Ana SayfaYazarlarAna bir damar olarak Türk milliyetçiliğinde ırk(-çılık) ve ırkçı söylemler-4

Ana bir damar olarak Türk milliyetçiliğinde ırk(-çılık) ve ırkçı söylemler-4

 

Ömer Seyfeddin’in “Milli Hikâye: Piç” başlıklı yazısı Türk milliyetçiliğindeki Batı nefreti ve yabancı düşmanlığının özellikle sert ve grotesk bir biçimde kristalize olduğu çarpıcı bir örnektir.

 

Hikâye, Mısır’da geçer. Daha baştan, buradaki yabancı kurumlar nefretle resmedilir. Türklük Mısır’da yabancıların esiri olmuş, “meyus ve halsiz” bir hastaya benzetilir. Bu hastanın başında daha kurumamış kan selleri üzerinde keyifler çatan yabancılar oturmaktadır:

 

“Hep, hep bu yabancı müesseseler bende ağır bir kâbus husûle getirir. Gözle görülen her şeyin yabancı olduğunu, yabancılara ait bulunduğunu düşünmek sinirlerime dokunur. Necip Araplık, yükselmek isteyen Türklüğün o kuvvetli ve mukaddes kanadı, orada kendi vatanında esirden başka bir şey değildir.”

 

Türklük kendi vatanında parya durumuna düşmüştür. Bunun bütün sorumlusu Seyfeddin’in yabancılar olarak kodladığı Avrupalılardır. Emperyalist siyasetin canavarlıklarını ortaya koyduğu Avrupalıları “aç gözlü, kan emici, fesad, hasis ve can düşmanı” olarak tanımlar:

 

“Türklerin çekilmesiyle beraber hâin ve zehirli bir çekirge bulutu gibi oraya üşüşen Avrupalılar, bu zavallı İslâm memleketinin bütün hayat damarlarını ellerine geçirmişler, doymak bilmez kudurmuş bir açlıkla azgın bir hırsla din kardeşlerimizin kanlarını emip dururlar.”

 

Bu yabancılar Türk ve Müslüman toprağını kirletmektedirler. Şu tasvirde, nefreti hijyenik bir çehre alır: “Kadınlar, erkekler, çocuklar, yerliler, yabancılar birbirlerine karışmış, gülerek, oynaşarak, ağır ve yavaş akıp gidiyorlardı. Ve üzerlerinde iğrenç ve keskin bir fuhuş ve sefahet kokusu dalgalanıyordu.”

 

Seyfeddin’e göre Batı, Sudan, Fas, Cezayir, Tunus ve Trablus’u ele geçirirken Türklerle beraber Arapları da ezmektedir. Türkler ve Müslümanlar kendi vatanlarında tabi ve azınlık durumuna düşmektedirler:

 

“Geceleri uykusuz kalır ve bu ıstırap ile balkona çıkar, aşağıda idraksiz bir nehir gürültüsüyle akıp giden ahaliye dalardım. Çokluğu hep şapkalılar, ecnebîler teşkil ederdi.” Bu durum karşısında hiçbir tepki göstermeyen, hakkını aramayan, miskinlik ve uyuşukluğun pençesindeki Türkleri ve Müslümanları alçaklıkla itham eder. Mısır’da yaşamak Seyfeddin için “tevekkül zindanında” yaşamaktan farksızdır.

 

 

- Advertisment -