Ana SayfaYazarlar"Yeni Türkiye" ve de "Devrim"

“Yeni Türkiye” ve de “Devrim”

 

Referandumun az farkla evet lehine sonuçlanması, iktidar çevrelerinde önce bir şaşkınlık yarattı.

"Nerede yanlış yaptık?" sorularını soranlar yüksek sesle konuşmaya başladılar.

Bir süre sonra, bir üst ses, bunları bastırdı: "Susun artık, kazandık işte."

Bu yönlendirme üzerine, başarının büyüklüğü ve ihtişamı konusunda tahliller gelmeye başladı. "Yeni Türkiye" sürecinin başladığı, bu anayasa değişikliğinin bir devrim olduğu gibi tezler öne çıktı.

Tezlerin özeti şu: “Bürokratik ve askeri vesayet yenildi. Artık milletin iktidarı kuruldu. Bundan sonra halkın temsilcileri konuşacak. Bu devrim, içerdeki ve dışarıdaki düşmanlara karşı kazanılmış bir zafer. Ancak tehlike geçmedi. (Hatta, lider etrafında toplanan millet, yeni bir savaş ihtimaline de hazır olmalı. OHAL de bu nedenle çok gerekliydi. Millet tetikte olmalı.)”

Jakoben gelenek 

Devrim sözcüğünün yaygınlaşması ve siyasetin gündemine oturması, Fransız İhtilali (1789) ile başlar. “Sovyet İhtilali”yle, sözcük, sosyalist bir boyut kazanır. Bu iki devrim, genelde, "öncü azınlık" teorisine dayanak oluşturur: Aydınlanmış ve bir parti etrafında örgütlenmiş, toplumu değiştirmeye kararlı “öncü grup”; devrimi başlatır. Devrim, "yukarıdan aşağıya" bir yol izler. “Devrimin otoritesi”ni sağlamak için, zor da kullanılır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun zihniyet dünyası da, buradan esinlenir: “Tek parti”, “yukarıdan aşağıya bilinç götürme”, “gerekirse devrimin önündeki engelleri kaldırmak için zor kullanma”…

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

- Advertisment -