Karim Midhat Ennarah’la ilk olarak nerede karşılaştığımı hatırlayamıyorum ama emin olduğum tek şey onu görmeden önce de hakkında pek çok şey duyduğum. Girişken, tartışmayı seven, 37 yaşında da olsa dondurmaya hiçbir zaman hayır diyemeyen ve bir odayı dolduracak kadar kocaman bir gülümsemeye sahip olan Kerim’in her zaman dünyaya dair bir dolu fikri vardır. Merakı, diğerlerinin de aynı merakı açığa vurmasını sağlar. Bu da gittiği her yerde çevresinin şamatalı, canlı tartışmalarla sarılmasıyla sonuçlanır.
Karim’i on yıldan fazla zamandır, birçok farklı yönüyle tanırım: Mısırlı yurttaşların onurunu korumak için çalışan yılmaz bir insan hakları savunucusu rolüyle de tanırım, futbolda rakibim ve birlikte nargile içtiğim arkadaşım olarak da. Geçen senenin sonlarına doğru sivil giyimli güvenlik güçleri Karim’i Kızıl Deniz’de bir sahilden alarak Kahire’nin yüksek güvenlikli Tora cezaevine götürdüklerinde benim için Karim yeni bir şey daha oldu: Bir sayı. Karim 2013’ten bu yana tahmini olarak en az 60,000 kişinin tutuklandığı ya da cezalandırıldığı bir rejimde, bilinmeyen bir kaderle karşı karşıya kalan pek çok siyasi tutukludan biri.
Diktatörlerin en kötü özellikleri merhametsizlikleridir. Devlet şiddetinin kararttığı bir hayatın trajedisini kavrayabilir ve bu kaybın hemen hemen üç, beş veya on kişiyi etkileyebileceğini düşünebiliriz. Ama binlerce kişinin ardından binlerce kişinin daha zorla alıkonulması ve geride sürekli olarak genişleyen bir yokluk (bir ailenin sofrasında boş bir sandalye, bir sevgilinin yanıtsız kalan mesajı) bıraktığında ortaya çıkan insani zararın geldiği seviye, bundan zarar görenlerin insanlığını yok etmeye başlayacak kadar büyümeye başlar. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’de askeri bir general, iktidarında zorla kaybedilmelerin, yargısız tutuklamaların, işkencenin (çocuklara karşı işkence de dahil) ve pek çok kişi hakkında idam cezalarının tümden sıradanlaştığı otoriter bir despota dönüştü. Buraya uzun zaman önce gelindi. Bunu umursayanların mücadelesi bu insanlığın bir kısmını geri almaya çalışmaktır.
İşte bu nedenle, meslektaşlarının cesareti ve büyük bir uluslararası kampanya sayesinde Tora’dan serbest bırakılan ve neyse ki diğer pek çok siyasi tutukludan daha iyi durumda olan Karim hakkında yazıyorum. Sisi döneminde ayakta kalabilen son insan hakları gruplarından biri olan Mısır Kişisel Haklar İnisiyatifi’nde (EIPR) cezai adalet birimine öncülük eden Karim, Kasım ayında grubun direktörü Gasser Abdürrezzak ve idari sorumlusu Muhammed Beşir ile birlikte gözaltına alınmıştı. Üçü de rejim tarafından, rejime olan güveni sarsmaya kalkıştığı kabul edilenlerin tümüne yöneltilen uydurma suçlamalardan oluşan bir standart suçlar serisiyle, terör örgütü üyeliğiyle ve asılsız haberler yaymakla suçlanmıştı.
Mısır Kişisel Haklar İnisiyatifi’nin görevleri arasında tutuklulara yönelik kötü muameleleri araştırmak da bulunuyor. Tutuklulara sorgu sırasında, kendileri gayet iyi koşullardayken neden hapishanedekilerin zalimane koşullarda olduğunu uydurdukları sorulmuş. Belki de tiranlığının durumunu kurtaran tek şey (tabii kasten yapılmamışsa) kötü bir mizah anlayışına sahip olabilmesidir. Dünyalarını altüst eden devrimci başkaldırıdan on yıl sonra, Mısır’ın yöneticileri muhalefeti sonlandırmaya kalkışmanın ötesine geçtiler; şimdi artık gerçeğin kendisiyle savaşıyorlar.
Mısır’ın süregelen güvenlik önlemlerinin ağına düşenlerin pek çoğundan farklı olarak, Karim ve meslektaşları kamuoyunda oldukça tanınıyorlar. Tutuklanmalarının hemen ardından Avrupa ülkelerinden diplomatik temsilcilerin yanı sıra uluslararası düzeyde tanınmış isimler, savunucular ve gazeteciler derhal serbest bırakılmaları için çağrıda bulunmaya başladı. Bu üçlü Aralık ayında serbest bırakıldıysa da haklarındaki suçlamalar devam ediyor. Bunun yanı sıra banka hesapları donduruldu ve ülkeden ayrılmaları yasak. Bu kısıtlamalara karşı yasal bir itiraz süreci başlıyor ancak bir diğer üst düzey EIPR üyesi Hossam Bahgat hakkında seçimde sahtekârlık yapıldığına ilişkin tweet atma “suçu” nedeniyle yeni bir ceza davası açıldı. EIPR’nin dördüncü üyesi araştırmacı Patrick Zaki hâlâ cezaevinde: “Gözaltına alındığında kaba kuvvete ve elektrik şokuna maruz kaldı” diyor avukatı ve yargı önüne çıkmadığı halde neredeyse 500 gündür tutuklu.
Britanyalı eşi ile gözaltına alınmadan sadece birkaç hafta önce evlenmiş ve bu sene başında eşiyle Londra’da yeni bir hayata başlamayı planlamış olan Karim’e göre, güvenliği anlamında daha az topun ucunda olduğu ama yine de felç edici ve acı veren bir başka hapis türü diğerinin yerini aldı. Karim’in hikâyesi Mısır devlet zulmünün en korkunç örneği değil. Hatta tipik örneklerinden biri bile değil. Diğerlerini savunmaya çok fazla zaman harcayan Karim dikkatlerin, Şubat ayında düzmece suçlardan tutuklanan ve geçtiğimiz haftanın başlarında bir olağan üstü hal mahkemesi tarafından dört yıl hapse mahkum edilen bir diğer genç öğrenci ve araştırmacı Ahmed Samir Santawy gibi, manşetlere çıkma olasılığı daha düşük olanlara verilmesini tercih ederdi. Ancak Karim’in hikâyesi yakından bildiğim bir hikâye ve iki nedenle özellikle önemli.
İlk olarak Karim, görece ayrıcalıklı olmasına rağmen tehlikedeyse, Mısırlıların hepsi tehlikededir. İkinci ve bununla ilgili olan nedense, Karim’in içinde bulunduğu kötü durumun sorumluluğunun sadece Mısır Hükümeti’nde değil, aynı zamanda kendi siyasi liderlerimizde de olmasıdır.
Britanya Dışişleri Ofisi kendi hesabına EIPR’ye yönelik bu saldırıyı resmen kınadı ve perdenin arkasında Mısırlı mevkidaşlarıyla konuyu görüştü. Ancak Mısır diktatörlüğü küresel düzeyde cumhurbaşkanları ve başbakanların finansal desteği ve siyasi himayesinin keyfini çıkarırken, insan hakları ve ifade özgürlüğü hakkında beylik laflar edilmesi pek inandırıcı değil. ABD her yıl Mısır’a İsrail’i yasaklayan herhangi bir ülkeye gönderdiğinden daha fazla para gönderiyor; Karim’in tutuklanmasının üzerinden üç haftadan daha kısa bir zaman geçmişken Emmanuel Macron, Sisi’yi Fransa’nın en yüksek dereceli sivil nişanı olan Légion d’honneur ile ödüllendirdi. Geçen yıl Boris Johnson, hükümet karşıtı 1000 kadar göstericinin 2013’te tek bir günde katledilmesini seyreden Mısır Cumhurbaşkanı için Birleşik Krallık yönetiminin bulunduğu Downing Street’e kırmızı halı serdi.
Otoritarizme böyle bir destek, her iki cephede de etkili olduğuna dair sınırlı kanıta rağmen, Sisi’nin kısmen şiddet içeren aşırılığa ve bölgeden gelecek kitlesel göçe karşı bir kale olduğu inancı ile açıklanıyor. Sisi’nin Batılı sponsorları için gerçek değeri çek defterinde kendini gösteriyor – Mısır’ın güvenlik güçleri “Fransız savaş jetleri, İtalyan firkateynleri, Alman denizaltıları ve Britanya suikast silahlarıyla” donatılıyor. Sisi rejiminin, son yıllarda Mısır’a herhangi başka bir yerden daha fazla yatırım yapan İngiltere’nin en büyük şirketlerinden biri olan BP de dahil olmak üzere, istikrarının dünyanın en zengin devletlerinin ve en büyük çok uluslu güçlerin ekonomik meseleleriyle aynı hizada olmasını sağlayan uluslararası bir finansal sisteme giderek daha fazla yerleşmesi de söz konusu. Geçen ay Britanya’nın Kahire Büyükelçisi üst düzey bir askeri yetkilinin ziyaretini “Savunma ilişkilerimizi güçlendirmek için savunma tedariğinden eğitime, uzmanlık paylaşımına kadar Mısır’la birlikte çalışmayı sürdürme kararlılığının” bir kanıtı olarak takdim etti.
(…)
Makalenin tümü için: