-Hüsamettin Bey, Nurhayat Hanım olayların bu şekilde gelişmesinde sizin büyük suçunuz olduğunu düşünüyor. O akşamki kaba saba davranışlarınız, misafirlerden birinin başına torba geçirmeniz
-Tablo!
-Efendim!
-Tablo.
Hocam izah edeyim, Hüseyin isimli bir şerefsizin başına tablo geçirdim. Bu arada kusura bakmayın boş bulundum ağladım. Ancak tablo hadisesi için, Allah şahidimdir, bir an bile pişman olmadım.
-Tabloyu geçelim. Evet Hüsamettin Bey, hanımefendinin sizin hakkınızdaki düşüncelerine ne diyeceksiniz?
-Tabloyu geçemeyiz hocam! Olaylar onunla başladı. Ayrıca Nurhayat Hanım’ın beni kalben suçladığını sanmıyorum. O akşam yaşananlar nedeniyle kızgın olabilir tabi. Kabul ediyorum çok içmiştim, tatsızlık yaşanmasına neden oldum, belki o kadar içmesem İsmail beni evime götürmek zorunda kalmayacak, o elim olay yaşanmayacaktı. Ama efendim olaylar o yavşağın, çok affedersiniz, o pezevengin, affınıza sığınıyorum terbiyesizliği ile başladı. Sayın hocam size soruyorum, siz söyleyin, hangi Türk erkeği bir kadına yapılan terbiyesizliğe göz yumar?
-Hüsamettin Bey rica ederim kendinize gelin, efendim ben isteseydim pekâlâ kendimi koruyabilirdim!
-Hanımefendi lütfen susun, size söz verdiğimi hatırlamıyorum. Tekrar ve son defa uyarıyorum, benim söz verdiğim kişinin dışında kimsenin konuşmasını istemiyorum!
-Ama Servet Hocam!
-Hanımefendi lütfen dışarı çıkın!
-Tamam konuşmuyorum hocam.
-Üçünüzü de son defa uyarıyorum, tedavinin başarılı olması için, Üç Şişe Bir Köşe Tekniğini sağlıklı uygulayabilmem, sonuç almamız için talimatlarıma harfiyen uyacaksınız. Kendini frenleyemeyecek olan lütfen şimdi dışarı çıksın… Sanıyorum anlaştık. Buyurun Hüsamettin Bey, devam edin.
-Evet, sayın hocam sizin eşinize, ananıza, bacınıza böyle bir hayasızlık yapılsa oturup izler misiniz? Ben bir kadına askıntı olan bir şerefsize haddini bildirdim. Efendim, yaptığı şey de tablo mablo değildi, adeta ilkokul talebesinin çiziktirdiği bir karalamaydı. O şerefsiz bütün kadınlara aynı iğrenç numaraları yapar.
-Neden bu kadar kesin konuşuyorsunuz? Nurhayat Hanımla yaptığımız son seansta ısrarla, o gece sizin, fevri, saçma, hatta saygısızca davrandığınızı belirtti, ancak sizin bahsettiğiniz olaylara hiç değinmedi.
-Ama Servet Bey!
-Hanımefendi araya girmemeniz için sizi daha kaç kez uyarmalıyım? Bu son olsun! Son!
Devam edelim. Belirtmeliyim ki; bana göre de bir kadına yapılacak saygısızlığa tepkisiz kalınmamalı. Ancak,
-Hay ağzınızı yiyeyim hocam! Görseniz o yavşak, kadına ne sululuklar yaptı. Tenhada olsalardı maazallah…
-Ağzınızı toplayın!
-Nurhayat Hanım! kuralımız neydi? Yalnızca söz verdiğim kişi ko-nu-şa-cak-tı!!
Hüsamettin Bey lütfen devam edin. Bir dakika, önce şu soruma cevap verin. Adamın gerçekten ahlaksız olduğuna nasıl kanaat getirdiniz? Acaba, hanımefendiye yaklaşan her erkeği siz bu şekilde görüyor olabilir misiniz?
-Ne münasebet hocam! Kendisi, benim sevgilim değil, karım değil niye öyle değerlendireyim. O cibilliyetsizin ciğerini bilirim ben. Hocam o yavşak güzel bir kadın görmesin, hemen sanattan konuyu açar. Yok renkler, yok akımlar… Hepsini ezbere biliyoruz. Yahu hocam, biz gırgırına aramızda bunun çok sohbetini döndürürüz.
Bakın bir keresinde boğazda bir mekânda oturuyoruz, yan masada da bir grup kadın var. Yenildi, içildi…Tabi bu her zamanki gibi kadınlardan birini, en güzelini, gözüne kestirmişti. Onda numara çok! Ne yaptı biliyor musunuz? Masa masa dolaşan müzisyenler var ya, işte onlardan klarnetçiyi yanına çağırdı, klarnetini aldı. Şerefsiz bir de güzel çalar ki; dertliyseniz ağlatır, keyifliyseniz oynatır, o derece yeteneklidir piç!
-Beyefendi küfrü idareli kullanalım.
-Hocam sizden ve Nurhayat Hanım sizden, tabi İsmail senden de çok özür dilerim. Ancak gerildiğimde kontrolü sağlayamıyorum, bir nevi hastalık bu, küfürler istemsiz çıkıyor ağzımdan. Babam rahmetli de aynı hastalıktan mustaripti. Etrafında küfrünü tatmamış kimse yoktu. Aile eşrafı, akrabalar falan huyunu bildiğinden bir şey demezlerdi. Ama bu hastalık yüzünden kavgalara mı karışmadı, dayak mı yemedi, hatta kaç kere karakolluk oldu. Bakın bu yüzden hakkında ceza davası bile açıldı. Hiç unutmam bir keresinde,
-Beyefendi, babanızı başka bir gün konuşuruz, asıl konuya dönelim.
-Peki. Klarneti konuşturdu, kadın dertliymiş. Görseniz ne ağladı. Bir baktım, kadın başını bunun yağlı omzuna yaslamış, bu al yanaktan makas alıyor, okşuyor… Samimiyeti ilerletmişti, ee konuyu resme getirmesinin zamanı gelmişti. Allah’ı var her zamanki gibi girişi güzel yaptı, biz de duyuyoruz, şerefsizin bizden utanması sıkılması yoktur ki. Akımlardan girdi, renklerden çıktı… Bize de eğlence çıkmıştı. Yeminle aklıma geldikçe gülüyorum.
-Sadede gelin. Amacımız Üç Şişe Bir Köşe Tekniğini uygulamak, ayrıntılarda çok boğulmazsak sevinirim.
-Tamam hocam hızlı geçiyorum. Hiç şaşmaz, konuşmaya başlamasından sonra o kadın da adi herife hayran olmuştu. Yahu tipini de görseniz yüzüne bakılmaz, şişman, yağlı, tulum gibi bir şey. Ama o tatlı dili var ya şerefsizin! Düşünsenize hem mimar hem müzisyen, bir de ressammış gibi kendini pazarlıyor. Kısaca şerefsiz, kadınların nazarında mesleğine, bütün sanat dallarına, hayatın tamamına hâkim. Ama o gün çok komik bir şey oldu; hocam meğer kadın ressammış. Tabi bunun resme dair anlattığı her şeyin oradan buradan ezber ettiği bilgiler olduğunu anladı. Buna en sevdiğin ressam kim? diye sordu. Bu arada masalar birleştirilmiş, herkes kaynaşmıştı. Ne dedi biliyor musunuz? Osman Hamdi benim vazgeçilmezimdir. Tosbağa Terbiyecisi de en sevdiğim eser. Kadın önce çok içtiği için karıştırdığını, şaşırdığını düşündü. Kaplumbağa Terbiyecisi, diye düzeltti. Bu tutturdu yok tosbağa. Cahil sus, değil mi? Yok, nasıl ısrar ediyor. En son kadına Kaplumbağanın terbiyecisi mi olur? dedi. Düşüne biliyor musunuz? Tosbağanın olurmuş gibi.
-Kaplumbağa ve tosbağa aynı hayvan efendim.
-Anlamadım hocam!
-Şimdi “tosbağanın olurmuş gibi” dediniz ya, ikisi de aynı hayvan. Kaplumbağanın sırtındaki kabuğa bağa deniliyor, tosladıkları için de. Beyefendi benim de kafamı karıştırıyorsunuz. Rica edeceğim sadede gelin.
-Acaba Osman Hamdi niye tosbağa değil de kaplumbağa demiş.
-Neyse beyefendi uzatmayalım, ne olur konuya dönelim. İçerisi de havasız mı kaldı nedir, beni ateş bastı. Lütfen! Başka konulara sapmadan devam edin.
-O akşam avına çok yaklaşmış ancak kaçırmıştı. Konuyu müzikte bıraksa, resme girmese yine ıskalamazdı. Böyle bir şerefsiz işte.
Ama arkadaşlık da bir yere kadar. İsmail’in evinde yapmayacaktı. Tabloyu başına geçirmekle iyi ettim. Sanat eseriymiş gibi o uyduruk şeyi bir de çerçeveletmiş. Hani sadece anlatsa neyse, şerefsiz gösteriş yapmak için demek yanında resim taşıyormuş. Pes doğrusu. Hocam, siz delikanlı adamsınız, o ortamda bulunup, o olaya şahit olsaydınız o paçavrayı başından geçirmek şöyle dursun, şerefsizim bir tarafına monte ederdiniz. Çok affedersiniz.
-Tabi böyle şeyler, özellikle biz erkeklerin izzet-i nefsine dokunuyor. Offf burası çok sıcak oldu…Hüsamettin Bey aklıma şu takıldı, boğazdaki yerde neden bir şey yapmadınız? Orada da bir kadına aynı amaç için yaklaşmış, tepki göstermemişsiniz.
-Hocam kadını tanımam etmem. Bir de dedim ya o şerefsiz arkadaşım.
-Peki Nurhayat Hanıma fazladan ne yaptı ki; o kadar celallendiniz?
-Ne mi yaptı? Mahallemizden bir kadına… Hocam affedersiniz, biz godoş muyuz?
-Hüsamettin Bey adam ne yaptı? İzin verirseniz kravatımı çıkaracağım, çok sıcak oldu. Ne diyordum, hanımefendiyi elledi mi?
-Aaaa
-Nurhayat Hanım lütfen sesiz olun!
-Hocam Nurhayat hanımın yanında bu ne biçim konuşmak öyle?
-Beyefendi sizin dilinizden konuşuyorum. Ne yaptı? Sarkıntılık mı etti?
-Hocam Nurhayat Hanımın dibinden ayrılmadı, ahtapot gibi kadına yapıştı. Hanımefendi de sağ olsun buna çanak tutmuş olabilir.
– Nurhayat Hanımla yaptığımız son seansta bana, sizin sebepsiz yere ortamı gerdiğinizi, olayların belki de tek suçlusunun siz olduğunuzu söyledi. Lütfen bana söyleyin bu olayların yaşanması için o adam size ne yaptı?
-Hocam bu adamın üzerinde neden bu kadar uzun duruyoruz? Asıl meselelere dönelim. Bengü’nün ölümü nedeniyle çok yıprandık! Size de bu sebepten geldik, artık toparlanalım istiyoruz. Bu arada siz iyi misiniz? Alnınızda boncuk boncuk ter birikti.
-Beyefendi beni geçelim, siz sorularıma cevap verin, adam ne yaptı?
-Ahtapot gibi,
-Ne yaptı?
-Ahtap
-Ya hu adam size ne yaptı!
-Açıklamama izin vermiyorsunuz, dedim ya işte ahtapo
-Beyefendi, ne-yap-tı!
-Hocam aht
-Hüsamettin Bey delirtmeyin beni, koyucam şimdi ahtapotuna, adam o akşam size ne yaptı!
-Ulan sen kimsin de koyuyorsun, şerefsiz! Ben sana bi koyarım!
-Ah!
………………….
-Hüsamettin adama niye vurdun, sen ne yaptın?
-İsmail ne dediğini duymadın mı? Oğlum gebertirim ben bu doktor müsveddesini…
-Hüsamettin Bey ne yaptınız? Bakın adam bayıldı. Hocam duyuyor musunuz? Servet Hocam? Hocam!
-Gebersin şerefsiz! Nurhayat Hanım ne dedi duymadınız mı? Ben de bunu adam sanmıştım. Size de aşk olsun hakkımda neler konuşmuşsunuz.
-Efendim ben kimseye Servet Beyin bahsettiği kadar ağır ithamlarda asla bulunmadım. Adamı iki metre yere serdiniz ne anlatıyorsunuz. Hocanın amacı İsmail Bey’i konuşturmak, içindekileri dökmesini sağlamak, üç şişe bir köşe tekniğini,
-Ya hu Nurhayat Hanım, siz saf mısınız? Tutturmuşsunuz üç şişe, beş köşe! Adi herif, belli ki bir yerlerinden uydurduğu tekerlemeyi bize satıyor.
-Hüsamettin Bey, bilime biraz saygınız olsun. Hocam uyanın, duyuyor musunuz? İsmail Bey’e sorun, eminim o da benimle aynı kanaattedir. Değil mi İsmail Bey?
-Nurhayat Hanım, açıkçası hocadan ben de kıllandım. Sabahtan beri hepimizi azarlıyor. Bakın ben olanları kendisine anlattım ama asla ve asla sizin suçlu olduğunuzu, yaşananların sorumlusu olduğunuzu söylemedim. Bengü’nün üzerine yemin ederim! Rica ederim bana inanın. Bakın bakın sanki gözünü açtı.
-Hocam hocam, Servet Bey lütfen uyanın! Yok ayılmıyor.
-Yumruğu hak etti, bizi birbirimize düşürecekti şerefsiz!
-Hüsamettin Bey ne saçmalıyorsunuz? Ayrıca neden kaba kuvvete baş vuruyorsunuz, adam uyanmıyor söyleyin şimdi ne yapacağız?
-Şerefsizim doktor moktor değil, zırdeli bu adam. Korkmayın bir şey olmaz adiye.
-Hüsamettin Bey lütfen artık susun! İsmail Bey siz niye ağlıyorsunuz?
-Ne sizin ne Hüsamettin’in hepsi benim suçum! Bengü’nün ölümünden ben …
-İsmail oğlum, ağlama, kendine gel!
-İsmail Bey rica ederim ağlamayın. Ben hocanın Üç Şişe Bir Köşe tekniği ile sizi konuşturmak, kederinizi dile dökmeniz, kendinizi affetmeniz için uğraştığını düşündüm, yoksa,
Aman Allahlım galiba nabzı atmıyor! Servet Bey duyuyor musunuz? Hocam! Ay ne yapacağız uyanmıyor. Hüsamettin Bey ne yaptınız? Allah’ım ya bir şey olursa?
-Sakin olun, çekilin kenara ben…
-Ne Hüsamettin Bey, çekilin kenara ben mühendisim mi, diyeceksiniz. Adam uyanmıyor, siz ne yaptınız? Her istediğinize yumruk savuramazsınız! Acaba başını falan mı çarptı? Bakın uyanmıyor.
-Yok canım, öyle olsa kan olurdu. Hem nereye çarpacak? İsmail sen de gördün, basit bir yumruk attım. Yüzünde falan da bir şey yok.
-Hüsamettin, senin yumruğuna basit demek de… Oğlum sen boksörsün.
-Yok ya hu, sadece dokundum. Nurhayat Hanım o kadar sarsmayın.
-Uyandırmaya çalışıyorum.
-Siz kenara çekilin, ben anlarım, ilk yardım kursundan belgem var.
Aloo hoca!
Ölmüş ya hu!