Kasaba…

Kasaba

 

Kasabaya akşam karanlığı çökmüştü; şerif ağır adımlarla dostlarıyla buluşmak üzere bara doğru yürüdü. Burada onu kasabanın doktoru, rahibi ile yargıcı bekliyordu. Dörtlü, ‘günah’ üzerine sohbet etmeye başladı. Günahların en büyüğü hırsızlıktır diye söze girdi rahip. Hırsızlığın en büyüğü ise bir insanın canını almaktır, diye devam ettirdi. “En büyük hırsızlık cinayet işlemektir çünkü;bir insanın canını alırsanız onun hayatını çalarsınız. Bu hayat bir daha asla geri gelmez…” Trevenian’ın ‘Kasaba’ romanında anlatılan gibi bir olay yaşandı- yaşanmaya devam ediyor bizim memleketin küçük bir o kadar da güzel sahil kasabasında. 

 

Eynesil, yeni bir güne uyanırken evlerinin kapısında ağır yaralı olarak bulunan 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiğinde tarihler, 12 Nisan 2018’i gösteriyordu. Kasaba’nın şerifi, doktoru ve yargıcı devreye girdi. Bir de kasabanın önemli şahsiyetleri. Resmi kayıtlara ilk önce intihar olarak girdi. Kayıtlara göre küçük Rabia bütün kemiklerini kırarak intihar etmişti! Bu intihar olayı küçük kasabada örtbas edilirken, bir gazeteci arı kovanına çomak soktu, olayı yazarak ülke gündemine taşıdı.

 

Tuhaflıklar da bundan sonra başladı. Gazeteci Metin Cihan, Rabia Naz Vatan’ın başına gelenleri yazdıktan sonra, dosya yeniden açıldı. Çünkü 11 yaşındaki kızın intihar edebileceğini açıklayabilecek bir uzman henüz dünyada da ülkemizde de yoktu. Ölümü üzerine hazırlanan Hacettepe Üniversitesi raporunda “ölümün araba çarpması nedeniyle meydana gelmiş olabileceği” ifade ediliyordu. Fakat bunun hemen ardından jet hızıyla yazılan İstanbul Adli Tıp raporu ise ölümün “yüksekten düşmeye bağlı” olabileceğini söylüyordu. Yüksekten düştüğü yerde yapılan incelemede 11 yaşındaki kızın düşebilmek için altı metre uçması gerekiyordu. Hadi diyelim küçük kızın bilmediğimiz bir yeteneği vardı, 6 metre uzun atladı. Bir de kemikleri kırık halde sürüne sürüne evinin önüne gelmesi gerekiyordu ki işte Rabia bunu da başarmıştı!

 

Bu kurgu herkese saçma geldiği gibi bana da saçma geliyordu, bir haber kanalında yapılan haberi görene kadar. İktidarın biricik haber kanalı ‘dost gazetecilerin’ çalıştığı A Haber kanalında kocaman özel haber logosuyla bir haber yayınlandı. Haberde bir bebeğin doğar doğmaz ağlamadığı, önce Mehmetçik selamı verdiği tekrar tekrar görüntülerle anlatılıyordu. Açıkçası görüntülerde kanlı bir bebeğin minik avucunu açtığı görünse de bunu ‘mehmetçik’ selamı verdi diye izleyicisine duyuran haber kanalı editörlerini tebrik ediyorum. Bu haber bence televizyon dalında yılın haberi ödülüne layık görülmeli. Bu haberi izleyicisine sunan haber kanalına eski bir gazeteci olarak benim naçizane bir önerim olacak. Bu bebeğin gelişimini takip etsinler. Bakarsın bebek anne sütünü bir kez emdikten sonra bir daha emmez, üç aylıkken ata biner, altı aylıkken de ok atıp, cenk yapar. İşte o zaman bu ‘dost’ haber kanalı ününü dünyaya taşıyıp ‘Pulitzer’ ödülünü alır. Öncelikle böyle bir habere inanıp, bunu izleyicisine sunan onların da inanmasını bekleyen bir haber kanalının olduğu ülkemizde, Rabia Naz da tuhaf bir şekilde kendini pekala öldürebilirdi. Sizi bilmem ama ben inandım!     

 

Önceki gün artık kimseye tuhaf gelmeyen olaylar zinciri aynı saat dilimleri içinde yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, uçağına doldurduğu ‘dost’ gazetecilerle birlikte ABD Başkanı Trump’la birlikte ortak basın toplantısı yaptı. Trump toplantıda: Dost gazeteciden soru alalım dedi. Bu söz üzerine toplantıyı izleyen Amerikalı senatör gülerek zaten Türkiye’de başka türlüsü kalmadı dedi. Bunların yaşandığı saatlerde uçağa sığmayan ‘düşman’ gazeteciler. Mecliste ölümünün araştırılması için komisyon kurulan Rabia Naz’ı haber yapmak için Eynesil’e gitti.

 

Tanıklarla görüşüp, haber yapmak istiyorlardı. Eynesil’e gittikten hemen sonra gözaltına alındılar. Resmi söylemin iddiasına göre Rabia Naz’ın ölümüyle ilgili ifade veren tanıklardan birinin ifadesini değiştirmek için ‘tehdit ve şantajla’ baskı yapmışlardı. (Nasıl tehdit ve şantaj yaptıklarını pek bilmesek de bu kasabada her şey bu ölümü örtbas etme üzerine kurgulanmıştı.) Akabinde kızının ölümünü aydınlatmaya çabalayan, bu uğurda akıl hastanesine bile yatırılan baba Şaban Vatan gözaltına alındı. Amerika’yı fetheden ‘dost’ gazeteciler görevlerini yapmanın huzuruyla memlekete geri dönüş yoluna girdikleri sırada, kasabanın savcısı, gazeteciler Tuğba Demir, Canan Coşkun ile belgeselci Kazım Kızıl ve baba Vatan Şaban tutuklanma talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk etti. Dost gazeteciler memleketlerine dönüp, görevlerini başarıyla yapmanın huzuruyla yastıklarına başını koyduğu sırada kasabanın huzurunu bozan dört kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Böylelikle kasabadaki huzur yeniden sağlanmış oldu!

 

Ahmet Altan tahliye edildikten bir hafta sonra biraz da hatta çokça ‘boyun eğmemesi’ gerekçe gösterilerek yeniden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Biz Serbestiyet yazarları olarak kısa bir bildiri yazarak bu tutuklamaya tepki gösterdik. Bu bildirinin son iki cümlesinde, “Gücün intikam ve susturma aracına dönüşmesi bütün toplumu ve geleceğimizi zehirliyor. Bu son haksızlık ve amansızlık karşısında karar vericileri bu yoldan dönmeye çağırıyoruz.” Denilmişti. Doğru ama eksik bir cümle. Küçük bir Karadeniz kasabasında yaşananlar, bizlere çok şeyi anlatıyor. Başta adalet sisteminin nasıl çöktüğü olmak üzere gücü elinde bulunduranların hikmetinden sual olunmayacağını, sual olunduğunda başına nelerin gelebileceğini de. Memleketin her yerini sarıyor, bu amansızlık, sorgulamamama, hakkını aramama, adalet istememe halleri. Rabia Naz’ın küçük bedeninden gökyüzüne yayılarak..   

- Advertisment -