Ana SayfaYazarlar“Akil İnsanlar”: Meşruiyete açılan kapı (*)

“Akil İnsanlar”: Meşruiyete açılan kapı (*)

 

Çatışma çözümü literatürü, farklı deneyimlerle derinlik kazanır. Her bir ülkede yaşanan tecrübe, daha sonraki çözüm denemeleri için de ufuk açar. Elbette herkes kendi yolunu takip eder; çatışma çözümünün ilk kuralı budur. Fakat her zaman başkalarının yaşadıklarından çıkarılacak derslerin bulunduğu da unutulmamalıdır.

 

Ders çıkarmak, önemli; iki açıdan. Birincisi, bu derslere bakarak, sizden önce aynı yola girenlerin yaptıkları hatâlardan ya da yanlışlardan kaçınabilirsiniz. Zaman kaybını önleyebilirsiniz. İkincisi, yine bu dersler sayesinde, çözüm ve uzlaşma ihtimalini yükseltecek mekanizmaları oluşturabilirsiniz. Bunlardan azami düzeyde istifade etmenin imkânlarını üretebilirsiniz.

 

Geçmiş tecrübeler, size yapmanız ve yapmamanız gerekenlere dair bir çerçeve sunar. Onu ete kemiğe büründürmek ve doğru bir mimariyle beklenen neticeye ulaşmak sizin maharetinize kalır. Velhasıl çözüm adına damdan düşenlerin yaptıkları da önemlidir, yapmadıkları ya da yapamadıkları da. Zira bir bütün olarak bunlar, bir çatışmayı bitirmek hedefiyle kollarını sıvayanlara yol gösterir.

 

Türkiye Modeli

 

Akil İnsanlar Heyeti, bu bağlamda, son derece değerli bir tecrübe oldu. Özgün bir çerçeveye sahipti. Geçmişte dünya üzerinde yaşanan süreçlerin hiçbirinde Akil İnsanlar tarzı bir mekanizma söz konusu olmamıştı. Bir ilkti; dolayısıyla evrensel çatışma çözümü birikimine de önemli bir katkı sundu.

 

Akil İnsanlardan ikisi — Baskın Oran ve Muhsin Kızılkaya — bu süreçte başlarına gelenleri kitaplaştırdılar. Ayrıca konuyla ilgili yürütülen birçok akademik çalışma da var.  Son iki yıl içinde Akil İnsanlar hakkında yüksek lisans ve doktora çalışması yapan ve meseleyi farklı perspektiflerden ele alan çok sayıda araştırmacı ile görüştüm. İlginin devam ettiğini görüyor ve araştırmaların sayısının artacağını tahmin ediyorum. Bütün bu araştırmalar bitip yayınlandığında, Akil İnsanlara dair hatırı sayılır bir kaynak çeşitliliği ortaya çıkacak.

 

Çatışma çözümü disiplininde birçok modelden bahsedilir — İspanya Modeli, Güney Afrika Modeli, Kolombiya Modeli, Kuzey İrlanda Modeli gibi. Eğer ilerde bir “Türkiye Modeli”nden bahsedilecekse, Akil İnsanlar bu modelin çok önemli yapı taşlarından biri olacak. Bu nedenle Democratic Progress Institute (DPI) Oslo’da, Akil İnsanlar odaklı bir toplantı gerçekleştirdi. Akil İnsan Heyetlerinden bazı üyelerin, gazetecilerin ve sivil toplum temsilcilerinin katıldığı toplantıda, bu tecrübe bütün boyutlarıyla gözden geçirilmeye çalışıldı.

 

“Mayın eşeği”

 

Akil İnsanların asıl işlevi, sürece yönelik toplumsal meşruiyeti güçlendirmekti. Kürt meselesi gibi uzun yıllar süren bir sorunun çözümünde, toplumsal meşruiyet hayatidir. Zira Ali Bayramoğlu’nun da ifade ettiği gibi, meşruiyetin zayıf veya kuvvetli olması, toplumun sorunu nasıl algıladığıyla doğrudan bağlantılıdır. Mesele, sadece çatışan taraflar — yani devlet ve PKK — arasında değildir. Birçok alanda maddi-manevi tahribata yol açtığından ötürü, bu mesele toplumun farklı katmanlarını alâkadar eder. Dolayısıyla çözüm, tüm bu katmanların ikna edilmesini gerekli kılar.

 

Akil İnsanlar bu noktada kayda değer bir rol oynadı. Meşruiyete yönelik bir kapı açtı. Bir katılım platformu gibi iş gördü; farklı beklentileri ve endişeleri karşı karşıya getirdi. Sürecin taraftarlarını da karşıtlarını da aynı masa etrafında buluşturdu. Toplumun her kesimini bir şekilde bu süreçten haberdar etti. Soruna kayıtsız duranları bile sürece kattı. Böylelikle bir etkileşim meydana getirdi. Ülkenin her köşesine yayılan konuşma ve tartışmalarla birlikte, bir taraftan sorunun varlığı ve tanınmasında, diğer taraftan da demokratik çözüm fikrinin kabulünde mesafe katedildi.

 

Akil İnsanların bu işlevi için farklı tabirler kullanıldı. Kimi “mayın eşeği” dedi; mayınlı sahaya onlar sürülmüştü, ilk infilâk edecek olanlar da onlardı. Kimi “paratoner” adını verdi, bütün negatif enerjiyi kendi üzerlerine çektikleri için. Kimi de “kefillik” olarak niteledi bu durumu; bir grup bu işe kefil oluyor, sorumluluğu paylaşıyor ve akan kanı durdurup memleketi normalleştirmek için elini taşın altına koyuyordu.

 

“Ara yüz”

 

Her tabirin doğru tarafları var. Bana göre Akil İnsanlar bir “ara yüz” idi. Bir yandan toplumu ilk kez bu yoğunlukta Kürt meselesiyle yüzleştirirken, diğer yandan da toplum ile sürecin tarafları arasında bir ara yüz oldular. Taraftarları ve aleyhtarları ile toplumun sürece bakışının fotoğrafını çektiler. Böylece izlemeleri gereken siyasete dair karar mercilerine çok değerli bilgiler aktardılar.

 

Ancak bu mühim çabanın yanında Akil İnsanların bazı handikapları da vardı. Mesela görev tanımları açık değildi. Toplumun onlara biçtiği anlam büyüktü. Sürecin belirsizliği büyük bir sorundu. Tanımsız bir süreç nedeniyle her bir Akil kendi inandığı ve istediği barışı anlatıyordu, ama toplumdan gelen sorulara ikna edici cevap verilemiyordu. Bu da sürece dair kuşkuları büyütüyordu.

 

Keza Akil İnsanların teşekkülünde, bazı kesimlerin temsiliyeti ihmal edilmişti. Süreci doğal olarak desteklemesi gereken ve/ya destekleyeceği beklenen bazı gruplar bu süreci desteklemekten kaçınmışlardı. Medyanın bir bölümü süreci baltalamak için uğraşmıştı. Kimileri iktidara karşıtlıklarını, çözüm karşıtlığına dönüştürmüşlerdi. Kimileri de Akilleri/Akilliği kişisel takıntı haline getirmiş ve sürece bu yüzden muhalif kesilmişlerdi.

 

Tamamlanan tarihsel misyon

 

Tüm bunlara rağmen Akil İnsanlar dönemin koşullarında ellerinden geleni yaptılar. Türkiye’nin 81 iline de gittiler. 121,400 km yol kat ettiler. Halka açık toplantılarda dünyanın birçok yerinde çatışmaların bu tür metotlarla nihayete erdirildiğini anlattılar. 60 bin civarında kişiyle doğrudan temas kurarak süreci topluma mal ettiler. Görüşmeleri normalleştirdiler. Halk nezdinde sürecin meşruiyetinin güçlenmesine ve kabul halkasının genişlemesine müspet bir etkide bulundular.

 

Ezcümle çok hayırlı bir iş çıkardılar. Lâkin onlar da tarihsel misyonlarını tamamladılar. İçte ve dışta şartlar büyük oranda değişti. Bu nedenle, olur da bir gün yeni bir müzakere süreci başlarsa, Akil İnsanlar gibi bir yapının ihtiyaca cevap vermeyeceği kanısındayım. Akil İnsanlar kıymetli bir tecrübeydi; hakkı teslim edilmeli — ama gelecek için daha kompakt bir yapı üzerinde düşünülmeli.

 

(*) Kürdistan 24, 28.11.2018

http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/497d6765-d5bb-42d7-95a9-e3eb4f98e82c

 

 

- Advertisment -