern sanatçıların işleriyle bezenip açık hava müzesine dönüştürüldüğünden, Bedri Rahmi, Füreya Koral, Ali Teoman Germaner, Kuzgun Acar’dan Yavuz Görey’e burası için yapılmış sanat eserleriyle de içiçeler. O kadar ki, modern sanat ile, popüler kültürün kitsch efemeranları arasındaki alışveriş kastedilmemiş bir Postmodern yerleştirmeler deneyimi yaşatıyor. İstanbul’da bienal ortamları dahil, bu denli  şaşırtarak eğlendirip, düşündürerek oyalayacak bir çevre daha bilmiyorum, zemin avlularından üst kat galerilerine havadar ve esintili alanlarda oturup yiyip-içme seçenekleri de cabası.  

 

İMÇ avluları 

Sanat eserlerinin çarşıdaki dağılımı

Kuzgun Acar

Eren Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Füreya Koral

Ali Teoman Germaner

Nedim Günsür

Yavuz Görey

 

 

Hala bitmedi: birkaç adım ötede Vefa bozacısının orijinaline ve Süleymaniye’ye gömülmüş külliyesine ve de hiç bir AVM’nin çekicilik yarıştıramayacağı Kapalıçarşı’ya ulaşıverme avantajı da hediyesi.

 

 

 

3-b- Rol modeli olarak İMÇ                                               

 

Bu popüler-elit karışımı kozmopolit dünyanın burjuvanın korunaklı ve steril muhayyilesine oynayan 2000’ler ertesi AVM dalgasına rol modelliği yapması zaten beklenemezdi.

 

Meydan-İkea

 

AVM’nin içe dönük dünyanın eleştirisi olduğunu ismiyle de ilan eden Meydan istisnaydı. Foreign Office Architects (FOA) tasarımı Meydan, TEM otoyolu kenarı kent kaçkını konumunu, boşlukta bulunmanın avantajına dönüştüren bir konsept idi. Yer garantili iri açık otoparkına yerleştikten sonra iki adımda ulaşılan meydan boşluğunu sarıp; alışveriş aralığı sığınağı Starbucks türü atıştırma yerlerini de içeren dükkanlarla sarılı bir meydan boşluğu ile anıtsal kapısıyla davetkar kapalı alan ortamından oluşan bu sahra AVM’sinin çekiciliğini artıran bir özelliği de hesaplı prefabrik mobilyadan, bahçe mobilyası ve bitkisinden; zengin hırdavat çeşidine her türden  istisnai ve/ya alelade ihtiyacı  yanıtlama iddialı İKEA ile çiftleşmesiydi. İkea, İMÇ’nin zengin efemeran çeşitliliği yerine becerikli hemşehrilere kendi emekleriyle Pazar eğlencesi self-help takviyeli, hesaplı ve makul zevk garantili yuva döşeme vaad ediyordu.

İMÇ çağrışımı bilinçli veya değil, açık hava alternatifi beklenmedik şekilde bir de 90’ların Akmerkez’i ertesinde onar yıl aralıkla avm’nin trendsetter’i [moda lideri] olma iddialı iki Büyükdere aksı girişiminden geldi: Eczacıbaşı girişimi ve Tabanlıoğlu tasarımı Kanyon ile Zorlu girişimi ve Emre Arolat tasarımı Zorlu-center. İkisi de kent-içi değerli arsa AVM’sinin görece yassı bir alışveriş tablası üzeri ofis ve rezidans kuleleri şeklindeki standart kurgusunun tekrarıydı. Kanyon bu jenerik AVM kurgusunu alışveriş tablası ortasındaki galeriyi boydan-boya kanyon çağrışımlı eğrisel bir yırtığa dönüştürerek zemin dahil bütün sirkülasyon kademelerini gökyüzüne açtı. Zorlu ise alışveriş katlarını o katlı tablanın ortasında bırakılmış avlunun boşluğuna açarak havayla temas ettirdi. Projenin özgün fikri çatı bahçesinin neden akışkan şekilde  senaryonun merkezine dönüşemediğini bilmiyorum.  

 

Kanyon     

Zorlu 

 

Gerisi tercih meselesi; tiki AVM’ler veya takipçileri mi? Yoksa Tarihi Yarımada yakın çevreli kozmopolit alternatifi mi…

 

 

 

 

 

 

- Advertisment -