Ana SayfaYazarlarMuasır medeniyetin vicdanı

Muasır medeniyetin vicdanı

Cebinizde 100 dolar var, elinizde de bir bilgisayar. Bu parayı oturduğunuz yerden dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir ürüne yatırabilirsiniz. Pamuk, tütün, buğday, mısır, petrol, giysi vs… Aklınıza ne eserse. Cebinizdeki para dünya üzerinde hürdür, tek sıkıntıysa olmaması. Ki, hiçbir şey yapmadan başkalarının ürettikleri değer üzerinden para kazanmak mümkün. Hatta o üreticinin kazandığından çok daha fazlasını. Arada kaybetme riskiniz var tabii, o da oyunun kuralı. Büyük oyuncu olmadığınız sürece o riski hep üzerinizde taşırsınız. Bu oyunda tek kaybetmeyen de büyükler olur zaten.

Peki; para bu kadar özgürce dünyayı dolaşırken insan, yani bizler o özgürlüğe sahip miyiz? Cebinde parası olmayanlar, hasbelkader yanlış yerde doğanlar ne yapacak peki? Dünyanın bazı eşitleri daha iyi yaşasın diye yüzyıllardır sömürülenler, ülkeleri talan edilenler, yok edilenler ne yapacak. Çok para kazanmak için değil, sadece nefes alıp verebilmek için bin bir zorluğa katlanarak umut yolculuğuna çıkan insanlar, ne yapacak?

100 kişilik tekneye 1.000 kişi binip umuda açılanlar, gittikleri ülkenin muasır medeniyetine kavuşmaya can atmıyor, sadece ve sadece yaşamak için canını ortaya koyuyor. O muasır medeniyettir onları yerinden yurdundan eden. Geçtiğimiz hafta içinde binin üzerinde göçmen öldü Akdeniz’de. Libya’dan İtalya’ya geçmek için bindikleri küçük tekneler battı. Akdeniz artık ak bir deniz değil, göçmenlerin cansız bedenlerinin kıyılara vurduğu ‘ölüm’ denizi oldu.

Bu göç dalgasının artması üzerine muhasır medeniyete sahip ülkeler toplantı yaptılar acilen. Hele bir ülke var ki, bizim aydınlarımızın pek çoğu oradan beslenir, örnek gösteriler topluma “Bak o ülke var ya çok ama çok medeni”. İşte o ülke olan Fransa, bu toplantıda çok önemli bir öneri ortaya attı. “Göçmenleri taşıyan tekneleri yerinde imha edelim!”

Dâhiyane bir buluş aslında, içinde insan olup olmadığı da önemli değil, yeter ki bizim denizden ırak olsun. Malum önümüz yaz, şimdi çok medeni bir insan yüzerken denizde ölü bir göçmenin bedenine çarparsa medeniyetimize zeval gelir… Zaten ülkeye canları pahasına girebildiklerinde orada burada yatıp kalkıyor, dileniyorlar. Sokaklar medeni Avrupa’ya yakışmayacak görüntü kirliliğine sahip oluyor. Yerinde imha etmek lazım!

Kapitalizmin aç gözlülüğünün ürettiği savaşların mağduru olan insanlara özgürce başka bir yurda gitme hakkı tanınmıyor.

Ki, kapitalizmin en çok kâr getiren ürünü savaşlardır. ‘Demokrasi getireceğiz’ oyunu ve yalanı altında işgal edilen ülkelerden büyük paralar kazanan bu medeniyetler, orada yaşayan insanların kendi denizlerinde ölüsüne dahi katlanamıyor. Aman bizden ırak olsun da!

Akdeniz’de can pazarı yaşanırken yıllardır içinde yaşadığımız bir gerçek yüzümüze çarpıyor. Türkiye göçmenlerin yerleştiği bir ülke oldu. Avrupa ülkelerine gitmek için geçmişte geçiş güzergâhı olarak kullanılan ülkemiz, göçmenlerin kalıcı olarak barındığı yer haline geldi. Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaş iki milyonun üzerinde Suriye vatandaşının ülkemize sığınmasına neden oldu. Canlarını kurtarma adına göç eden bu insanlar her türlü işte çalıştıkları gibi en zor koşullarda yaşıyorlar. Sokaklarda yatıp kalkıyor bazıları, kış soğuğunda duvar diplerinde dilenirken görüyoruz onları. Bazıları minik bebelerini emziriyor o duvar diplerinde. Birçoğumuz umursamadan geçiyoruz yanlarından; şehirlerin kalabalığına karışıp yaşıyorlar.

Geçen yaz Fındıklı’da bir kafede bir arkadaşımı bekliyordum. Öğle tatiliydi. Yan masada şık giyimli beyaz gömlekli beyler ve hanımlar grup halinde sohbet edip kahvelerini yudumluyordu. Belli ki yakında bulunan plazalardan birinde çalışıyorlardı. Derken, iki Suriyeli kadın geçti önlerinden avuçlarını açarak. Terslediler kadınları bu ‘steril’ insanlar… Sonra biri söze girdi, “Nefret ediyorum bunlardan. Her yeri sardılar. Ne işleri var buralarda. Bunları içeri alanda, gelmesine izin verende kabahat..!” Bu sözleri duyunca, ‘o an yer yarılsa içine girsem’ diyecek kadar utandım. Utandım ülke insanları adına. Utandım işte. Özdemir Asaf’ın bir şiiri geldi aklıma “Kirli eller daha temiz, temiz elli kirli yüreklerden.” Arkadaşımı beklemeden ayrıldım oradan, yürüdüm…

Şimdi iktidara aday olduğunu söyleyen bir parti, iktidara gelirlerse, “Suriyelileri ülkelerine göndereceğiz” sözünü veriyor. Hangi ülke diye sorsak cevap veremez. Taş taş üstüne kalmayan can pazarının yaşandığı, artık olmayan bir ülkeden bahsederken ne kadar medenice laf ettiğini anlıyorum. Öyle ya, muhasır medeniyete çıkabilmek için önce vicdanı derin dondurucuya koymak lazım. İstanbul Fındıklı’da yaşadıklarım aklıma geliyor bu sözleri duyunca, ‘muasır medeniyet’ diye diye vahşi Avrupa’nın vicdansızlığını almak üzere olduğumuzu fark ediyorum. Demek ki ‘medeniyet’ önce insanlıktan çıkmakmış.

 

 

- Advertisment -