Serbestiyet: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bize yeni bir anayasa lâzım” çıkışını anlamlandırmak kolay görünmüyor. Bunun başta gelen nedeni, ortada hiç böyle bir şey yokken birdenbire ortaya atılmış olması… Muhalefet, akla ilk geleni dillendirerek başladı teklifi değerlendirmeye: Her zamanki gündem değiştirme taktiklerinden birine daha baş vurmuştu Cumhurbaşkanı, ciddiye alınacak bir tarafı yoktu, bu yolla dikkatleri iktidarı zorlayan gündemin dışına çekecek, görevini ifa ettikten sonra da unutturacaktı. Fakat özellikle Devlet Bahçeli’nin grup konuşması meselenin böyle olmayabileceğini imâ etmiyor mu? İktidar ortaklarının, ortaya atmadan önce bu mesele üzerinde düşünüp müzakere ettiklerini göstermiyor mu? Şayet böyleyse, iktidar neyi amaçlıyor? Nasıl bir Anayasa teklifiyle karşı karşıya kalacağız?
Mahçupyan: Türkiye’de çok iyi niyetli bir muhalefet var… İktidarın attığı adımların genellikle hasbelkader gündelik etkileşimden kaynaklandığına, daha sistematik hamlelerin ise başarılı olamayacağına dair büyük bir güven duygusu içinde. Bu yaklaşımın zafiyeti Erdoğan’a fazla ağırlık vermekten ötürü yaşananların devlet sistematiği açısından tarihsel ve siyasi anlamının es geçilmesi.
Nitekim yeni anayasa konusunun da ilk anda ‘hafife’ alınmasına tanık olduk, çünkü muhalefet bu çıkışın bir gündem değiştirme arayışı olduğu görüşünü daha olası buldu. Hatta daha ‘iyi niyetli’ olanlar Erdoğan’ın nihayet reform yapma gereğini anladığını, parlamenter sisteme dönmeyi hayal ettiğini öne sürdü.
Umarım Bahçeli’nin grup toplantısında seslendirdiği kapsamlı metin muhalefetin gerçekçi bir bakışa gelmesine hizmet eder…
Bahçeli 12 Eylül Anayasası’nın demokratik nitelikten yoksun, statükocu bir metin olduğu tespitiyle başladığı konuşmasını, herkese temel hak ve özgürlük güvencesi veren, milli birlik ve kardeşlik bağlarını pekiştiren, herkese aynı milletin evladı olduğu duygusu aşılayan bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu tespitiyle bitirdi. Ancak arada çok ilginç saptamalar yaptı…
Toparlandığında iki nokta öne çıkıyor.
Birincisi, Cumhurbaşkanlığı Sistemini geri dönüşü olmayacak bir şekilde yapılandıracak, hatta parlamenter sisteme dönüş arayışlarını ideolojik olarak mahkûm edecek bir anayasa tasavvurudur. Bahçeli’ye göre Cumhurbaşkanlığı Sistemi “tarihi emanetlerle… kutlu hedefleri buluşturan milli nitelikli, demokratik ve kapsayıcı bir anlayış üzerine inşa edilmiş… kuvvetler ayrımını netleştirmiştir.”
Ne var ki parlamenter sistemin ‘tortuları’ Türkiye’nin ufkunu perdelemektedir ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Sisteminin ‘kökleşmesi, serpilmesi’ gerekmektedir. Diğer deyişle iktidarın zihnindeki anayasa, yozlaşmayı teşvik eden bugünkü otoriter ve keyfi yapılanmayı ‘reform’ kisvesi altında kalıcı hale getirmeyi hedeflemekte.
İkincisi, kotarılmak istenen anayasanın 1930’ların dünya tahayyülünü bugüne taşıma niyetinde olduğu anlaşılıyor. ‘Kutuplaşmadan uzaklaşma’ şiarı altında ‘milli kimlik’ kavramına dayanarak, ‘tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak ve tek dil’ klişesi bir sabiteye dönüştürülmek isteniyor. Böylece Kürt meselesi ‘devletleştirilecek’ ve her türlü hak talebi ‘milli kimliğe aykırı’ olduğu gerekçesiyle suç haline gelebilecek.
Nitekim Bahçeli bir anayasanın doğal olarak “devletin dayandığı fikir ve düşünce kalıplarının toplum hayatına yansıması” olduğunu söylüyor. Önceliğin kimde olduğu çok açık… Devlet tercihini yapacak ve toplum bu tercihi sahiplenecek. Bahçeli söz konusu tercihin ne olduğunu da belirtiyor: “Kurucu değerlere yaslanan, kuruluş felsefesini benimseyen… milli özlemleri doğru okuyan” bir anayasa…
Faşizmin genel geçer olduğu dünyada devletin kendi toplum tasavvurunun peşinden giderek oluşturduğu düzenin bugün yeniden inşa edilmesini isteyen ve bunu ‘milli özlemler’ ambalajı sayesinde topluma kabul ettireceğini hesaplayan bir iktidar hamlesi bu.
Böylece muhalefetin parlamenter sisteme dönüş arayışının da önü kesilebilecek ve muhalefetin bir araya gelmesi engellenebilecek. Bahçeli’ye göre “Gizli mahfillerde, tehlikeli maksatlarla, gölgeli emellerle anayasa taslağı hazırlamak… devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün siyasi amaçlara kurban edilmesi”. Yani muhalefet uyarılıyor… ‘Kendi başınıza anayasa değiştirmeye kalkmayın ve hele HDP ile sakın iş tutmayın’ demeye getiriliyor. Çünkü o zaman sizi ‘gayrı milli’ ilan ederiz…
Muhalefetin bu gidişatı ciddiye alması ve Türkiye’nin nasıl geri dönüşü zor bir dönemeçte durduğunu idrak ederek strateji üretmesi lazım. Bu noktada HDP ile bağ kuramayan parçalı bir muhalefetin başarılı olma ihtimali sadece ve sadece ekonominin çok daha kötüye gitmesi ile mümkün ve öyle olsa bile bir garantisi yok. Ayrıca ülkenin kötüye gitmesinden medet uman bir muhalefetin de muhtemelen toplumun geniş bir kesimi için cazibesi yok.
İktidar, konjonktürün kalıcı bir ‘çağdaş faşizm’ için uygun olduğunu ve bunun ‘reformlardan’ ve ‘millilikten’ söz eden bir anayasa görünümünde kotarılabileceğini düşünüyor. Muhalefet süregiden ‘siyasetini’ aşamazsa, iktidarın emeline ulaşma şansı hiç de az olmayabilir…