DEVA Partisi’nin Diyarbakır il kongresinin yapıldığı salona parti için bestelenen ve uyarlanan Kürtçe şarkılarla giren Babacan’a ilk kez eşi Zeynep Babacan da eşlik etti.
Sezai Karakoç, Tahir Elçi ve Ceylan Önkol’u andı
“Melayi Ceziri’nin, Ahmedi Xani’nin, Feqiye Teyran’ın, İdris-i Bitlisi’nin diyarından, Şiirleriyle derdimizin dili olmuş Ahmed Arif’in, Cahit Sıtkı’nın, Sezai Karakoç’un memleketinden, Adaletin peşinde ömrünü feda eden Tahir Elçi’nin, Gözleriyle hafızalarımıza kazınan, 12 yaşında hayatını kaybetmiş Ceylan Önkol’un şehrinden, Diyarbakır’dan herkese selamlarımı iletiyorum. Sözlerimin hemen başında, bundan tam 5 sene önce, Ankara’da vahşi bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden 103 vatandaşımızı da saygıyla anıyorum. Hepsine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum”
Kürt sorunu lafı bugün rejimi en rahatsız eden söz
Biliyorum tüm bu adaletsizliğin ortasında, hukuksuzluğun ortasında, bugünün Diyarbakır’ında konuşulması gereken en önemli konulardan birisi Kürt meselesidir. Kürt meselesini, sizlere, Diyarbakırlılara anlatmaya çalışmayacağım. Sizler bu meseleyi iyi biliyorsunuz, bizzat yaşıyorsunuz. Onun içindir ki, bugün bu kürsüden, 5000 yıllık tarihinde nice medeniyete ev sahipliği yapmış bu kadim topraklardan; bu güngörmüş, bu çilekeş şehirden bütün Türkiye’ye sesleneceğim.
Evet, konumuz Kürt meselesi. On yıllarca “Sözde Kürt Sorunu” denilerek inkar edilen, ancak 2000’li yılların başında adı konulabilen, ama ne yazık ki bugün yine yasaklı bir söz haline gelmeye başlayan Kürt meselesinden bahsedeceğim bugün.
Biliyorsunuz, “Kürt sorunu” lafı bugünkü rejimi en fazla rahatsız eden söz haline gelmiş durumda. “Neleri eksik ki? Ne diye hala Kürt sorunu deyip duruyorsunuz” diyorlar. Kabul etmeliyiz ki, mevcut iktidar partisinin ilk döneminde, Avrupa Birliği sürecinin hızlanmasının da katkısıyla, cesur reformlar gerçekleştirmişti. Peki şimdi durum ne? Bazı temel reformlar dışında çok fazla bir şey kalmadı geriye.
Erdoğan’ın sözleriyle eleştirdi
“Her şey 2005 yılında o günkü Başbakanın Diyarbakır konuşmasında “Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur” sözleriyle başlamıştı. Ve her şey 2015’te aynı kişinin “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?” sözleriyle bitti. Ben bu konuşmamda acı sonla biten bu hikayeyi unutanlara hatırlatmak ve nereden nereye geldiğimize şöyle bir bakmak istiyorum. 2002 yılı öncesi Kürt sorunu deyince ilk akla gelen şey Kürtçe üzerindeki yasaklardı. 2002-2015 arasındaki yıllar Kürt dili üzerindeki baskıların son bulduğu, Kürtçe televizyon yayınının başladığı, üniversitelerde lisans üstü düzeyde Kürtçe programının açıldığı, şehirlerde Kürtçe tabelaların boy gösterdiği yıllardı.”
Babacan’ın konuşmasında Kürt sorunuyla ilgili vurgular dikkat çekti:
“Ülkeyi yönetenlerin son yıllardaki tarzı, üslubu, kendilerine buldukları yeni ortakların saplantıları doğrultusunda atılan adımlar yeniden Kürt sorununu oluşturdu ve sorun gittikçe büyüyor. Bu sorun, tüm ülkemizi, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren temel sorunların da yansıması.
“Kürtçe eğitim veren enstitüler hem müfredat hem de kadro olarak zayıflatılıyor. Vaktinde asılan Kürtçe tabelalar birer birer kaldırılıyor. Reform yılları Avrupa’daki Kürt aydınlarının büyük umutlarla Türkiye’ye döndüğü yıllardı. Bugünse çok sayıda aydın ve siyasetçi her an tutuklanma tehdidi altında yaşamaktansa yurtdışına çıkıp gurbetçi olarak yaşamayı göze alıyor.
Kayyum politikası, halkı cezalandırma yöntemine döndü
“AK Parti’nin iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi geliyordu. Bugün ise seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar. İktidarın kayyum politikası, kazanamadığı seçimlerde halkı cezalandırma yöntemine döndü. Kimse halkın oyunu gasp edemez.
İşkencenin geri dönüşünün alarm zillerini duymuyor musunuz?
“Van’da mantar toplayan köylülere işkence uygulayan ve ‘terörist’ diyenler, yargının köylülerin masumiyetini ispatlaması karşısında özür bile dilemedi. Birkaç hafta evvel yine Van’da gözaltına alınanlardan Servet Turgut, yoğun bakımdan çıkamadan ne yazık ki vefat etti. Dosya hakkında gizlilik kararı olduğu için soruşturmanın hangi aşamada olduğunu da bilmiyoruz. Ama bildiğimiz kadarı bile, bize çok şey anlatmıyor mu? 2000’li yıllarda sıfırlanan işkencenin ve faili meçhul cinayetlerin geri dönüşünün alarm zillerini duymuyor musunuz? Son dönemde duyduklarımız, 90’lı yılların karanlığında karakolların kapısından canlı girip bir daha çıkamayan kurbanları çağrıştırmıyor mu?
Yargıdaki dosyalar şantaj malzemesi değildir
“2014 yılında yaşanan ve 53 kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının soruşturulmasıyla ilgili yargı gereğini yapmak zorundadır. Ama yargıdaki dosyalar da ülkeyi yönetenlerin elinde, işlerine gelince rafa kaldırıp ihtiyaç duyduklarında raftan indirip kullanacakları baskı ve şantaj malzemeleri değildir. Hükümet üyeleri Dolmabahçe’de mutabakat metni okurken dört ay önceki Kobani ile ilgili çağrıdan haberdar değiller miydi?
Hukuksuzluklar terör eylemlerini, terör eylemleri de hukuksuzlukları meşrulaştırmaz
“Onlarca yıldır terör eylemleri düzenleyen, gencecik çocuklarımızı dağa çıkmaya zorlayan, vatandaşlarımıza baskı yapan, siyasetin alanını daraltan terör örgütüne sonuna kadar karşıyız. Oluşturduğu güvenlik sorunları nedeniyle bölgenin kalkınmasının önünde en önemli engel olan terör örgütüne sonuna kadar karşıyız. Yapılan hukuksuzluklar terör eylemlerini asla meşrulaştıramaz. Terör eylemlerinin varlığı da devletin hukuk dışı uygulamalarını meşru kılamaz.
Anadil hakkı kapsamında bütün düzenlemeleri yapacağız
“Diyarbakır, cezaevinde, Türkçe olarak öğrendiği tek cümle olan ‘Kamber Ateş nasılsın’ diyen annelerin gözyaşlarına tanık oldu. Annelere evladıyla anadilinde konuşmayı yasaklayanları bugün hayırla anan var mı? Böyle giderse, şimdi yeniden Kürt sorununu dirilten, vatandaşlarımızın demokratik haklarını elinden almaya çalışan hükümeti ve küçük ortaklarını da kimse hayırla anmayacak.
“Resmi ve ortak dilimiz olan Türkçenin iyi öğretilmesinin yanında, anadili hakkı kapsamında bütün vatandaşlarımızın anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için demokratik bir hukuk devletine yakışan bütün düzenlemeleri yapacağız. Dil de dahil olmak üzere eğitime erişimin ve eğitimde fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engeli kaldıracağız.”