Ana SayfaYazarlar‘Wife of man’den türeyen ‘woman’ ya da kadın cinayetleri üzerine tuhaf bir...

‘Wife of man’den türeyen ‘woman’ ya da kadın cinayetleri üzerine tuhaf bir deneme

 

Az çok gelişmiş medeni bir ülkede bir günlük gazetenin birinci sayfasının tamamını bir manifestoya ayırması görülmüş şey değildir. Çünkü günlük gazetenin birinci sayfası, mantık icabı, o gün dünyada ve ülkede vuku bulmuş haberler arasından yapılmış bir seçkiden oluşur. Yine de günün birinde “normal” bir ülkenin bir gazetesinde böyle bir şey olacaksa, mutlaka akıllara durgunluk veren bir olaydan sonra olacaktır; mesela dünyayı işgal eden uzaylılara karşı bir direniş çığlığı suretinde!

 

Sorabilirsiniz: Türkiye’deki kadın cinayetlerinin ulaştığı boyut karşısında aklı duran ve çığlık atma ihtiyacı duyan bir gazete, bir günlüğüne birinci sayfasını bir manifesto suretinde bu çığlığa ayırsa ne olur yani?

 

Bu soruya cevap vermek zor biraz. Kendi payıma, gazeteciliğin yukarıda anlatmaya çalıştığım en temel doğrularından birini açıkça ihlal etse de, böyle bir istisnanın tolere edilebilir olduğunu söyleyebilirim.

 

Fakat biraz sonra sizi başbaşa bırakacağım manifesto metni bir protesto çığlığı değil, bir merhamet haykırışı değil. 10 yaşındaki kızının önünde kocası tarafından katledilen  Emine Bulut’un ölümünü izleyen gün Diriliş Postası’nın birinci sayfasının tamamını işgal eden manifesto, hayır, cinayeti (ve öbür kadın cinayetlerini) kınamak amacıyla değil, “Medeniyetimizde kadının yerinin Batı tasavvurunun hayalini bile kuramayacağı kadar yükseklerde” olduğunu anlatmak için kaleme alınmıştı…

 

Bugünkü yazımın bundan sonrasını bu parlak manifestoya ayırıyorum…

 

HANIM

 

Bin yıllık köklerimize uzanan özümüzün kadına verdiği anlam bugün göstermelik kadın hakları savunuculuğuna soyunan Batı’ya lügatlere sığmayacak ölçüde dersler çıkartır. Sinema, dizi, reklam gibi her türden mecrada kadını metalaştırarak değersizleştiren Batı için kadının kelime olarak karşılığı “wife on man”den türeyen “woman” yani “kadın eş”tir. Oysa bizim coğrafyamızda kadın kelimesine yüzyıllardır bir biriden eşsiz anlamlar yüklenmiştir.

 

Merkezde duran sultan

 

Misal; bizim medeniyetimizin kültürel kodları içinde yer alan “kadın” ifadesi “katun” yani “merkezde duran sultan” anlamına gelir. Bu topraklarda bin yıldır Türkçe ile kardeş yaşayan Kürtçe’de kadına “Jin” yani “hayat kaynağı” denilmiştir.

 

Daha da gerilere gidecek olursak “Hanım” veyahut “hanımefendi” kelimelerinin anlamları eski Türk-Moğol topluluklarına kadar gider. Zira bu kelimenin kökeni “Han”dır. “Hükümdar”, “Ulu insan” ve “Lider” anlamlarına gelir. Dahası Moğolca ve bazı Altay lehçelerinde Kan (Gan) olarak da ifade edilen bu kelime Arapça’da “Melik”, Farsça’da “Şah”, Latince’de “Regis”, İngilizce’de “King” kelimesinin tam karşılığıdır.

 

Hayat kayanağı

 

Buradan bakıldığında hanım, Türk toplumlarında kadın yönetici, kraliçe. “Kanım” şeklinde de ifade edildiği biliniyor. Türkler devlet yöneticilerini; “Han ve Hanım”, Moğollar “Han ve Hatan” (Kan “hakan” ve Katan “hatun”) olarak bir çift şeklinde ifade ederler. Millet olarak üzerinde yaşadığımız toprakların medeniyet kodlarına dönerek gelenekten geleceğe yol alamaya başladığımızda bugün aile hayatı çökmüş tek dişi kalmış bir canavara dönüşen Batı’nın aynaya dönüp kendine bakması gerekir.

 

Uçurumun dibindeki Batı

 

Bugün bilimde, teknolojide ve fende bizden önde görünen Batı’nın aile konusunda ahkam kesmeye hiçbir şekilde hakkı yok. Çünkü geçmişi çıkar çatışmaları, soykırımlar, hırsızlık, gasp, şiddet, tecavüz, cinsel istismar sabıkasıyla kirli Batı’da aile yerle bir olmuş durumda. Öyle ki bugün birtakım raporların gözler önüne serdiği gerçeklere göre 5 kişilik bir ailede, en az bir kişi ya uyuşturucu kullanıyor ya da alkolik… Bir kişi gay, lezbiyen veyahut ensest mağduru… Aile üyelerinden biri en az bir kez intihara teşebbüs etmiş durumda. Aynı şekilde en az bir kişi psikolojik destek almadan kendini yönetemiyor ve en az bir kişi engelli… Hepsinden acı olan insanların %75’i gerçek babasından emin olamadığı için yeni nesillerin nesebi belirsiz.

 

Özümüze dönmeliyiz

 

Bütün bu tablo pedegoji, psikoloji, davranış bilimleri, aile hukuku gibi başlıkların hepsinin atasının olduğu yerlerde oluyor. Sonuçları böyle olan kanunlardan, sistemlerden bizim alacağımız bir şey yok. Sonuç olarak yüzyıllardır kadına hak ettiği gerçek değeri veren ve gerçek anlamını tarif eden özümüze dönmek zorundayız…

 

NOT. Türkiye’de İslami kesimin kadına şiddet ve kadın hakları konusundaki yaklaşımına hep bu bakış açısı yön veriyor. Seküler kesim pek farkında değil ama, İslami kesimde kamuoyunda "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen, Türkiye’nin de 2011’de imzaladığı "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"ne yönelik büyük bir karşı kampanya var. Pazartesi günü bu konu üzerine yazacağım.

- Advertisment -