Bayramları, hiçbir şeyi beğenmediğim ergenlik günlerimde bile severdim. Şimdilerde de, eski bayramlardan çok şey kaybedilmiş hâliyle, içimde “sebepsiz” bir sevinç ile karşılıyorum bayram günlerini. Belki kelimenin kökeninin çağrıştırdıklarının gerçek hayatla uzlaşma halinde olduğunu düşünmeyi sevmemden kaynaklanıyordur. Belki de, bayramda birlikte olduklarımın da benimle aynı şeyleri yaşamaya meyilli olmasından.
Türk edebiyatının büyük ustalarının Serbestiyet için kaleme aldıkları Kurban Bayramı yazılarını yayımlamaya devam ediyoruz. Bugün sıra, Kurban Bayramı’nın ‘içtimai’ yönünü ele alan kısa bir yazısıyla Vâlâ Nureddin’de.
Bilmeyiverin. Neden bilecekmişsiniz? “Bizim” [yetkililerin] bilmemiz yetmez mi? İllâ her şeyi bilmek zorunda mısınız? Bilmek sizin neyinize? Siz de gömün kafanızı kuma. Görmediğinize göre görülmediğinizi farzedin. Gerçeğin size ne faydası var?
Türk edebiyatının büyük ustalarının Serbestiyet için kaleme aldıkları Kurban Bayramı yazılarını yayımlamaya devam ediyoruz. Refik Halid’in ardından bugün sıra, kalabalık bir Osmanlı evindeki Kurban Bayramı telaşını anlattığı yazısıyla Ahmet Rasim’de.
KADEM’in açıklamasının biricik değeri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küçük kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın, bu derneğin başkan yardımcısı olması mı? Yani mesele, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma hazırlığındaki iktidara gıcık vermekten mi ibaret? İster KADEM’in kendisi, ister açıklama metni, ister olayın bütünü, bunun ötesinde bir anlam ve önem taşımıyor mu?