
Abbas, ABD’yi barış sürecinde bir anlamda devre dışarı bırakarak, Birleşmiş Milletleri yani uluslararası kamuoyunu muhatap alacağını ilan etmiş oldu. Ancak ABD’nin kontrolü ve nüfuzu dışında bir Birleşmiş Milletler tasavvurunun siyasi realiteyle pek de uyuştuğunu söylenemez. Bir noktanın altını çizmek de fayda var: Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden kararı uluslararası hukuka aykırı bir karardır. Ve bu karar her iki taraftaki radikal ve şahinlerin gücünü konsolide etmesine neden olacaktır.

Neredeyse yaklaşık yarım asırdır Ortadoğu’da Filistin-İsrail meselesine ilişkin ABD’nin infial ortamı yaratmayan herhangi bir kararına rastlamak oldukça güç. New Yorker dergisinin açıkça akli melekelerinin ABD başkanlığını yürütecek düzeyde olmadığından görevden alınması gerektiği üzerine tefrikalar dizdiği Trump aslında Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan ederek de facto olan bir durumu de jure haline getirdi, yani resmiyete döktü. Esasında bir anlamda seçim kampanyası sırasında verdiği vaadi yerine getirmiş oldu. Bu kararın Cumhuriyetçiler arasında bile sert tartışmalara cevaz verdiğini hemen belirtelim. Artık Ortadoğu’daki dengeleri bu anlamda tasavvur bile etmek güç değil.
Peki İsrail iç siyasetinde bu süreç nasıl okunuyor? Genel tabloya baktığımızda sağ-muhafazakar İsrail siyasetinin bu kararı büyük bir sevinçle karşıladığını söylemek mümkün. Hatta söz konusu siyasi kanada yakın eğilimlere haiz gazetelerde ve basında Kudüs’ün nasıl İsraillilerin kutsal başkenti olduğuna dair tarihsel anlatılar mebzul miktarda tüketilmekte. Tabi bu gibi yayınlara sızan anti-Arap ve Oryantalist diskur kendini iyiden iyiye belli ediyor.
Peki İsrail’de 1948’den sonraki zorla yerinde etmeye maruz kalan; mal ve mülklerinin, topraklarının ve hatta mezarlıklarının bile kamusallaştırıldığı Araplardan geriye kalan “azınlık” ne düşünüyor, ne hissediyor? Bilhassa Doğu Kudüs’te Trump’ın kararından hemen sonraki Cuma namazında önemli gösterile yapıldı. İsrail güvenlik güçlerinin müdahale ettiği bu gösteriler aslında çok da fazla radikalleşmeden sona erdi.
Akabinde Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde mukim Filistinlilerin sert protesto gösterileri başladı. Filistin Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rapora göre beş gün süren bu gösterilerde Batı Şeria’da 36 Filistinli yaralandı. İsrail güvenlik güçleri ve Filistinliler arasındaki çatışmalar Hebron, Ramallah, Tulkarm ve Jericho’da da devam etti. Buradaki gösteriler hafif yaralanmalar ile “atlatıldı”.
Gazze’de ise durum bir miktar daha farklı. Hamas’ın organize ettiği gösterilerin daha örgütlü olduğunu söylemek mümkün. Hamas lideri İsmail Haniyeh’in Filistinlilere yaptığı ‘yeni’ bir intifada çağrısının askeri bir çağrıdan ziyade popüler desteği, mücadeleyi ve örgütlenmeyi sağlamlaştırmak adına yapıldığını iddia edebiliriz. Gerek Ramallah gerekse de Batı Şeria’da Fatah’ın başlattığı yürüyüşler İsrail’in askeri kontrol noktalarına yöneldi.
Bunun yanında öğrenci birlikleri de son derece organize bir biçimde protestolara katılmış durumda. Buna karşılık İsrail’e bağlı kolluk kuvvetleri Batı Şeria’da onlarca Filistinliyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında Hamas’ın üst düzey yöneticilerinden Hassan Yousef da bulunuyor. Bu süreçte bilindiği üzere Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas ABD’nin Ortadoğu’daki barış sürecindeki arabulucu statüsünü artık kabul etmediklerini Birleşmiş Milletler nezdinde bütün dünyaya ilan etti. Abbas’ın bu açıklamasının Trump’ın kararına yönelik Filistin cephesinden gelen en sert tepki olduğunu söylemek mümkün.
Aslında Trump bir anlamda ABD konvansiyonel dış politikasını önemli ölçüde rayından çıkaran ve bir anlamda ABD’deki müesses nizamı da karşısına alan bir karar imza atmış oldu. Bu kararın Trump’ın başkanlık sürecini nasıl etkileyeceğini bekleyip göreceğiz ancak bunun Trump’ın siyasi geleceği üzerinde ciddi yansımaları olacağını kestirmek o kadar güç değil. Aslında Abbas ABD’yi barış sürecinde bir anlamda devre dışarı bırakarak, Birleşmiş Milletleri yani uluslararası kamuoyunu muhatap alacağını ilan etmiş oldu. Ancak ABD’nin kontrolü ve nüfuzu dışında bir Birleşmiş Milletler tasavvurunun siyasi realiteyle pek de uyuştuğunu söylenemez. Bir noktanın altını çizmek de fayda var: Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden kararı uluslararası hukuka aykırı bir karardır. Ve bu karar her iki taraftaki radikal ve şahinlerin gücünü konsolide etmesine neden olacaktır.
İlaveten, bu sadece İsrail ve Filistin içindeki radikaller için geçerli bir durum değil. Bunun en güzel örneği Hizbullah lideri Hasan Nasarallah’ın, Haniye’nin yaptığı intifada çağrısını yinelemesidir. Nitekim on binlerce insan Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın organize ettiği yürüyüşe katılarak bu çağrıya destek vermiş durumda.
Peki Kudüs’te Müslüman Araplar açısından olan biten nasıl algılanıyor? Onlar ne yapacak, nasıl tepki verecek? Kestirmeden söylemek gerekirse bu soruların cevabını ve bu insanların ne yapacağını tahmin etmek ve herhangi bir çıkarımda bulunmak hakikaten şu aşamada oldukça zor. Doğu Kudüs’te bu anlamda tam bir belirsizliğin hakim olduğunu söylemek mümkün. Tepkiler ve protestolar pek tabi devam edecektir ancak bunun siyasi etkileri ne derece güçlü olacaktır, buna olumlu yanıt vermek bir o kadar güç. Ancak Doğu Kudüs’te hayatın ‘olağan’ akışı içinde sürdüğünü söyleyelim. Peki bu olağan akıştan kasıt nedir: Mutlak adaletsizlik, her gün kendini yeniden üreten bir adaletsizlik!
Bu yazıya ilk siz yorum yapın.
Yorumlar(0)
-
Oral Çalışlar
Mahsun’un kendisi bir ‘Mucize’...
Aslında Mahsun Kırmızıgül’ün kendisi bir mucize. 22 Çocuklu Diyarbakır’lı yoksul bir köylü ailenin içinden çıkıp gelmiş. Babasız büyümüş, kaçak sigara satmış, amelelik yapmış, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı Şan Bölümüne uzanan bir yolculukta sayısız engeli aşabilmiş. -
Abdullah Kıran
Medeniyetin adalet serüveni
Platon’a göre, adaletsizlik yapmadan tek başına yönetecek insan yoktur. Bu nedenle yöneticiler erdemli kişiler tarafından denetlenmelidir. Eğer yöneticileri denetleyecek kişiler onlardan daha erdemli ise, ülke gelişir ve mutlu olur. Buna karşılık yöneticilerin denetlenmesi usulüne göre yapılmazsa, devletin tüm yapısını bir arada tutan adalet ilkesi yıkılır. Yönetim birimleri birbirinden kopar ve devletin bütünlüğü yokolur. -
Vahap Coşkun
Yeni partiler için siyaset zemini (*)
Türkiye giderek normal olandan uzaklaşıyor ve normalleşmeden kaçınıyor. Bunun nedeni, AK Parti-MHP ittifakının normal şartlarda iktidarlarını koruyamayacaklarını düşünmeleri. Tersinden söylemek gerekirse, Cumhur İttifakı iktidarını olağanüstülüğün devamına bağlamış durumda. Bunun için iktidar medyasında, olağanüstü koşulların sürdüğünün propagandası yapılıyor. Olağan dışılığı olağan kılan bir iktidar dili kullanılıyor ve toplum hep bir teyakkuz durumunda tutulmaya çalışılıyor. -
Yıldız Ramazanoğlu
Tokat’ta ‘mülteciler ve edebiyat’
Avrupa ülkeleri için binlerce mağdur insan hiç mesabesinde; dünyada kaybı olan insanların değerli ve değersiz kurbanlar ayrımına kurban gitmesi dünyayı daha da tekinsiz hale getiriyor. Hikayeci Mukadder Gemici’nin bahsettiği bir araştırmada görüldüğü gibi Batı medyasında mülteci kelimesi neredeyse “tehdit”le eş anlamlı kullanılıyor. -
Yıldıray Oğur
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi nedir ve nasıl çalışır?
Yine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine göre Meclis’te kanun tekliflerini sadece milletvekilleri verebildiği için, torba yasanın ve bu teklifin altında da görünüşte milletvekillerinin imzaları bulunuyordu. Bu milletvekilleri arasında termik santrallerin bulunduğu Bursa, Kütahya, Manisa, Ankara, Muğla, Sivas ve Kahramanmaraş milletvekilleri de vardı. -
Geçmiş günler geçmemiş gündemler
Alper Görmüş
Kemal Kılıçdaroğlu kimlerin asabını bozuyor?
O bunu dedi, şu önce kabul etti sonra reddetti, öbürü açıklarım dedi ama sonra sessizliğe gömüldü... Bunlar, Türkiye siyasetini günlerdir rehin alan hikâyenin şeklî tarafı... Bizi işin esasına götürecek olan soru şudur: Oyunu kuranların CHP'de türbülans yaratma amacı hasıl olduktan sonra, ortaya çıkan tablodan kimler ne surette yararlanmaya çalışmışlardır? -
Atilla Aytemur
Bunu da gördük: Üniversiteye haciz!
Kamuoyunda yaygın kanaat, Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bulunmasının ve üniversitenin mütevelli heyet mensuplarından bazılarının ona yakın olmasının iktidar çevrelerinde hoş karşılanmadığı; bu nedenle olağan bir ticari sorunun bir kamu bankası tarafından akıl almaz noktaya taşındığı yönünde. -
Yaşarken ve Okurken
Halil Berktay
1920’lere ilişkin gecikmiş bir tartışma (Alper Görmüş ve Şükrü Hanioğlu)
Hayır, Türkiye de zerrece dışında değildi bu otoriterleşme ve diktatörleşme eğiliminin. Nitekim Cumhuriyet rejiminin kuruluşu için ister 1923’ü, ister 1925-27’yi seçin, Horthy - Mussolini - Rivera - Pilsudski - Carmona - Kral I. Aleksandr zincirinin içinde ve tam ortasında demekti. -
guzinsarioglu@gmail.com
Güzin Sarıoğlu
Mekanın gerçek sahibi Greta Thunberg
Greta Thunberg, işte bu şekilde, sanki zamanda seyahat edip, gelecekten, iklim krizinin artık çoktan savuşturulmuş olduğu yıllardan günümüze, yani küresel iklim değişikliği hakkındaki bütün kırmızı çizgilerin birer birer aşıldığı yıllara, bir çözüm bulunmasını garanti etmek amacıyla fırlatılmış gibi duruyor. -
DAHA DA YAZMAM
Tuncer Köseoğlu
Öğretmen gibi oturmak…
Salonun büyüklüğü oranında katılmanın mecburi olduğu kutlamalarda atılan hamasi nutuklar sadece katılanların uykusunu getirmiyor, aynı zamanda devletin insanlar üzerindeki ‘mutlak’ gücünü de gösteriyor. Vali de kendini mutlak güç olarak gördüğü için, bu güce karşı olunacak her türlü hareketi saygısızlık olarak görüyor haliyle… -
Ayşe Yırcalı
Bizi biz yapan yalanlar
Aslında teknik diye sıfatlandırılan faktörün ana çıkış noktası da insan, yani devlet aygıtındaki insan ve onun bilinçli sorumsuzluğu. Tam da bu bilinçli sorumsuzluklarının farkında oldukları için hem santral yönetimi hem devlet kendi suçlarını saklamak üzere kaza anından itibaren olayı büyütmemeye ve gerçekleri saklamaya çabalıyor. Devlet sırlarını örtbas etmek için yeni yalanlara başvuruyor, doğal olarak yeni yanlışlar yapıyor ve bu maalesef daha fazla insanın ölmesine, zarar görmesine sebep oluyor. -
Gürbüz Özaltınlı
Savaş çözüm mü (*)
Türkiye de büyük sıçrayışlarını, AKP’nin milliyetçiliğin yerine dostluk, karşılıklı yarar ve dayanışma siyasetlerini uyguladığı yıllarda yaşadı. Ortadoğu’da Kürt nüfusun Türkiye’ye karşı husumet beslemesi, Türkiye’nin büyük güçler karşısında da derin bir zaafı olmaya devam edecektir. Böylesi bir yumuşak karınla büyük güçlerle büyük pazarlıklar yapamazsınız -
A. Erkan Koca
İşsiz sosyologlar için her daim cazip bir konu: karizma
Karizma, sosyolojinin oldukça eski ve de “modası geçmiş” bir konusu olmasına rağmen çatışmacı toplumlarda değerini hiç yitirmez çünkü buralarda sorunlar, rasyonel ve yasal yollardan çözülemez. Bunu için gelenekler de yetmez. Baskı ve karşı koyma, dayatma ve başkaldırı, ezme ve ezilme temel belirleyici güç olduğundan, zayıf konumda olan taraf, karizmatik liderlere mecburdur. Çatışmanın sertliği onun gücünün de şiddetini belirler. -
Berat Özipek
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan doğru yerde duruyor
“Sadakat”e gelince. Eğer adalete ve hukuka sadakatten söz ediyorsak, -ki bir hakim söz konusu olduğunda başka türden bir sadakatten söz edemeyiz- Zühtü Arslan o ilkelere gayet sadık. Bundan 30 yıl önce onu tanıdığımda nerede duruyorsa yine aynı yerde duruyor. -
Sinan Hakan
Bir İstanbul masalı: Kürtler (4 ve son)
İstanbul Kürtleri artık belirli bir sosyo-ekonomik düzeyi yakalamış; sivil alanda önemli ölçüde örgütlenmiş; dünya ile iletişim halinde okuyan ve kendi aydınlanma sürecini yaşayan yeni nesillerini yetiştirmiş; varoşlardan merkeze uzanmış; kentlileşirken “kendini” de muhafaza edebilmiş; yeri geldiğinde siyaset üstü refleksler gösterebilecek dinamik bir kitle olarak karşımızda duruyor. -
Münir Aktolga
27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a: Darbeler biliniyor muydu?
15 Temmuz’da “darbenin olacağı biliniyormuş da önlenmemiş.” Bu nasıl bir Erdoğan düşmanlığıdır Allah aşkına! Adam kendisinin ve ailesinin hayatını zor kurtarmış; yüzlerce insan ölmüş, yaralanmış; ülkenin parlamentosu bombalanmış... İllâ Erdoğan’ın da Menderes gibi asılması mı gerekiyordu, darbenin kontrolsüz olması için? İş buraya varıyor. -
Yiğiter Uluğ
Spor Sergi, Abdi İpekçi ve çalınan geçmişimiz
Ardından bir haber daha aldık… Tatsız… Bu işleri iyi bilenler, ölçmüşler, biçmişler, hesaplamışlar ve sonunda “Buraya tamamen sportif tesis yapmak doğru değil. Bu bölgede ticari alanlar yaratmak lazım. Hem milletçe birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz, ekonomimizin dış güçler tarafından çökertilmeye çalışıldığı şu günlerde paraya daha çok ihtiyacımız var” buyurmuşlar… -
Kemal Sayar
Dostluğu görmez isem, bu gözler neme gerek?
Modern dünyada arkadaşlığın yükü ağır. Bu gönüllü ve kişisel ilişkiden giderek daha çok şey isteniyor. Tıpkı evlilik gibi arkadaşlığın da yüreğin bütün derdini omuzlamasını bekliyoruz. Halbuki, ‘dost bîvefâ, felek bîrahm, devran bîsükûn, dert çok, hemdert yok, düşman kâvî, talih zebûn’ dur. -
Nazım Kadri Ekinci
S-400
Bence S-400 alımının tek anlamı, ya da mesaj içeriği var. Türkiye gözünü karartıyor. ‘Eğer Suriye’de bir Kürt oluşumu gerçekleşirse müdahale ederim. Gerekirse çatışırım. Onları koruyabilecek olanların da, başta ABD olmak üzere, o alanda bana karşı üstünlükleri hava üstünlüğüdür. Bunu da S-400’lerle dengeliyorum.’ -
Elif Zehra Kandemir
Alman Polis Teşkilatındaki Neonazi şebeke ve çekilmeyen iflas bayrakları
Uzun, koyu kahverengi saçlara ve hüzünlü bir bakışa sahip Frankfurt’lu genç bir kadın, Seda Başay-Yıldız. Almanya’da asrın en büyük davalarından biri olan NSU davasında, Şimşek ailesinin avukatlığını yapan bu güçlü kadın, son birkaç aydır bir güvenlik skandalının göbeğinde yer alıyor. Hem Türk kamuoyu, hem de Alman kamuoyu ise bu skandala karşı ilgisiz. -
Çağdaş Üngör
Kötü gelişen bir aşk hikayesi olarak Çin-ABD ilişkisi
Bu uzun soluklu ilişkinin son kavgasında, ABD, kendi varlığını önemsemediğini düşündüğü Asyalı maşuğundan öç almayı kurmaktadır. Trump’ın vücudunda hayat bulan kestirip atmacı, savaşçı, boy ölçüşmeci uslüpla gümrük duvarlarını yükseltir; bir zamanlar kalbini tam orta yerinden vuran maşuğunu sınırlarının dışında bırakmak için harekete geçer. Çin de onuru kırılan her sevdalının yapacağı gibi karşı taaruza geçer. Oysa ABD ile bir ticaret savaşına girmek istediği son şeydir. -
Ayşe Kilimci
Tribünlerden sahaya inmek…
Şu dünyayı yeniden daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı.Demokrasimizin kahır, küfür, kamplaşma ve zulümle, darboğazlara itildiğinin, sağdan ve soldan güzelim evlatların sırayla vurulduğunun…Dünya bilim sanatta alıp başını giderken, birilerinin bizle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı. -
Etyen Mahçupyan
Şu malum ‘bilge kral’ meselesi
Yaşadığımız zamanların katı olan her şeyi buharlaştırdığı söylenir, ama belki de bazı buharımsı şeyler katılaşıyor. Geçmişin saf ilke, norm ve idealleri bugünün dünyasında kabalıklara dönüşebiliyor. ‘Bilge kral’ın da başına bu gelmiş gibi… Nitekim günümüzde de ‘krallar’ var, ama bunların bilgelikle pek ilişkisi yok. Ne var ki hem kendileri hem çevreleri onlara bilge muamelesi yapmaktan yorulmuyor ve bu tutumun bizatihi yozlaşma olduğunu anlamıyor. -
Akın Özçer
Maduro’nun tartışmalı seçim zaferi
Başkan Maduro, uygulayageldiği ve Başkan Yardımcısı Mike Pence’in bundan 5 hafta önce Lima’da daha da ağırlaştırılacağını açıkladığı ekonomik yaptırımlarla rejimi dize getirmek isteyen ABD’ye tepki göstermekte ne kadar haklıysa, giderek güçlenen muhalefete karşı demokratik kuralların etrafından dolaşarak gücünü sürdürme girişimlerinde de o kadar haksız -
Ertuğrul Başer
İlk kez 'biz' olma ihtimalinin önü açıldı (*)
“Anadolu Müslüman kimliği, içine doğduğumuz kimlik olması hasebiyle, görmezden gelsek de kurucu, yokmuş gibi davransak da var ve indirgenemez; tümüyle unuttuğumuzu, ‘aştığımızı’, geride bıraktığımızı, ıskartaya çıkardığımızı sansak da dipte yatan kader kimliğimizdir…” -
Atilla Yayla
Komünistlere de mi özgürlük?
Eğitim hakkı her vatandaşa aittir. Hiç kimse ideolojik konumundan dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılamaz. Komünist olan da faşist olan da, İslamcı olan da ateist olan da, ılımlı olan da radikal olan da eğitim hakkından yararlanacaktır. Hangi radikalizm türüne bağlı olurlarsa olsunlar insanların fikirlerinden dolayı değil eylemlerinden dolayı cezalandırılması gerekir. Bunu yapamayan bir toplum da uygar toplum olma iddiasında bulunamaz. -
Ümit Kurt
“Hain Araplar” söylemi
Türk milliyetçiliğinin harcında aslında farklı etnik gruplara dönük bu tür söylemlerin skalası oldukça geniş ve çeşitli. Araplara yönelik ayrımcı söylem daha çok bir medeniyet kavramı üzerinden neşet ediyor. Türklerin medeniyet kurma hasletlerinden bahsediliyor ve aynı hasletin Arap kavminde olmadığı zira Arapların medeniyetten nasibini almadıkları söylemi üzerinden bir üstünlük iddiası kuruluyor -
Cennet Uslu
Sandığın itibarını düşürmek
Temsili demokrasi, yurttaşların kamu makamlarına kimlerin geleceğini belirleyebilmesini garanti altına alır. Seçmenin yetkilendirdiği ve bir koltuğa oturttuğu kişileri, devlet gücü ve imkânlarını kullanarak o koltuklardan kalkmaya zorlamak veya halktan aldıkları yetkilerini kullanamaz duruma düşürmek, bir tür vesayetçilik oynamaya kalkmaktır. -
Murat Çelik
İlk kez bir Suudi Arabistan kralı Rusya'da!
Suudi kralının Rusya ziyaretinin Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasında Orta Doğu üzerinde varılan bir anlaşmanın ya da buna benzer bir mütarekenin işaretlerini taşıdığı da söylenmeli. Böylesi bir anlaşmanın etkin bir biçimde yürürlüğe konulabilmesinde Amerika ile birlikte Suudi Arabistan'ın onayının kıymetli olduğu tartışılmaz bir gerçek. Dolayısıyla bu geziyi bu çerçevede görmek de şaşırtıcı olmayacak. Çünkü Orta Doğu'da sınırların değişmekte olması bölgesel ve küresel güçleri müzakere etmeye zorlamakta. -
Hidayet Ş. Tuksal
MEB müfredat taslakları konusunda değerlendirmeler ve öneriler (IV)
“Peygamberimizin Hayatı” dersinin başlığının “Hz. Muhammed’in Hayatı” olarak belirlenmesi ve içeriğinin de buna göre kurgulanması gerekir. Ayrıca, 5. sınıftan 12. sınıfa kadar hep aşağı yukarı aynı kronolojik olayların anlatılması da bir sıkılma ve bunalma sorunu yaratabilir. Buna karşılık dersin “kültürel farkındalık”la ilgili hedefleri, ciddî kültürler-arasım empati boyutlarını içeriyor. -
Belkis Kılıçkaya
Medeniyet düşmanlığı DAEŞ zihniyetidir
Fransa’da, ihtilâlde dahi adam kitapları yağmalayıp, basıp üstünden geçmiyor; el koyup kütüphaneye aktarıyor. Bizde ise DAEŞ zihniyetli adamlar var; medeniyet düşmanı, eser yakmayı, yok etmeyi seven bakanlar, yetkililer, rektörler, dekanlar! DAEŞ’çi diye anılmadıkları gibi, makbul insanlarmışçasına isimleri sağda solda caddelere, sokaklara veriliyor. -
Emine Şahin
Mikrobesinlerin gücü (2)
Andrew Saul, hayatınızdan şekeri çıkardığınızda, otomatikman yapay renk, koku, sentetik kimyasalların çıkacağını, gıda masraflarının azalacağı, hiperaktifliğin azalacağı, kötü yağ alımının azalacağını, bahçenizden taze sebze ve meyve tükettiğinizde herhangi bir yiyeceğe bağımlılığın kaybolacağını söylüyor. -
Aliye Çınar Köysüren
Üniversiteler toplumsal sorunları önceden kestiremiyorsa…
Nereden bakarsak bakalım, lise-vari ders yükleme metoduna (!) üniversite diyeceksek, yeni sürpriz patolojiler karşısında şaşırmaya gerek yok. Kervan yolda düzülür mantığı üniversitelerimizin ve toplumsal sorunlarımızın da azığı ise, yolda her şey olabilir düşüncesini kabullenmek zorundayız. Kuşkusuz keşif ve icatlar için sürprizler doğaldır, ancak anlama ve anlamlandırma rafa kalkmayacaksa, önceden kestirebilmek de bilimin gücü olmalı… -
Kurtuluş Tayiz
Schulz’un kriz çıkaran sözleri neydi?
Türkiye-AB ilişkilerinin istikametini kuşkusuz Schulz’un sözleri belirlemeyecek. Türkiye, zaten uzun süredir AB kapısında fazlasıyla oyalandığını düşünüyor. AB’nin samimiyetten uzak, ikiyüzlü, çıkarcı ve küstah yaklaşımı da bunan eklenince, AB’yle ilişkilerde sarsıntılı bir döneme girildiğini söyleyebiliriz. -
Demiray Oral
‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re*
Önce memleket kabaca ikiye bölünüyor. Her iki tarafın diğerinin söylediklerini, yazdıklarını (ve sonraki merhalelerde feryatlarını) kesinlikle dinlemeyeceği bir hale ulaşılıyor. İşte bu noktada “Serbest kötülük ortamı” için şartlar uygun hale gelmiş oluyor… -
Mehmet Uçum
'Türkiye biçimi' tartışması
Hiçbir ülkenin anayasal sistemi veya siyasal yapısı, kendi yerelliğini dışlayarak kurulamaz. Kurulursa da, er ya da geç başarısızlığa uğrar. Bugün parlamenter sistem açısından örnek gösterilen Almanya ve İngiltere, başkanlık sistemi açısından örnek kabul edilen ABD, başarılı pratiklerini, kendilerine özgü kurumlar, kurallar ve ihtiyaçlar temelinde geliştirdikleri sisteme borçludur.
Yorumlarınızı kendi özgün iradenizle yayınlamakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üslenmektesiniz. Yorum yaparak Toplum Kuralları ve Kullanım Koşulları'nı kabul etmiş sayılırsınız.