Avrupa Komisyonu 2016 Genişleme Raporu’nu açıkladı. Avrupa Birliği’ne (AB) aday ülke statüsünde olan Türkiye ile ilgili raporda, yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü, insan hakları konularında eleştirilere yer verildi. Vize muafiyeti için şartların yerine getirilmediği hatırlatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimde baskın bir etkisi olduğu belirtilirken, ekonomi için ise ‘Türkiye ekonomisi işlevsel bir piyasa ekonomisidir’ ifadesi kullanıldı. AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Bakanlıkta Avrupa Komisyonunun yayımladığı Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Rapordaki "Bu süreçte Güneydoğu’da insan hakları ihlâlleri ve orantısız güç kullanımına yönelik ciddi iddialar vardı. Seçilmiş yerel yöneticilerin çoğu görevden alındı ya da tutuklandı, bazıları OHAL kapsamında darbe girişiminden sonra gözaltına alındı. Terörle mücadele önlemleri orantılı olmalı ve insan haklarına saygılı olmalıdır" ifadelerine tepki gösteren Çelik, "PKK terör örgütüyle mücadelede orantısız güç kullanıldığı gibi bir ifadeyi kabul etmiyoruz. Bu orantısız güç kullanma ifadesi bu rapora (AB Komisyonu İlerleme Raporu) nasıl girmişse Avrupa Birliği kurumları için utanç vesikasıdır" dedi.
Çelik, AB'nin şu aşamada gelecek perspektifi üreten bir kurum olmadığını ve raporun "Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine hizmet etmeyen bir anlayışla" yazıldığını söyledi:
"Özellikle dünyayı ve Türkiye'yi anlama, Türkiye'nin terörle mücadelesini doğru bir şekilde değerlendirme konusunda, Türkiye'nin özellikle reformlar konusunda attığı ilerici adımları kıymetlendirme konusunda pek çok değerlendirme eksikliği söz konusudur. Bu rapor, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine hizmet etmeyen bir anlayışla yazılmış ve katılım müzakereleri perspektifinden uzak. Bizim esas ilişkilerimizin omurgasını katılım müzakereleri teşkil etmektedir. Dolayısıyla katılım müzakerelerinde nasıl ilerleyeceğimizi ifade etmeyen, farklı iş birliği alanlarında somut öneriler ortaya koymayan değerlendirmeler sadece retorik düzeyinde kalıyor. Gece gündüz bildiri yayımlıyorlar, değerlendirme yapıyorlar."
“Tüm fasılları açma ve kapatmaya hazırız”
Türkiye'de görev yapan büyükelçilerin istedikleri partilerin grup toplantılarına katılabileceğini söyleyen Çelik, "Ama böyle bir zamanlama içerisinde gidip de özellikle HDP grubunda boy göstermenin vermeye çalıştığı siyasi mesajı da biliyoruz" ifadelerini kullandı.
Çelik, AB-Türkiye ilişkilerini ilerletmek istediklerini söyledi. "Türkiye'nin AB Bakanı ve Başmüzakerecisi olarak ısrar ediyorum. Gelin 23. ve 24 fasılları açalım. Basın hürriyeti, ifade hürriyeti, yargı ve temel haklar, bu konuları konuşalım. Özgüven içerisinde masaya oturacağız ama 23. ve 24. fasılları açmadan, gece gündüz bu eleştirilere devam ediyorsanız, demek ki burada sadece söz konusu olan şey, bir bahanedir. Bunları sadece Türkiye'ye karşı gerçekçi bir özgürlük arayışı olarak değil, sadece siyasi eleştiri malzemesi olarak kullanıyorsunuz demektir" diye konuştu.
AB ile yeni yollar yapma, yeni köprüler kurma ve yeni projeler geliştirme zamanı olduğunu ifade eden Çelik, "Türkiye-AB ilişkilerini daha da güçlenmesi için bu büyük fırsatları beraber değerlendirme zamanıdır. Buyursunlar fasılları açalım. Tüm fasılları açma ve kapatmaya hazırız, aynı anda" dedi.
Raporda yine ‘çözüm süreci’ çağrısı
AB yolunda en kritik sorunlardan birinin de Güneydoğu’daki durum olduğu yazılan raporda, terörle mücadele kapsamında insan hakları ihlâli yapmamaya özen gösterilmesi vurgusu yer aldı:
“Kürtlerle yürütülen çözüm sürecinin Temmuz 2015’te çökmesinin ardından çok fazla can kaybına yol açan güvenlik sorunları görüldü. Türkiye PKK ve DAEŞ’in can alan saldırılarına sahne oldu. Yetkililer, AB’nin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’ya karşı terörle mücadele kapsamında çok geniş güvenlik önlemleri aldı.
Bu süreçte Güneydoğu’da insan hakları ihlâlleri ve orantısız güç kullanımına yönelik ciddi iddialar vardı. Seçilmiş yerel yöneticilerin çoğu görevden alındı ya da tutuklandı, bazıları OHAL kapsamında darbe girişiminden sonra gözaltına alındı. Terörle mücadele önlemleri orantılı olmalı ve insan haklarına saygılı olmalıdır. Kürtlerle çözüm sürecinin yeniden oluşturulması ilerlenebilecek tek yoldur.”
Raporda, yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmemesi ve parti kapatmaları önlemek için daha ciddi tedbirler alınmaması da eleştirildi.
HDP’nin dışarıda bırakılmasına eleştiri
Darbe komisyonunun oluşturulması ve tüm partilerin katılmasının önemli bir adım olarak görüldüğü raporda, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve muhalefet liderlerinin görüşmelerine HDP’nin davet edilmemesi ise “Partiler arası diyalog Parlamento’da temsil edilen tüm partileri kapsamalıdır” ifadeleriyle eleştirildi.
20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’in de Parlamento’ya başvurulmadan yapıldığı belirtildi.
15 Temmuz kınandı
Raporda 15 Temmuz darbe girişimi kınanırken, sonrasındaki uygulamalar da eleştirildi:
“AB, Türkiye’de demokrasiye doğrudan bir saldırı olan 15 Temmuz 2016 darbe girişimini hemen ve sert bir şekilde kınamıştır ve Türkiye’deki demokratik kurumlarla olan dayanışmasını ifade etmiştir.
Darbe girişiminin ardından, Gülen hareketiyle bağlantılı ya da darbeyle ilişkili olduğu iddialarıyla çok kapsamlı görevden almalar, tutuklamalar ve gözaltılar oldu. Önlemler yargı, polis, jandarma, ordu, memurlar, yerel yönetimler, akademi, öğretmenler, avukatlar, medya ve iş dünyasını da içine alan şekilde geniş bir toplumsal alanı etkiledi. Birçok kurum ve özel şirket kapatıldı, mal varlıklarına el konuldu ya da kamu kurumlarına aktarıldı.
Darbe sonrası önlemler ışığında AB yetkilileri, hukukun üstünlüğünün ve temel hakların en yüksek standartlarını dikkate alma çağrısı yaptı.”
Çağrının hatırlatılmasının ardından güçler ayrılığı ilkesi, şeffaf yargılama ve her bireyin avukatına erişim hakkı bulunması gerektiği de raporda yer aldı. Olağanüstü hâl kapsamında alınan tüm önlemlerin Avrupa Konseyi tarafından dikkatle incelendiği de belirtildi.
Yargı bağımsızlığı eleştirisi yapılırken ‘Gülen hareketi’ ifadesi kullanıldı
Türkiye’nin yargı sistemi için de, özellikle yargı bağımsızlığı konusunda geçen bir yıl boyunca ‘geriye gidiş’ ifadesi kullanıldı:
“Yüksek mahkemelerin yapısı ve oluşumundaki Avrupa standartlarıyla uyumlu olmayan geniş çaplı değişiklikler derin kaygıya yol açtı. Hakimler ve savcılar Gülen hareketiyle işbirliği yaptığı iddiasıyla görevlerinden geri çekildi, bazıları tutuklandı. Bu durum Temmuz’daki darbe girişiminden sonra daha da kötüye gitti, hakim ve savcıların beşte biri görevden uzaklaştırıldı ve mal varlıkları donduruldu. Yargı, görevlerini bağımsız ve tarafsız şekilde, yasama ve yürütmenin güçler ayrılığına tamamen saygı duyduğu bir ortamda uygulayabilmelidir."
Basın ve ifade özgürlüğünde de ‘geriye gidiş’
Raporda basın ve ifade özgürlüğüyle ilgili de eleştirilere yer verildi. Yine son bir yıl içinde ‘geriye gidiş’ olduğu vurgulanan raporda, hukukun özellikle milli güvenlik ve terörle mücadele konularında seçici ve tartışmalı bir şekilde uygulandığı, bu sebeple ifade özgürlüğü üzerinde olumsuz bir etki yaptığı ifade edildi:
“Temmuz’daki darbe girişimi sonrası gazeteciler, yazarlar ve sosyal medya kullanıcılarına yönelik devam eden ve yeni açılan davalar, akreditasyonların iptal edilmesi, yüksek sayıda gazetecinin tutuklanması ve bazı medya kuruluşlarının kapatılması derin kaygıya yol açtı. Toplanma özgürlüğü de hukuken ve pratikte ciddi şekilde kısıtlanmaktadır.
Çok sayıda uluslararası gazeteci de sınır dışı edildi ya da ülkeye girişi engellendi. Devlet ya da devletdışı kurumlardan gazetecilere ve medya kuruluşlarına yönelik gözdağı ve tehditler de ciddi kaygıya yol açmıştır. Medya kuruluşları ve gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar da gerçekleşmiş ancak 1990’lardan bu yana bu eylemleri yapanların sorumlularının bulunmasında gelişme kaydedilmemiştir.
15 Temmuz öncesi cezaevlerinde çoğu terörle mücadele kanunuyla yargılanan 36 gazeteci varken, Ekim ayı sonu itibariyle bu sayı 130’un üzerine çıktı. OHAL de 170 medya kuruluşunun kapatılmasına yol açtı.
Gazeteci, yazar, sosyal medya kullanıcısı ve çok gençler dâhil vatandaşların Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla yargılanması da yaygın şekilde devam etti. Bu davalar çoğunlukla mahkumiyetle, ertelenen cezalarla ya da tazminatla sonuçlandı.”
“Ekonomide geriye gidiş var”
Ekonomi alanında ise Türkiye’nin çok geliştiği ve ‘işlevsel piyasa ekonomisi’ olarak tanımlandığı belirtildi. Ancak finansal belirsizliklere ve siyasi risklere karşı kırılgan olmayı sürdürdüğü; iş çevrelerinin, muhalif medya, iş dünyası ve siyasi muhalefetin vergilendirme yoluyla hedef alınmasından olumsuz etkilendiği de yazıldı. “Genel anlamda, geriye gidiş var” ifadesi kullanıldı.
Raporda, yolsuzluklara yönelik ciddi bir tedbir alınmaması ve ‘hâlâ yaygın olması’ eleştirildi. Yürütmenin ‘yüksek profil yolsuzluk davaları üzerindeki etkisinden de’ kaygı duyulduğu belirtildi.
677 milyon Euro teslim edildi
AB’ye üyelik yolunda 16 faslın açıldığı, bunlardan birinin geçici olarak kapatıldığı, üç faslın açılması için çalışmaların sürdüğü de raporda yer aldı.
Üç milyon Suriyeli ve Iraklı mülteciye yoğun bir çabayla ev sahipliği yapan Türkiye’nin, mültecilerin Avrupa’ya kaçışlarında ölümleri engellemek için ciddi önlemler aldığı belirtildi. Bu aşamada Türkiye’nin vize serbestisi için de adımlar attığı ancak Türkiye’nin tüm şartları yerine getirmeden vize muafiyetinin gelmeyeceği yazıldı.
Raporda ayrıca, Türkiye’ye mülteciler için söz verilen 3 milyar Euro’nun 2.2 milyarının ayrıldığı, 1.2 milyarlık faaliyetler için imzaların atıldığı, 677 milyon Euro’nun da teslim edildiği belirtildi.
Kaynak: Al Jazeera ve AA