Ana SayfaYazarlarGücün yeniden örgütlenişi

Gücün yeniden örgütlenişi

 

Önceki yazımda yeni, değişen güç ilişkilerini irdelerken en tepedeki güçlerin dört gruptan ibaret olduğunu söylemiştim. Bunların içinde ekonomik ve sınıfsal temeli olan ikisi şunlardı: Cumhuriyetle yaşıt laik kesimler ve son on beş yılda görünür hale gelerek güçlenen dindar ve muhafazakâr kesimler. Diğer ikisi ise, geçici ve dönemsel birer güç odağı olarak gördüğüm PKK ve Cemaatti. Son on beş yılda birbiriyle kıyasıya dövüşen bu grupların 15 Temmuz’dan sonraki ilişkilerinde bir değişiklik oldu mu, olduysa ne değişti sorularına yanıt aramaya çalışacağım bugün. Doğrusu elimizde fazla veri yok; ancak 15 Temmuz’u bir darbe girişimi olarak tahlil ettiğimizde, bu darbe karşısındaki tutum alışlara ve sonrasında tanık olduğumuz ittifaklara bakarak bazı tahminlerde bulunabiliriz. 

 

Öncelikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin kime karşı ve kimle birlikte yapıldığını düşünelim. Kırk seneye yakın devlet içinde örgütlenen, aşırı bağlılık ve lider tapıncıyla gizli varlıklarını sürdüren Fethullahçılar, 30 Ağustos öncesi ordudaki temizliğin tüm birikimlerini yok edeceğini hesap edip darbenin başlatıcısı oldular. Hedeflerinde Erdoğan ve çevresi vardı. İçlerinde AKP iktidarından rahatsız ulusalcılar veya Fethullah’ın sisteminden bir şekilde yarar sağlayacağını düşünenler de bulunmaktaydı. 15 Temmuz gecesi genelkurmay başkanı, parti başkanları, medya yöneticileri, iş dünyasının önde gelenleri gibi kritik noktalardaki kişileri teslim almaya veya ikna etmeye yönelen darbeciler, “laiklik” temelli bir bildiriyle ilk elde ordu içindeki ve sivil yaşamdaki memnuniyetsizleri yanlarına çekmeyi hedeflediler. Kamunun akşam saat 21 civarında Boğaziçi Köprüsünün tek taraflı olarak darbeci askerlerce kapatılmasıyla öğrendiği darbe girişiminin saat 15.30’dan itibaren bilindiğini öğrendik. Bu süre içinde neler oldu? Darbeciler ile saydığım kesimlerin temsilcileri arasında bir pazarlık veya ikna süreci başladı mı? Bu soruya yanıtım evet.  

 

Bu süre içinde kanımca laik kesimin sermaye tarafı bir karar vermeye zorlandı: Ya Fethullahçı darbecilerle bilinmeyen bir geleceğe adım atacak ve yıkım içindeki Ortadoğu’nun karışıklıkları içinde kaybolacaklardı, ya da devletten ve dolayısıyla hiç anlaşamadıkları halde seçilmiş iktidardan yana tavır alacaklardı. Bence 15 Temmuz’un kaderini değiştiren, bu noktada ikinci şıktan yana kararları oldu. Ve bu kırılma noktasında etkili olan bir bağımsız değişken daha vardı: Hiç beklenmedik bir şekilde, muhafazakârların ve AKP’ye oy verenlerin çoğunlukta olduğu kitleler akşam saatlerinde Erdoğan’ın çağrısına uyarak tanklara, darbecilere karşı sokaklara çıktılar ve her şeyi göze alarak darbecilere karşı durdular.   

 

Laik kesimin önde gelenlerinin bu kritik pozisyonda devletten ve Erdoğan’dan yana saf tutuşunun altında yatan saiklerden biri de güç alanının paylaşımıydı. Eskisi kadar olmasa da son on beş yılda kaybedilenleri geri almaya çalışmak, hükümeti kendi yönünde etkileme gücünü geri kazanmak, politikada eş konumda söz sahibi olmak… gibi çok sayıda değişiklik içeren bir kazanımdı bu. Türkiye Cumhuriyeti’nin doksan küsur yıllık uygulamalarının yeniden doğrulanması ve devlet aklının siyasette ağır basması gibi kimi kazanımları olmadı değil. Her şeyden önemlisi, iki büyük gücün anlaşmasından oluşan bir konsolidasyon ortaya çıktı. Bunun artı ve eksilerini değerlendirmek için zamana ihtiyaç var. Ancak görünen o ki önümüzdeki dönemde demokrasi rafa kaldırılacak, barış bir hayli uzakta ve zor günler bizi bekliyor.  

  

PKK ve Cemaat ise bu konsolidasyonun karşısına uluslararası güç desteğiyle çıksa bile şimdiden kaybetmiş görünüyorlar. Yalnızca karşılarındaki gücün alt edilmezliğinden değil, tuttukları yol ile Türkiye halkının büyük çoğunluğuna hitap edemez duruma geldikleri için. Bugünün post-modern, küreselleşmiş ve küçük bir köye dönüşmüş dünyasında sadece şiddete başvurarak nereye kadar gidebilirsiniz?   

 

Görebildiğim kadarıyla bugünkü gidişat böyle… Tabii sözlerim bazı varsayımlardan ibaret. Olayların içyüzünü tam olarak öğrenebilmek için en az birkaç on yıla ihtiyaç var. 

- Advertisment -