Ana SayfaYazarlarÇoğulculuğa doğru

Çoğulculuğa doğru

Seçim sonuçları HDP ve AKP seçmeninin güçlü iradesiyle toplumda önemli bir talebi gündeme getirdi: Çoğulculuk ve birlikte yaşama arzusu. Bu sonuç kanımca çok önemli bir sıçrama. Kendilerine benzemeyenleri dışlamak için her türlü yönteme başvuran laikçi, elitist, Kemalist kesimlerin iktidarının da sonu oldu. Bu değişimi dışlanmış dindar kesimlerin temsilcisi AKP başlattı ve Kürtler sürdürdü. Bunlara Gezi hareketinde parkta çadırlarda kalan, taşlı, dinamitli solcuların polisle çatışmaması için polislerin önünde el ele duran gençlerin dinamizmi de eklendi.

 

AKP bir iktidar partisi ve halkın çoğunluğunun teveccühünü almış bir misyon partisi olarak üstüne düşeni yapmakla birlikte içe dönük eleştiri mekanizmalarını işletemedi. Bunda Erdoğan’ın kişiliği kadar AKP’li yöneticilerin 90 yıllık saldırılardan kılıç artığı olarak kurtulmanın getirdiği, ne olursa olsun iktidarda kalma refleksi ile partiyi aşağıya çeken, hatalarla yüzleşmeyi imkânsız hale getiren tutumu da etkili oldu ve sonunda seçmeni “Bu böyle olmaz!” diyerek partiye ve esas olarak da Erdoğan’a önemli bir ders verdi. Dahası başkanlık sistemini sadece Erdoğan istediği için kabul etmeyeceğini, toplumun buna hazır olmadığını, bu konuda en azından diğer partilerle bir uzlaşma gerektiğini ifade etmiş oldu. Bu tutum yeni anayasa için de önemli bir ayraç oldu.

 

Seçim sonuçlarına ilişkin bir başka gösterge de laiklik-dindarlık karşıtlığının azalmasıydı. Bu toplumun normalleşme yönünde yol aldığına işaret ediyor. Üstelik AKP’yi oluşturan dini cemaatlerinden birinin, masonik bir biçimde örgütlenmiş Gülen Cemaati’nin daha fazla güç talebiyle ve iktidarı gayri meşru yöntemlerle devirme kalkışmasına da seçmenin yanıtı “Hayır!” oldu. Cemaat’in elli yıl önceki koşullarla gizlilik temelinde örgütlenen ve devleti ve bürokrasiyi ele geçirerek iktidar arama yöntemine karşı seçmen “şeffaflık”  istedi. Dindarların parlamentoda temsili sorunu kalmadığına göre, dindar kesimlerde laikliğin demokrasinin önemli bir ayağı olduğu görüşü ağırlık kazanmaya başladı, böylece bu çevrelerde din ve siyaset arasındaki gerilim sorununu aşma yönünde olumlu bir mecraya girildi. 

 

Seçmen, bundan böyle dindarlara ayrım yapılamayacak bir düzeni kurarken, etnik ayrımcılığın da artık mümkün olmayacağını ve bu toprakların kadim halklarından Hıristiyan ve Yahudi topluluklarının eşitliği, hak ve özgürlüklerinin de çiğnenemeyeceği görüşünü ifade etmiş oldu.  Dar milliyetçiliğin, dahası Türk ırkçılığının da sandığa gömüldüğünü gördük.  MHP’ye verilen “emanet” oylar Türk milliyetçiliğine verilmedi, içinde AKP ve CHP’li seçmenin de olduğu bir grubun PKK’nın silahı bırakmama eğilimine karşı bir “dengeleme” stratejisiydi.

 

HDP’nin silahlı güce değil toplumsal mutabakata dayanan bir parti olması ve Kürt siyasetinde de çoğulculuğa yönelmesi gerektiği dersi ise çok büyük önem taşıyor.  CHP’den “Başkanlık sistemine karşı” olduğunu beyan ettiği için aldığı “emanet” oyların kalıcı olabilmesi demokratik siyasete katkıda bulunup bulunmamasına, bugünün taleplerini dile getiren yeni bir anayasa için çalışmalarına bağlı. 

 

Dahası cinsel yönelimi nedeniyle ayrıma, baskıya uğrayan LGBT bireylerinin özgürlük ve eşitlik talebinin artık görmezden gelinemeyeceği bir döneme girdik.

 

Ve toplumun yarısı oluşturan kadınlar… Kadın hareketinin ve Feminist hareketin son otuz küsur yıllık mücadelesi olumlu sonuçlar verdi ve bu mücadele her toplumsal kesimde kabul gördü.

 

Bu seçimlerde çoğulculuk ve birlikte yaşama kültürü kazandı.

 

Bu olumlu tablo aslında bir yeni dönemin sadece başlangıcı. Buradan daha güzel günlere ilerlemek hepimizin elinde.

 

Kaybedenlere gelince…  Eski düzenin birebir savunucusu Kemalistler, Gülen Cemaati, Eski sol ve tezleri ile Erdoğan’ın aşırıya varan benbilirimciliği, haşinliği ve şaşaaya kapılıp gidişi ise kaybetti.

 

- Advertisment -