Ana SayfaYazarlar“Bunu hangi edebe, hangi adaba, hangi kaleme sığdırabilirsiniz?”

“Bunu hangi edebe, hangi adaba, hangi kaleme sığdırabilirsiniz?”

 

1950’lerde Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs yüzünden zaman zaman gerilen ilişkilerin sigortası iki ülkenin Başbakanları Andan Menderes ve Konstantin Karamanlis arasındaki yakın dostluktu.

 

İki liderin bir araya geldiği bir toplantıda Menderes, ‘‘Talihin şu garip cilvesine bakın. İsminiz ‘Karamanlis', yani Türkçesi ile ‘Karamanlı' ve siz Yunanistan'ın başbakanısınız’’ deyince Karamanlis hemen cevap vermişti: ‘‘Sizin isminiz de ‘Menderes', yani Yunancası ile ‘Meandros' ve siz de Türkiye'nin başbakanısınız’’.

 

(Aktaran eski bir DP milletvekilinin tanıklığından Murat Bardakçı/ Hürriyet http://www.hurriyet.com.tr/karamanlilar-bosuna-sevinmesinler-konstantin-karamanlis-serezlidir-209368)

 

Aslında ne Menderes’in kökenleri Yunan’dı ne de Karamanlis ailesinin Karaman’la bir ilgisi vardı.

 

1907 Serez doğumlu olan Karamanlis’in ailesi kuşaklar boyu Yunanistan’da yaşamış bir aileydi. Babası Makedonya’da Osmanlı’ya karşı başlayan Yunan ayaklanmasının öncüllerinden  biriydi. Karaman’la ya da oradan göçen Karamanlı Rumlarla bir ilgileri yoktu.

 

Ama Türk medyası ilk başbakan olduğu 1955’den, 91 yaşında cumhurbaşkanı olarak vefat ettiği 1995’e kadar Karamanlis’in adı geçtikçe onun Karamanlı ve Türk asıllı olduğunu yazmaktan bıkmadı.

 

Sonra o vefat etti, siyaset sahnesine yeğeni Kostas Karamanlis çıktı.

 

İkinci kuşak Karamanlis de 2004’te Başbakan olunca, bir kere daha bizim gazetelerde “Yunanistan’a Karamanlı, bizden başbakan” başlıkları atıldı.

 

Hatta yolları kuşaklar boyu Karaman’a düşmemiş Karamanlis ailesinin Karaman’daki evi bile bulundu. AK Parti Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün de iddiaları doğrulayıp "Karamanlı bir hemşehrimizin seçimden zaferle çıkması bizi mutlu etmiştir. Sayın Karamanlis'in Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunacağına hiç şüphemiz yoktur” diyerek Karamanlis’i Karaman’a davet etmişti.

 

Tabii Türkiye’de çıkan bu haberler ve açıklamalar Karamanlis’in muhalifi milliyetçi Yunan siyaseti ve medyasının da ilgisini çekmiş, onlar da bu “Türk kökenli” iddiasını siyasi rakiplerinin aleyhine kullanmaktan çekinmemişlerdi.

 

Türk medyası bir dönem de Mora doğumlu Yunanistan Cumhurbaşkanı Konstantin Stefanopulos’un da aslen Trabzon doğumlu olduğunu iddia etmiş, Yunanistan’a Trabzonlu Cumhurbaşkanı manşetleri atılmıştı.

 

Yunanlı siyasetçileri Türk,Trabzonlu, Karamanlı çıkarmaya çalışan milliyetçi Türk medyası ve yazarlarının bir başka hobisi daha vardı.

 

Sevmedikleri Türk siyasetçilerin, yazarların, aydınların Rum, Yahudi, Ermeni, Dönme olduklarını iddia etmek.

 

Böylece  “ihanet” bir siyasi tercih olmaktan çıkarılıp, kalıtsal, asla değişmez, ontolojik bir kötülükle açıklanıyordu.

 

Herhalde bu ırkçılıktan en çok da ulusalcılığın yükselişe geçtiği yıllarda iktidara gelmiş AK Partili siyasetçiler nasiplerini aldılar.

 

Bu ırkçı iddiaların zirvesi tabii ki 2007’de çıkan Ergun Poyraz’ın Musa’nın Çocukları kitabıydı.

 

Aylarca en çok satanlar listelerinden düşmemiş, Türkiye’nin en seçkin kitapçılarında satılmış, köşe yazarlarınca övülmüş kitapta  Erdoğan’ın biraz Rum, biraz Gürcü hatta bir miktar da Yahudi olduğu, Emine Hanım’ın ise Arap değil, doğrudan Yahudi olduğu iddia ediliyordu.

 

Kitap çok tutunca bu kez Abdullah Gül’ün aslen Kayserili değil, Siirtli Yahudi bile aileden geldiğini iddia eden Musa’nın Gül’ü kitabı çıktı. O da bestseller oldu. Şimdilerde haklı olarak benzer ırkçı haberlere kızanların kütüphanelerindeki yerini aldı.

 

Bu iddialar sadece kitaplarda da kalmadı. Siyaset alanına da taşındı.

 

CHP milletvekili Kamer Genç, Erdoğan’ın memleketi Güneysu’nun eski adı olan Potamya’yı kastederek “İstiklal Savaşı'nda Potomyalı'ları Ege'de, İzmir'de denize döktük. Sen hala onların kalıntısı olarak çıkmış gelmişsin bu memlekete” bile dedi.

 

Başka bir CHP milletvekili olan Canan Arıtman ise Cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül’ün öncülüğünü yaptığı Ermeni Açılımı günlerinde daha da ileri gidip Gül`ün annesinin Ermeni olduğunu, etnik kökeninin araştırılması için DNA testi yapılmasını istemişti.

 

Tabii her ikisi de bunları söylerken asla ırkçı olmadıklarının altını ısrarla ve özenle çizdiler.

 

Canan Hanım “kimsenin etnik kökeni beni ilgilendirmez. Herkesin etnik kökenine saygı duyarım. Benim itirazım Abdullah Gül`ün etnik kökenine değildir. Etnik kökeni sebebi ile Cumhurbaşkanlığı makamında tarafsız kalması gereken bir konuda tarafsızlık ilkesini çiğnemiş olmasınadır" diyerek ırkçılık konusundaki “büyük” hassasiyetini ortaya koymuştu.

 

Maalesef yayınlar artınca Abdullah Gül de annesinin Ermeni olmadığını ispatlamak için bütün ailesinin Türk ve Müslüman olduğunu gösteren şeceresini açıklamak zorunda kalmıştı.

 

Ne kötü bir talihimiz var.

 

Şimdi aynı açıklamayı AK Partili siyasetçiler, yazarlar, troller haftalardır Ekrem İmamoğlu’ndan istiyorlar.

 

Yunanistan medyasında, özellikle bazı internet sitelerinde Ekrem İmamoğlu’nun Trabzonluluğundan hareketle, bizdeki “Karamanlı, bizden Başbakan Karamanlis” haberleri gibi sansasyonel başlıklı, içeriği olmayan haberler için İmamoğlu’ndan ırkçı imalarla yalanlama ve açıklama isteniyor.

 

Önce bir kaç gazete, internet sitesi, kendisi de Rizeli olan eski bir İstanbul Milletvekili ve troll hesapların başlattığı saldırılara birinin “durun ayıp oluyor” demesini beklerken, aynı ima AK Parti Esenler Belediye Başkanı ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Grubu Başkanı Tevfik Göksu’nun Esenler’de bir iftar programında attığı hamasi nutukta karşımıza çıktı.

 

Şöyle dedi tam olarak:

“Çünkü İstanbul’u biiiz… Efendim, ne dedi Yunan medyası, takip ettiniz di mi? İstanbul’u Yunan kazandı diyor. Bir dakka ya! Bu arkadaş nereli? CHP’nin adayı nereli? (Salondan “Trabzonlu” sesleri) Nasıl oldu da Yunan medyası İstanbul’u bir “Yunan kazandı” dedi bir ses çıkmadı. (Salondan: Başkanım biz bilmiyoruz ki nereli olduğunu) Haaa.. olay, olay büyük, hesap büyük, bu hesabı Esenler döndürecek Allah’ın izniyle”

 

Ama meğerse Esenler’de bir iftarda coşkuyla Yunanistan medyasında İmamoğlu’nun Yunan olduğu haberlerinden bahsetmesinin sebebi İmamoğlu’nu  bu haberlere karşı açıklama yapmaya çağırmakmış. Ve asla oradaki kalabalığa “bu arkadaş nereli” diyerek söylettiği Trabzon’a da bir laf etmemiş. 

 

Olayın neden büyük, hesabın neden büyük olduğundan kastının ne olduğunu ise bilmiyoruz.

 

Ama maalesef o “büyük hesap” Esenler’den de dönmedi.

 

Gelen tepkilere rağmen artarak sürüyor.

 

Son olarak CNNTürk’te katıldığı programda İmamoğlu’na sorulması için Twitter’dan sorular gönderen Ankara eski belediye başkanı Melih Gökçek’in iki sorusu da bu konunun “aydınlığa” kavuşturulmasını istiyordu:

“Yunan medyası siz İstanbul’u kazanınca “Ekrem İmamoğlu İstanbul’u kazanan Yunanlı diye diye yazdı. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz. İnsanın kökeni ayıp ve kınanacak bir şey değil ama kamuoyunun bilmesi açısından soruyoruz kökeninizde Rum’luk var mı? Yunan medyası sizi “Kripto Hristiyan” olarak değerlendiriyor. Buna cevabınız ne olacak? Size bu suçlamayı yapan Yunan medyasını kınayacak mısınız?”

 

Görüldüğü gibi tıpkı Canan Arıtman örneğinde olduğu gibi burada da niyetler temiz, asla ırkçılık kastı yok, Siz de Rum’luk var mı, Kripto Hristiyan mısınız sorularının amacı kamuoyunu doğru bilgilendirmek. Herhalde bu yüzden bu mühim soruları içeren tweeti çok sayıda AK Partili siyasetçi ve milletvekili de paylaştı. Hatta onlardan biri yerel seçimlerde üzüm bağlarında geçen liberal bir kampanya yapmış AK Parti’nin İzmir Belediye Başkanı adayı, eski bakan Nihat Zeybekçi’ydi.

 

Demek ki siyasi amaçlar için rakibi düşman görüp üzerine her bulduğunu fırlatmak, bu düşmanlığa kitleleri ikna etmek için köken avcılığına çıkmak, bunu siyaseten kullanmak bir Türkiye geleneği. Irkçılık da fikirden fikire geçen bulaşıcı bir hastalık.

 

Bu ırkçı imalarla ilgili İmamoğlu, ondan beklenen “Rum değilim, Türküm, Müslümanım” açıklamasını ısrarla yapmayarak en doğrusunu yapıyor.

 

Siyaseti yıllar önce Türkiye’nin artık aştığını zannettiğimiz bu seviyeye yeniden düşürenlere cevap vermeyerek hem ırkçılığa taviz vermiyor, hem de ülkenin Rum vatandaşlarını kıracak bir cümle kurmuyor.

 

Ama bir gün ille de bir şey söylemesi gerekirse, 12 yıl önce hakkında benzer ırkçı tezviratlar yapılırken Erdoğan’ın yaptığı şu konuşmanın aynısını yapabilir:

“Benimle ilgili kitaplar yazılıyor,  Yahudi deniyor Rum deniyor. Kimisi Musa'nın çocuğu diyor. Arkadaşım  Abdullah Bey için Musa'nın gülü deniyor. Bütün bunları yapıyorlar.  Neden? Bunu hangi edebe, hangi adaba, hangi kaleme sığdırabilirsiniz?  Ben bu ülkenin evladıyım, bu ülkenin çocuğuyum ve Türkiye Cumhuriyeti  vatandaşlarının verdiği 14 milyon oyla biz bu ülkede iktidarız. Beni kimse kalkıp da olduğumdan farklı bir şekilde gösteremez. Buna  hakkı yoktur. Milletvekili olma yeterliliğine sahip bir vatan evladına  herhangi bir etik açıdan sınırları zorlayan, sınırları aşan tipler bizi  gölgeleyemez, bize çamur atamaz. Kimse güneşi balçıkla sıvamaya  kalkmasın. Bunlar tutmaz. Halkım bunlara 22 Temmuz'da en güzel cevabı  verecektir. Biz sabırlıyız, bugüne kadar sabırla geldik yine sabırla  hizmet kervanımızı yolunda götüreceğiz.''

 

Ne kadar üzücü böyle bir konuşma yapmak zorunda kalmak. Fakat ondan daha üzücü olanı bu konuşmanın 12 yıl sonra hala güncel olması.

 

Çünkü Türkiye’de aktörler değişse de kötülüğün cinsi değişmiyor…

- Advertisment -