Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 15 Aralık 2020 tarihli Pişkin v. Türkiye kararında, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 667 sayılı OHAL KHK’sine dayanılarak terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu gerekçesiyle Ankara Kalkınma Ajansı’ndaki iş akdi feshedilen başvurucunun adil yargılanma hakkının ve özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurucu, işine son verilmesi usulünün ve sonrasında yürütülen yargısal sürecin adil yargılanma güvenceleri ile uyumlu olmadığından şikayet etmiştir. Başvurucu ayrıca ‘terörist’ ve ‘hain’ olarak damgalanmasından şikayetçi olmuştur.
Mahkeme, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yalnızca kamu personelinin işten çıkarılmasına izin vermediğini; aynı zamanda başvurucunun işvereni gibi kamu kurumlarının, çalışanlarını kolaylaştırılmış bir prosedüre uygun olarak işten çıkarmasını gerektirdiği hususuna dikkat etmektedir. İş akitlerinin sona erdirilmesine yönelik karar alma süreci herhangi bir çekişmeli yargılama yapılmasını gerektirmemektedir. Ayrıca Kanun Hükmünde Kararname’de herhangi bir usuli güvence öngörülmemiştir. Bu sebeple işverenin, çalışanının Kanun Hükmünde Kararname’de yasadışı örgüt olarak tanımlanan bir örgüte üye veya bu örgütler ile irtibatlı ya da iltisaklı olduğunu düşünmesi, çalışanını herhangi bir gelişigüzel kişisel sebep dahi sunmadan işten çıkarabilmesi için yeterlidir.
Adil yargılanma hakkı açısından Mahkeme’nin önem verdiği soru, başvurucunun işverenin iş akdini sona erdirme sebeplerine ilişkin bilgi edinmekten mahrum bırakılmasının, işverenin iş akdini sona erdirme kararının gerekçelerinin etkili bir yargısal incelemeye konu edilerek yeterince dengelenip dengelenmediğidir.
Mahkeme, yerel mahkemelerin başvurucunun itirazına ilişkin kapsamlı veya derin bir inceleme gerçekleştirmediğine, yerel mahkemenin muhakeme sürecini başvurucu tarafından sunulan delillere dayandırmadığına ve başvurucunun itirazının reddedilmesi için herhangi bir geçerli sebep sunamadığına karar vermiştir. Bu ihmaller, başvurucuyu karşı taraf ile karşılaştırıldığı zaman açık bir şekilde dezavantajlı duruma düşürmüştür. Yasalar uyarınca yerel mahkemeler başvurucu ve yetkili makamlar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin olarak tam yargı yetkisine sahip olmalarına rağmen huzurlarındaki davaya ilişkin olgusal ve yasal hususları incelemekten, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olarak imtina etmişlerdir. Son olarak Mahkeme, adil yargılanma hakkına ilişkin gerekliliklere uyulmamasının Türkiye’nin olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alması ile haklı kılınamayacağına karar vermiştir. (Sözleşme’nin 15. maddesi, olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma)
Özel ve aile hayatına saygı hakkı açısından ise, Mahkeme, işten çıkarılmasının, başvurucunun çekirdek ailesi, saygınlığı ve diğer bireyler ile ilişki kurma ve bu ilişkileri geliştirme kabiliyeti üzerinde ciddi olumsuz etkilere yol açtığına hükmetmiştir. Özellikle, başvurucu, iş akdi sona erdirildiğinden beri işsizdir ve diğer işverenler başvurucunun 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile işten çıkarılmış olması sebebiyle kendisine iş teklif etme riskini alamamaktadır. Sonuç olarak başvurucunun işten çıkarılmasının sosyal hayatı üzerinde önemli olumsuz sonuçları olmuş ve bu sonuçların şiddeti Sözleşme’nin 8. maddesinin uygulanmasını gerektiren eşiğe ulaşmıştır.
Mahkeme’ye göre, ulusal güvenliğin dikkate alınması gereken durumlarda dahi kanunilik ve demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğü ilkeleri gereğince bireyin temel insan haklarını etkileyen tedbirler, tedbirin gerekçelerini ve ilgili delilleri incelemeye yetkili ve bağımsız bir kurum huzurunda çekişmeli yargılama benzeri bir sürece tabi tutulmalıdır.
Somut olayda, yerel mahkemeler başvurucunun iş akdinin sona erdirilmesine ilişkin gerçek somut gerekçeleri belirleyememiştir. Bu sebeple ilgili tedbirin uygulanışına ilişkin gerçekleştirilen yargısal inceleme yeterli değildir ve başvurucu, keyfiliğe karşı Sözleşme’nin 8. maddesinin gerektirdiği asgari düzeyde korumadan yararlanamamıştır. Dahası, başvuruya konu olan tedbir, olağanüstü hale özgü koşullar tarafından gerekli kılınan sıkı önlemlerden birisi olarak nitelendirilemez.