Olan, siyasi iktidarın yargı gücünü tekeline alarak, siyasi rakiplerini siyasi amaçlarla tasfiye etmesidir ve demokrasiden çıkışın ve otokratikleşmenin son kavşağıdır. Darbe ve bedel çok büyüktür: Büyükşehir dahil CHP’nin İstanbul’da 7 belediye başkanı görevden alındı. 4’ü hapiste. Keyfilik ve otoriterlik istikametinde iktidar çıta yükseltti, demokratik ar sınırını aştı, içte ve dışta tüm tepkilere rağmen istediğini yaptı. Ülkede yasallık fikri boğulmaya, hatta sandık fikri bile (en azından tasavvurlarda) tehlikeye girmeye başladı.
‘İnsanlar adaleti yerine getirsinler hükmetsinler’ diye indirilmiş din siyasetin elinde, siyasetin topuzuyla irtikap edilmiş haksızlıkları ve hukuksuzlukları perdeleyici bir âlete mi dönüştürülmüş halde değil midir? Velhasıl, ‘topuz’un kara gölgesinin ışığı da kararttığı, görülmez hale getirdiği zamanlardayız. Siyaset bundan sonuç alıyor olabilir; ama bedeli dine ödetiliyor.
Türklerden veya Kürtlerden her kim Avrupa’dan kurtuluş umuyorsa o mazide yaşıyor demektir. Artık öyle bir Batı yok. Buna uyanmayanlara bizzat Trump Amerikası bir uyarı alarmı olarak yeter. Sırtını Batıya dayayarak konuşmanın veya Batıya bakarak konuşmanın Türkiye’de kredisi artık bitiyor ve bitmeli. Sokak eylemlerine büyük duygusal ve politik yatırım yapanların en nihayet ellerinin boş kalacağını öngörüyorum. Black Lives Matter olduğunda artık Amerika bir daha hiçbir şey aynı olmayacak vesaire diyenler oldu. Peki ne oldu? Sonunda Trump yeniden başkan oldu.
İBB Başkanı İmamoğlu’nun hakkında açılan “terör” soruşturmasından serbest kalmasını, böylelikle belediyeye kayyum atanmasını DEM İmralı Heyeti’nin önlediği öğrenildi. Siyaset kulislerinde DEM İmralı Heyeti’nin “kent uzlaşısı”nı temel alan terör soruşturmasına İmamoğlu’nun da dahil edildiğini öğrenir öğrenmez harekete geçip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna edecek tüm mekanizmaları devreye soktuğu ve sonuç aldığı konuşuluyor. DEM İmralı Heyeti’nin bu süreçte yürüttüğü temaslarda "Terörsüz Türkiye" sürecinin İstanbul’a kayyum atanmasıyla büyük sıkıntıya girebileceği öngörüsüne dikkat çektiği konuşuluyor.
CHP’nin boykot listesine medya kurumu olan şirketler dışında giren iki marka tartışılıyor: Ülker ile Espressolab. Ülker, son olarak İBB ile birlikte, Ahmet Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” sergisinin ana sponsoruydu. İBB’nin billboardlarında halen İBB ve Ülker ailesine ait Yıldız Holding’in logosunun yer aldığı afişler asılı. Sergi öncesi İmamoğlu ile Murat Ülker de biraraya gelmişti. Espressolab ise geçen ay CHP’li Beyoğlu Belediyesi ile birlikte “Espressolab Sahipsiz Hayvan Bakımevi” açılışı yaptı. Açılışta Espressolab sahibi Emre Kocadağ, Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Erdal Celal Aksoy kurdeleyi beraber kesmişti.
Saraçhane’de CHP’liler artarda otobüse çıkıp konuşmalar yapıyor ardından da şarkılar çalınıyor. Bozdoğan Kemeri’nde ise durum tamamen bambaşkaydı. Resmen eylem içinde eylem vardı. Bozdoğan Kemeri önündeki çoğunluk milliyetçi ve sosyalist üniversite ve liseli gençlerden oluşuyordu. Türk bayrakları, devrimci yumruklar, bozkurt işaretleri beraber havaya kalkıyor, “Apo p..tir p... kalacak” sloganını “Kurtuluş yok tek başına, Ya hep beraber ya hiç birimiz” izliyordu.
Olan, siyasi iktidarın yargı gücünü tekeline alarak, siyasi rakiplerini siyasi amaçlarla tasfiye etmesidir ve demokrasiden çıkışın ve otokratikleşmenin son kavşağıdır. Darbe ve bedel çok büyüktür: Büyükşehir dahil CHP’nin İstanbul’da 7 belediye başkanı görevden alındı. 4’ü hapiste. Keyfilik ve otoriterlik istikametinde iktidar çıta yükseltti, demokratik ar sınırını aştı, içte ve dışta tüm tepkilere rağmen istediğini yaptı. Ülkede yasallık fikri boğulmaya, hatta sandık fikri bile (en azından tasavvurlarda) tehlikeye girmeye başladı.