Ana SayfaHaberlerMuhammed Emin Yıldırım’ın Sumud Günlüğü-5: Hayal ediyorum

Muhammed Emin Yıldırım’ın Sumud Günlüğü-5: Hayal ediyorum

Filomuz Gazze’ye doğru yolunu almaya devam ediyor. Allah (cc) nasip ederse 3-4 gün içerisinde Gazze’nin kıyılarına varmış olacağız… Şimdilerde herkes Gazze ile nasıl kucaklaşacağının hayallerini kuruyor… Şu an insanların gözü ufukta değil, zihinleri bir hayalin içinde…

Henüz varmadık… Ama yüreğimiz çoktan Gazze’nin sokaklarında dolaşmaya başladı bile…

Gecenin karanlığında, denizin dalgaları içerisinde ben de düşünüyorum:
Vardığımızda ne olacak?
Bizi ilk toprak mı saracak?
Yoksa gözleri yaşla dolmuş bir annenin sessiz bakışı mı?
Yoksa günlerdir kıyılarda yol gözleyen zeytin diyarının zeytin gözlü çocukları mı?

Ve ben hayal ediyorum…
Gazze’ye vardığımızda ayak basacağım ilk taşın bana, “Geç kaldın!” der gibi sitem edeceğini…
Orada bir çocuk bekliyor belki bizi… Adını bilmediğim bir çocuk.
Saçları toz içinde, gözleri gökyüzü gibi açık.
Belki bir taşın üstünde oturmuş, bizi bekliyor.
Ve ben hayal ediyorum:
Elimi uzatınca, hiç tereddüt etmeden tutacak.
O an hiçbir şey söylemeye gerek kalmayacak.
Çünkü kalbin dili zaten suskunlukla konuşur.

Hayal ediyorum…
Gazze sokaklarında yavaşça yürüdüğümü…
Enkaza dönmüş o şehirde zalime daha fazla öfke duyduğumu…
Duvarlarda kurşun izleri var ama bir yerlerde çiçek resmi de var hâlâ.
İnatla… Umutla… Hasretle…
Birileri hâlâ güzelliği hatırlatmak istemiş orada.
Ve ben durup o çiçeğe uzun uzun bakıyorum.
Çünkü biz bu yolculuğu sadece o resim için yapıyoruz belki de …
Bir çiçeğin kurşunlara direnmesi için…

Hayal ediyorum:
Bir yaşlı adam elini omzuma koyuyor.
Konuşmuyor, sadece gözlerini gözlerime dikiyor.
O bakışta 70 yıl var…
Göç, kayıp, sabır, dua…
O bakışta sadece acı değil, onur da var.
Ve ben ne söyleyeceğimi bilemeden başımı eğiyorum.
Çünkü orada, o toprakta geç kalmış birer misafiriz ve çok mahcubuz…

Hayal ediyorum:
Bir çadır içerisinde oturuyoruz sofraya
Ve bu sofrada yokluk içinde bir zenginlik var.
Bir dilim ekmek, bir hurma, biraz zeytin.
Ama öyle sıcak bir kalabalık var ki etrafımda,
dünyanın bütün lüksleri orada anlamını yitiriyor.
Bir çocuk, tabağındaki zeytini ikiye bölüp bana uzatıyor.
Ve ben orada insan olmanın özünü yeniden öğreniyorum.

Hayal ediyorum:
Akşam ezanı okunurken gökyüzü kızıla dönüyor.
Minarelerde hâlâ yankılanan bir ses var.
Yıkılmamış, susmamış, pes etmemiş.
Ve ben o an anlıyorum…
Bu şehir sadece bir şehir değil, bir direniş mektebidir…

Ve ben hayal ediyorum, ertesi gün Cuma…
Bana teklif ediyorlar namazı kıldırmak için…
Gözyaşları içerisinde onlara diyorum ki: Sizden daha iyi hutbe veren, sizden daha iyi mihrapların hakkını yerine getiren kim var ki?
Vallâhi imamlık sizin hakkınız, biz size cemaat olsak bu bile şeref olarak bize yeter…

Henüz varmadık Gazze’ye…
Ama içimde her an oradayım.
Gemideki her sessizlik, bir Filistinli annenin uykusuz gecesi gibi ağır.
Ve her umut, her dua, bu yolculuğu bir varoluş hikâyesine dönüştürüyor.
Evet, hâlâ yoldayız.
Ama hayalimde, o kıyıdayım.
O ilk adımı atmak üzereyim.

Ve biliyorum…
Gazze’ye vardığımda, sadece bir şehre değil,insanlığın en derin yerine varmış olacağım…

- Advertisment -