Dayanamıyorum, özellikle “zora dayalı bir demokratik rejim” ve “anayasal kayma” ibarelerinin karşı durulmaz Orwellci “yenikonuş” estetiğine. Her ikisini, ülkemizde en iyi, üst düzey hukuk danışmanları değerlendirebilir. Ricardo Velez de mükemmel genel yayın yönetmenliği ve köşe yazarlığı yapar bu arada. “Liberal yanılgıları” düzeltir durur. Peki ya Bolsonaro’nun kendisine ne demeli? İstanbul’u da İmamoğlu’dan alıp kayyıma vermeyi, yapsa yapsa o yapar.
“Çocuğumun Kandil’e gitmesinde HDP etkili oldu… Artık size verecek çocuğumuz yok… Sizin çocuklarınız Amerika’da okuyacak, bizimkiler dağa çıkıp ölecek… Amerika için ölecek çocuğum yok…” Bu haykırışlar ciddî dönüşümleri yansıtıyor.
“Size bunun ırkçılık gibi gelmiş olabileceğini anlıyoruz ama öyle değil aslında. İtalya’da bizler bazı ‘yollara’ sırf rakiplerimizi sinirlendirsin ve ‘kendi takımlarımıza yardım’ olsun diye başvururuz; ırkçılık amacıyla değil, onların oyununu bozmak için. İtalyan taraftarlarının sizden nefret etmeleri veya ırkçı olmalarından değil, takımlarına atabileceğiniz gollerden korkmalarından kaynaklanan bu tavrını, lütfen bir saygı biçimi olarak kabul edin.”
İstanbul dışındaki çocukluğumda babaannemin Bakırköy’deki evine gelince sokağında oynadığım arkadaşlarımın çoğu isimlerinin farklılığından bildiğim Rum’du. Bir sefer geldiğimde hiçbirini bulamadım. Kısaca memleketlerine gittikleri söylenirken...
Peki, Urfalı Mateos’un sözünü ettiği “hainler” kimlerdir? Sultan Alparslan’a mektup yazan “bu hainlerin” Dukas ailesi mensuplarıyla bir ilişkisi var mıdır? Yoksa Romen Diyojen henüz sefere çıkmadan önce mi kendisine karşı bir komplo hazırlamışlardır?