Ana SayfaYazarlar'Size katılmıyorum' cümlesi tedavülden kalktı mı?

‘Size katılmıyorum’ cümlesi tedavülden kalktı mı?

 

Geçende bir sahafa gittim ve kitaplara bakarken sahaftaki iki kişinin sohbetine tanık oldum. Tabii sohbet dediğim aslında ateşli bir tartışma. İkisi de kimlik olarak kendini solcu olarak tanımlayan bu kişiler, bir noktada yol ayrımına düşmüşe benziyorlar ama yol ayrımının tam olarak ne olduğunu tartışma süresince bulmayı başaramadılar. Ağızlarından sürekli sermaye, alt yapı, proletarya, yoldaş, Lenin, Stalin, kapitalizm, Kapital lafları çıkıp duruyor, ama tartışmada bir arpa boyu yol kat edemiyorlar. Çünkü sol ve solculuk kavramları onlar için birer kimlik. Önemli olanın da bu kimlik olduğunu düşündükleri için, söylenen her cümle bir kimlikleşmeye neden oluyor. Yani insanlar kimliklerine sarılıyor ve bu sarılmayı daimi hale getirmeyi de siyaset sanıyorlar. Dolayısıyla aslında bir kimliğe sahip olduğunuzda, artık hayat adına bir şey yapmanıza gerek kalmıyor. Emin olun, böyle tartışmalarda sürekli haklı olduğumuzu söylüyoruz kendimize. Hayır, onun anlattıklarının bir anlamı yok, ben haklıyım çünkü ben solcuyum… Nasıl olur da bir solcu haksız olabilir?

 

Karşımızda bizimle aynı kimlikte biri yoksa, bu otomatikman, daha tartışmaya bile başlamadan onun haksız olduğu anlamına geliyor. Bunu illâ belirli bir taraf için söylemiyorum, kendimi de olaya dahil ederek, özeleştiri yaparak söylüyorum ve herkesin de kendine karşı dürüst olmasını tavsiye ediyorum. Şimdi bir AKP’li ile bir CHP’li veya bir dindar ile bir laiki karşı karşıya koysak ve tartışalım desek, neler olacağını hepimiz biliyoruz. Allah göstermesin, bir dindar bir laik karşısında haksız duruma düşer mi hiç? Ya da bir laik “bak bu konuda haklısınız” derse, aman Allahım, kim verir sonra bunun hesabını? Sahaftaki tartışmada da bir taraf sürekli “ben çok okudum” deyip duruyordu. Belli ki öbürü “okumayan” bir tip… O halde, sen ona göre daha çok okuyorsan elbette sen haklı olacaksın! Peki, başkası senden çok okuyorsa ne olacak? Kabul edecek misin haksız olduğunu? Yoksa “bu işler okuyarak olsaydı” mı diyeceksin? Yani tartışırken korkunç şeyler söylemek umrumuzda değil. Ne demek “ben çok okudum”? Bu cümle bile bir kimlikleşme tezahürü.

 

Geçende biri bir twit atmış, “gözü kapalı AKP’yi destekleyenler var” mealinde… Ben de bunu paylaştım. Sonra bir hanım geldi, ardı arkası kesilmeyen twit’ler atmaya başladı: yok efendim CHP seçmeni şöyleymiş, yok ülke daha iyi durumdaymış, yok eskiden ne biçimmiş, AKP seçmenine laf edilir miymiş, en sorgulayan seçmen AKP’ninkiymiş, bu twiti sahiplenenler şöyle aptalmış, rezilmiş filan… Yahu dedim, ben de bir AKP seçmeniyim. On yıldır AKP’ye oy veriyorum… Bir anda kalakaldı tabii. Çünkü bizim kafamız böyle işliyor. Bizim bir kimliğimiz oluyor; o kimlik en doğru, en güzel, en muhteşem ideolojiye ait bir kimlik… Tabii başka kimlikler de var ve onlar da yok edilmesi gereken kimlikler. Bunlar bilgisayar oyunlarındaki gibi birbirleriyle sürekli kılıç kuşanarak muhatap oluyorlar. Dolayısıyla böyle bir dünyada eleştiri, özeleştiri, muhatap almak, seviye, üslup gibi kavramların hiçbir anlamı kalmıyor. Tek yapılması gereken şey, karşı ideolojide kim varsa onu yok etmek…

 

Bu mantık olayın zihniyet boyutunu atladığı için korkunç boyutlara varıyor. Yıllar içinde gelinen noktaya bakıp şunu gözlemlemişsinizdir. Bizde ayrı fikirde olmak diye bir şey yok. Bizde düşmanlık var… Ayrı fikirde olduğun kişi direkt senin düşmanın, çünkü doğru yol senin kendi ideolojini yansıtan yol olmalı… Sosyal medyada “karşımdaki benden farklı düşünüyor” diyebilen kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez herhalde. İnanılmaz bir seviyesizlik söz konusu. Diyelim ki bazen farklı düşündüğüm konularda insanlarla sosyal medyada bir tartışmaya girmek istiyorum. İfade özgürlüğü, futbol, siyaset, dış politika — hiç fark etmiyor; sırf o kişinin görüşüne katılmıyorsanız, hızla bir aşağılama, küfür etme, kendisini üstün görme ve “yürü git işine” tavrı hâkim oluyor. Böyle durumlarda insan kara kara düşünüyor; sanki hepimize psikolojik bir destek verilmeliymiş gibi bir izlenime kapılıyor.

 

Buradan da şunu öğreniyoruz: artık aynı fikirde olmanın da hiçbir anlamı ve değeri yok. Mühim olan, nasıl bir karaktere sahip olduğun, o fikri nasıl taşıdığın ve savunduğun… Bu ülkede sağcı ve solcu, fikirleri taban tabana zıt ama aynı otoriter zihniyete sahip tonla insan var. Birisi şöyle yazmış: “Suriyelilere vatandaşlık verilmesini istemediğimiz için ırkçı ve vatan haini ilan edildik.” Mesele bu. “Vatandaşlık verilmesin” diyen herkes ırkçı mı? Bu ne toptancılık, bu ne rahatlık böyle? “Size katılmıyorum” cümlesi tedavülden kalktı mı? Tartışmalarda aynı fikirde olduğum kişinin seviyesi yerlerde sürünüyorsa; buna karşılık benimle hiçbir şekilde fikir bazında uyuşmayan biri seviyeli ve düzgün bir kişi çıkıyorsa, ilkiyle yolları ayırıp ikincisinin yanında yer alıyorum artık. AKP’yi desteklemeyen herkesin gayri milli, üst akılcı, vatan haini; AKP’yi destekleyenlerinse kara cahil, çomar, satılmış ve yandaş ilan edildiği her noktada, bu iki gruptan koşarak uzaklaşmak lâzım.

 

- Advertisment -