Ana SayfaYazarlarUzaya doğru giderken...

Uzaya doğru giderken…

 

Bundan 59 yıl önce Bandırma’daki mütevazi bir evin bahçesinde yapılan geri sayımla Türkiye’den uzaya doğru ilk füze fırlatıldı. Boyu bir metre, çapı 10 santimetre olan üç kilo ağırlığındaki füze 40 metre uçtuktan sonra denize düştü. Füzeyi fırlatanlar mahallelinin alay ettiği 19 yaşlarındaki dört gençti.

 

Bandırma Füze Kulübü’nün kurucuları; Artuğ Sayıner, Adnan Zambak, Güngör Gezer, Osman Caran ve Atilla Yedikardeşler.

 

Dört arkadaş kulübü 1957 yılında 17 yaşında Bandırma Şehit Mehmet Günenç Lisesi’nde öğrenciyken kurmuşlardı. Tabii ki kulübün Sovyetler Birliği’nin uzaya Sputnik’i göndermesinden sonra kurulması tesadüf değildi.

 

Bandırmalı dört lise öğrencisini insanlığın bu başarısı çok heyecanlandırmıştı. Füzeler ve uzayla ilgili ellerine geçen her şeyi okumaya başlamışlar, dünyadaki füze ve uzay cemiyetleriyle yazışmışlar, Güney Afrika Seyyareler Arası Cemiyeti, Chicago Roket Cemiyeti ve Türk Astronomi Derneğine de üye olmuşlardı.

 

Topladıkları hurdalardan yaptıkları füzelerle önce evlerinin bahçesinden sonra jandarma arazisinden füze fırlatma denemelerine başladılar. Birinci, ikinci denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Liseden mezun olduktan sonra da kulübü devam ettirdiler.

 

Etraflarındakiler gençlerin bu beyhude ve tehlikeli uğraşısında şikayet etmeye başlamıştı.

 

Ama 10 Şubat 1960 günü bir füze daha fırlattılar. Bu kez füze 750 metre yükseğe çıkmıştı. Başarıları Türkiye’de “Aferin çocuklar” temalı küçük haberlere konu olmuştu ama onları ilk ciddiye alıp haber yapan Amerikan’ın Sesi Radyosu oldu. ABD elçiliği basın ataşesinin girişimiyle Bandırma’ya giden radyo gençlerle görüşmüş, uzun bir röportaj yapmıştı. Denemeleri ABD, Hollanda’daki uzay dergilerinde yayınlandı.

 

Bu arada çalışmalarına Bandırma’daki Türk Hava Kurumu ve 6. Hava Üssü de destek vermeye başladı. 20 füze denediler. Sonunda 1962 yılında Marmara-1 adlı füzeyi imal ettiler. Büyük bir kalabalığın önünde fırlatılan füze 800 metre yükseldikten sonra havada infilak etti ve füzenin parçaları yere düşerek yangın çıkmasına neden oldu. Yine alaycı, eleştirel haberler ve yorumlarla karşılaştılar.

 

Ama pes etmeyip bir kaç ay sonra bu kez Marmara-2’yi fırlattılar. Füze hızla yol alıp bulutların arasından gözden kaybolmuştu. Tahmini olarak 12 kilometre yukarı çıktığı hesaplandı. Bu dünyada o yılki amatör füze denemeleri arasında üçüncü en iyi sonuçtu.

 

Aynı yıl Üsküdarlı amatör füzeci Kirkor Divarcı’yı Bandırma’ya davet edip onun füzesiyle yarışırlar. Divarcı’nın füzesi fırlatıldıktan bir süre sonra parçalandı. Bandırmalı gençlerin ilk füzesi aynı akıbete uğradı. Sonra fırlattıkları Marmara-4 adlı füze ise 5415 metreye kadar çıktı, paraşütle yere iniş yaptı.

 

Her seferinde biraz daha ileriye doğru giden çalışmalarına Genelkurmay’dan destek geldi. Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı gençlere malzeme ve ekipman desteği verdi. Genelkurmay için bir füze projesi hazırladılar. Bu arada onlara ilgili gösterenlerden biri de NASA’ydı. NASA da çalışmalarına teknik destek sözü verdi.

 

Ama artık Türkiye’de gençlerin uzaydan çok siyasetle, sokaklarla, devrimle ilgilenmeye başladığı yıllar gelmişti.

 

1966 yılında çalışmalarını halka göstermek için açtıkları havacılık sergisinde Amerikan Haberler Merkezi’nin hediye ettiği x-35 uçağının maketine de yer verince bu yeni atmosferle karşılaştılar.

 

Gazetelerde Amerikancı oldukları ve Amerikan propagandası yaptıkları yorumları çıktı.

 

Kulübün artık Hukuk Fakültesi öğrencisi olan başkanı Artuğ Saygıner bir açıklama yapmak zorunda kaldı:

“Bazı çevrelerce açtığımız sergi dolayısıyla Amerikan propagandası yapmak isnadını şiddetle reddederiz. Sergiden gayemiz, en kültürlü kişilerce bile bilinmeyen, modern feza çalışmalarını halkımıza göstermekten ibarettir. Biz ne Amerikan emperyalizmini ne de Sovyet sosyalizmini tanıyoruz…”

 

Daha sonraki yıllar Bandırmalı füzeci gençlerin adları unutuldu. Gençlerin 17 yaşında heves ederek girdikleri yol bir yere bağlanmadı. Hepsi başka iş alanlarına yöneldiler.

 

Fakat 12 Eylül’de bir dönem kapalı kalan dernek hala faal.

 

1960’dan beri var olan Türkiye’nin en eski derneklerinden biri Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği’nin başkanı hala Artuğ Saygıner. Artık 77 yaşında.

 

Bandırma Havacılık ve Uzay Derneği ile ilgili çıkmış son üç haberin birinden dernek genel kurulunda Artuğ beyin listesinin seçimi yeniden kazandığını öğreniyoruz.

 

İkinci haberden ise 60 yıl önce uzaya gitmeye çalışan gençlerin kurduğu derneğin belediyeden yer talep ettiğini.

 

Son haber ise en yenisi. En büyüğü 22 yaşında olan füzelere meraklı Bandırmalı 70 gencin kurduğu Hezarfen Grubu üyeleri kendilerine ilham kaynağı olan Bandırma Havacılık Derneği ve Artuğ Bey’i ziyaret etmiş.

 

Yeni Bandırmalı füzeci gençlerinkine sadece merak demek de haksızlık olur. Grup, alçak irtifa savunma sistemlerinde kullanılan 25 bin ila 30 bin arasında değişen bir füze üretmiş En son geçen hafta İstanbul’da yapılan Teknofest’te de yerlerini almışlar.

 

Muhtemelen festivalde düzenlenen füze fırlatma yarışmasında Kirkor Divarcı’nın adının çokça anılıp, hikayenin esas kahramanları Bandırmalı dört gençten bahsedilmemesine üzülmüşlerdir.

 

Yeni nesle ilham ve cesaret verecek festivalde yapılan konuşmalarda ve çıkan bazı yazılarda Türkiye’de havacılık tarihinin öncü isimleri Nuri Demirağ’ın, Vecihi Hürkuş’un, Kirkor Divarcı’nın adları anılırken, “karanlık eller” ve “dış güçler”in onların çalışmalarını baltaladığı, bu yüzden Türkiye’nin havacılıkta geri kaldığı hikayesine ise bir şerh düşmekte fayda var.

 

Kulaktan kulağa, copy paste haberlerle kaynaksız referansız dolaşıma girmiş hikayeye göre Kirkor Divarcı’nın evinde şüpheli bir yangın çıkmış ve bütün çizimleri, çalışmaları yok edilmişti. Kulağa heyecanlı gelen, peki sonra neden bir kere daha çizmemiş sorusunu da kimsenin sormadığı bu efsanelerin Türkiye’nin bu alanlarda ilerlemesine bir katkısı olmayacağı açık.

 

Çünkü Nuri Demirağ’ı, Vecihi Hürkuş’u, Kirkor Divarcı’yı ve Bandırmalı gençleri durduran dış güçler ve karanlık güçler değildi.

 

Bütün bu isimlerin önüne hepimizin bildiği tanıdığı, milli bürokrasi ve böyle “havai işlere” para ve emek yatırmaya aklı yatmayan yerli zihniyet çıkmıştı.

 

Onların yaptıkları hatalar, başarısız denemeler, kazalar da çıtayı yükseltmelerinden, başlarına iş açmalarından rahatsız olan idare-i maslahalatçı kifayetsiz muhterisler için takoz koyma vesilesi olmuştu. Yoksa ortada ne dış güç ne de siyasi bir engelleme çabası vardı.

 

Savaş kahramanı Vecihi Hürkuş’u 1925’de yasa dışı uçuş yapmaktan gözaltına aldıran ve Hava Kuvvetleri’nden istifasına neden olan bir Türk Albaydı. 1937’de onu sürgüne gönderen THK’ydı. 1954’de kurduğu Hürkuş Havayolları’nı yaşadığı kazalar ve uçak kaçırmalar yüzünden kapattıran dönemin DP iktidarıydı. 27 Mayıs 1960’dan sonra üretim tesislerini girip parçalayan darbecilerdi. 1967’de pilotluk lisansını iptal ettiren dönemin Adalet Partili ulaştırma bakanıydı. Hepsi farklı fikirlerden, görüşlerden ama yeniliğe, gelişmeye açıklık konusunda ortak statükocu devlet reflekslerini gösteren, risk almak istemeyen, ilk hatada fişi çeken ortak bir zihniyetin devamlarıydılar.

 

Vecihi Hürkuş, hatıralarında bu ‘acı hakikate’ dikkat çekmişti:

“Ne acı bir hakikat. Bizden gayri milletlerde bu gibi teşebbüsler ve meydana getirilen eserler yok edilmek tehlikesiyle değil, müteşebbisi takdir etmek, meydana getirilen eseri övmek, eksik tarafları varsa el birliğiyle onu telafi edecek imkanları yaratmak ve her türlü yarım ile yaşatmak gibi milli ve insani duygularla karşılanır…Tıpkı imparatorluk devrinde olduğu gibi meskenet ve atalet rejimleri ve perde gerisi oyunlar maalesef kanuni mevzuat ve amme emniyeti kisvesine sarılıyordu.”

 

(Vecihi Hürkuş’un hatıratı 29 Ekim 1936’daki Cumhuriyet bayramı törenlerinde paraşütle atlayan ama paraşütü geç açıldığı için yere sert iniş yapan kızı Eribe’nin vefatını anlatmasıyla biter. Kısa bir süre sonra beyin kanaması geçiren Hürkuş, Apollo 11’in Ay’a fırlatıldığı 16 Temmuz 1969 günü vefat etmiştir.)

 

Yani aslında bugün Türkiye’de hala güçlü olan bürokratik refleksler, şahsi ikbal için ayak oyunları, ehliyet ve liyakatsız kadroların yetenekli insanların ayağına çelme takarak ortalamanın yükselmesini engelleme anlayışı o günlerde de vardı.

 

O yüzden “neden yapamadık” sorusuna bugün yanlış cevaplar vermek, suçu dışarıya, karanlık güçlere atmak bizi bir yere götürmez.

 

60 yıl önce insanlığın uzaya roket gönderdiği görüp, Bandırma’da Füze Kulübü kuran gençlerin yaşadığı bir ülke çok daha iyisini hak ediyor çünkü…

- Advertisment -