Şu anda Los Angeles’ta bulunuyorum. İsrail’den çok uzaktayım, ancak 2006’dan 2008’e kadar Kudüs’te yaşadım. Sonraki yıllarda düzenli olarak oraya yaptığım seyahatlerin (en sonuncusu hariç) hemen hepsi Gazze savaşlarıyla çakıştı. 2006’daki Lübnan savaşında (bu savaşın büyük bir kısmını Israil Savunma Kuvvetleri [IDF] ile birlikte Kuzey’deki cephede geçirdim), 2008’deki ilk Gazze savaşında ve ardından 2012 ve 2014’teki savaşlarda orada bulunuyordum. Hava saldırısı sirenleri, sığınaklara koşuşturma, artık sirenler ve sığınaklara doluşmalar olağan hale geldiğinde ise Tel Aviv çatılarından Demir Kubbe savunma sisteminin terörist roketlerini vurmasını izleme gibi anılarım hala oldukça canlı.
Ancak bu anılar günümüzün dehşetiyle karşılaştırıldığında tuhaf görünüyor. Şu anda olup bitenler önceki savaşlardan oldukça farklı, hatta 11 Eylül’ dönemindeki USS Cole bombalaması kadar özel bir durum teşkil ediyor.
Bugün İsrail’in 11 Eylül’ü! Terörist saldırıların ulusal yaşamın düzenli bir özelliği olduğu bir ülke hakkında bunu söylemek oldukça garip geliyor. Orta Doğu’daki olayları aşırı Amerikanlaştırma eğiliminin farkındayım ancak yaptığım gönderme bu gerçekten de çok doğru bir benzetme.
Tıpkı 11 Eylül öncesi Amerika’sında olduğu gibi İsrail de kendi içindeki tartışmalar ve münakaşalarda uğraşıyor, dış dünyanın istikrarlı olmasa bile en azından öngörülebilir olduğunu varsayıyordu. Yine tıpkı ABD’de olduğu gibi İsrail de tamamen hazırlıksız yakalandı. Ve tıpkı 11 Eylül’de Amerika’da olduğu gibi, İsrailli aileler de sevdikleri insanları, kayıp aile fertlerini umutsuzca arıyorlar. Ancak bunlar yalnızca küçük benzerlikler. Dehşet ise son derece sinematik şekilde zuhur ediyor. Hamasın saldırısı, tıpkı 11 Eylül’ün ABD de olduğu gibi, İsrail tarihinde tek bir saldırıdan kaynaklanan en yüksek sivil kayba yol açtı.
Daha anlamlı ve önemli benzerlikler ise saldırının yarattığı ulusal aşağılanma, savunmasızlık ve korku hissidir: İranlı nükleer bilim adamlarına istediği zaman suikast düzenleyebilen bir istihbarat servisine, F-35 gibi güçlü araçlara ve casus uydulara sahip Orta Doğu’nun en güçlü ülkesi, sadece tüfeklerle koşarak sınırları geçen adamlar tarafından alt edilmiştir! 11 Eylül’den sonra Amerikalılar ülkelerinin zayıf olduğunu hissetmediler, hayır, onca güçlerine rağmen savunmasız kalmanın şaşkınlığını ve öfkesini hissettiler. Bugün İsraillilerin hissettiği de ta olarak budur.
Çoğu İsrail Savunma Kuvvetleri gazisi olan İsrail’deki eski arkadaşlarımla bütün gece konuştuk. Ruh halleri çok kötüydü. Acımasız ve öfkeliydiler ve öfkelerinin çoğu kendi liderlerine yönelikti.
Olaylar roket saldırılarından sınır ihlallerine, işgalden rehin almalara ve IŞİD gibi Sderot’ta terör estirmeye evrilirken, İkiz Kuleler’in çöküşünü televizyonda canlı olarak izlediğimden beri hissetmediğim türden dehşetle karışık bir inançsızlık dalgası hissettik. Bu saldırının sebep olduğu sorular çok basittir: Bu nasıl olabilir? İsrailli yetkililer nasıl bu kadar başarısız oldular?
Bu savaşın sonucu muhtemelen Başbakan Benjamin Netanyahu ve onun siyasi mirası açısından oldukça belirleyici olacak. Netanyahu Hamas’la birkaç kez çatışmaya girmiş ve her seferinde örgütü devirmek, liderlerini öldürmek ya da Gazze’de uzun süre kalmak konusunda isteksiz davranmıştı. İsrail şimdi Gazze’nin içlerine, bir savaşa sürüklenmiş oldu. Bunun nedeni tartışmasız bir şekilde Netanyahu’nun geçmişte yaptığı stratejik tercihlerdir.
Şu kesin ki neyin yanlış gittiğinin muhasebesi daha sonra yapılacak. Şu anda mücadele edilmesi gereken bir savaş var. Hedeflerinin tam kapsamını henüz bilmesek de (Hamas’ı devirmek ve Gazze’yi yeniden işgal etmek mi? Hamas’ı silahsızlandırıp gitmek mi? Birkaç hafta bombalayıp savaştıktan sonra yeni bir ateşkes mi? Bunu şu an için bilemeyeceğiz.) iktidarda kalmak isteyen hiçbir İsrail hükümeti şu an ki olayları son 15 yıldır Gazze’de yaşanan çatışmalarla benzer şekilde ele almayacaktır.
Ek olarak, Amerika’da bu felakete zemin hazırlamadaki rolümüzün bir muhasebesi yapılmak zorundadır. Bugün Israil’de yaşananlar, Biden yönetiminin İran nükleer anlaşmasına yeniden girmek için gösterdiği onursuz ve güvenilmez çabayı sonlandırmalıdır. Benzer şekilde bugün Amerika’nın Hamas’ın en büyük destekçisi olan İran’a verdiği bir dizi utanç verici ve tek taraflı tavizin de sonu olmalıdır.
Biden İran’ın dondurulmuş hesaplara erişimini sağladı. Son olarak Güney Kore bankalarında dondurulmuş olan 6 milyar doların erişim engeli kaldırıldı. Biden yönetimi göreve geldiğinden beri, İran’ın müşterisi olan terörist grup Hamas’ın bölgeyi tamamen kontrol ettiğini ve yardımdan faydalanacağını çok iyi bildiği halde Gazze’ye yardım projelerine olanca para akıtıyor. Esasında Biden yönetimi yetkilileri, yakın zamanda sızdırılan belgelerde, gönderdikleri paradan Hamas’ın faydalanacağını bildiklerini yazılı olarak ifade ediyorlar. Fakat yine de bu parayı gönderiyorlar.
İsrail’e yönelik bu saldırı, 1973’teki Yom Kippur Savaşı sırasında Mısır ve Suriye’nin sürpriz saldırısından psikolojik olarak çok daha sarsıcıdır. O zamanlar çatışmalar konvansiyoneldi. İsrail’in sınırlarında, Golan’da ve Sina’da gerçekleşiyordu. Suriyeli ve Mısırlı teröristler İsrail şehirlerinin sokaklarında sivilleri makineli tüfeklerle taramıyor ya da kanlar içindeki kadın ve çocukları sınırın ötesine arabalarla sürüklemiyorlardı.
İşte bu yüzden İsrail’in tepkisi önceki tüm çatışmalarda olduğundan çok farklı olacak gibi görünüyor. Hamas şunu çok iyi biliyor: 15 yıldır İsrail stratejisi Hamas’ın Gazze üzerindeki hakimiyetine son vermeyi amaçlamıyordu. Bu yüzden İsrail Savunma Kuvvetleri’nin, 15 yıllık çatışma süresince Hamas’ın karargahı olarak işlev gören Gazze’deki Şifa Hastanesi’nin bodrumuna baskın düzenlediğini hiç görmedik. Tam da bu yüzden Mossad’ın Doha’da Katar hükümetinin hayranlık uyandıran misafirleri olarak açıkça ve lüks içinde yaşayan Hamas liderlerine suikast düzenlediğine şahit olmadık. İsrail hükümetlerinin her zaman açıkça ifade etmekten kaçındığı bu ilke şudur: Hamas’ı iktidarda tut ki İsrail Gazze’yi yönetmek zorunda kalmasın. Bu ilke 2008’den bu yana çatışmanın belirleyici özelliği olmuştu.
İsraillilerin Gazze’de İranlı bir terör örgütünün varlığını sürdürmesini kabul edip etmeyeceğini görmek artık çok zor. Aynı şekilde İsrail’in ya da bölgenin nasıl normale döneceğini sezmek de oldukça güç. 11 Eylül’de olduğu gibi bugün de dünya değişmiştir!
Çeviri: Hasan Ayer.
Kaynak: https://www.thefp.com/p/today-is-israels-911